Kod Adı Nagazaki: Unutulmuş Olanların Kılıcı (İKSV Özel)
Orijinal adı ile Kodenavn : Nagasaki Code filmi, İKSV 40. İstanbul Film Festivali ile haziran seçkisinde sunulan ve izlemekten oldukça keyif aldığım bir film oldu. Yönetmeni Fredrik S. Hana olan film, 2021 Norveç / GoFilm yapımı bir belgesel. Ancak izlediğimizde farkına net bir şekilde varılıyor ki; kurmaca olarak mı karşımıza çıkıyor belgesel olarak mı anlamak pek mümkün olmuyor. Birçok farklı çekim tekniği bulunuyor ve doğal yapısına rağmen diğer filmlerden ayrılan birçok özelliğe sahip. Öncelikle konusu ve katılan oyuncular gereği fazlasıyla ilgi çekici. Katılanlarda öne çıkan Marius K. Lunde, Norveç’te yaşayan ancak içinde Japonya’dan izleri hiç silinmemiş bir karaktere can veriyor. Çok uzun yıllar önce kendisini ve ailesini terk ederek Japonya’ya giden annesini bulmak için çeşitli yollara başvuruyor. Bu sebeple çocukluk arkadaşı olan yönetmen Fredrik S. Hana ile buluşuyor ve ortaya dünyanın birçok farklı yerinde seyretme şansına erişebildiğimiz bir film çıkıyor. Bu aynı zamanda hem bir film, hem de bir yolculuk. Bu yolculuk boyunca tür sinemasına sık sık gönderme ve hayranlıkları dile getiriliyor. İşte tam da bu sebepten bu film bir görsel şölene dönüşüyor. Siz de benim gibi birbirinden oldukça farklı iki kültür olan Norveç ve Japonya’ya meraklı iseniz bu filmde iki ülkenin taşıdığı değerlerin kesişimi ve aslında bir araya gelişini heyecan içinde izleyebilirsiniz.
Başlangıçta, samuray filmlerini anımsatan görüntüler önümüze geliyor ki bence bu görüntüler, izleyiciye giriş için ilgi çekici ve eğlenceli bir izlenim bırakıyor. Film ilerlerken sıkça yönetmen ve ön karakter olan Marius’un konuşmalarına yer veriliyor. Diğer filmler arasında ‘en iyisi’ olma iddiasına değiniyorlar ve kendilerini ön plana koyuyorlar. Farklı görülen yanlarından biri ise bu. İzleyici, filmi yönetmen ve oyuncu ile birlikte çekiyormuş gibi hissettiriliyor. Yani aslında izleyiciye ekran başında film izleyen biri olmaktan çok, filmin içinde onlara katılıyor olma hissiyatını veriyor. İzleyici, izleyen olmaktan daha fazlasına layık görülüyor. Zaman zaman Japonca’dan çevrilen altyazılar ekrana yansıyor ve bu yazılar genelde 3. ağız / ilahi bakış ile aktarılıyor. Kronolojik tarihlerle, kısa cümleler halinde betimlenen yazılar, kimi zaman bir karmaşa unsuru olarak görülebilir. Ancak aslında anlamaya çalıştığımız filmin içeriğinden ve karakter bilgisinden kısaca bahsedilmesi karmaşıklığı zamanla dağıtıyor. Kesinlikle durağanlıktan uzak olan film, akışı boyunca çeşitli tekniklere, yazı ve görsellere yer veriyor. Dolayısıyla bu saatten sonra filme ısınmaya ve bir sonraki sahnede neyle karşılaşılacağının heyecanı ile baş başa olmaya başlanıyor. Filmin genel dili Norveççe ancak karakterin doğası gereği sık sık Japon dil ve kültür öğelerine rastlamak mümkün. Norveç’te yapılan çekim, bize soğuk ve kontrastı eksilere düşen görüntü geçişleri arasında samimi sohbetler, gülüşmeler ve konuşmalar izleme fırsatı sunuyor. Kimi zaman siyah-beyaz sahneler, kimi zamansa ani şekilde geçilen doğal gün ışığına sahip sahneler görüyoruz. Tam anlamıyla ‘bir kalıba sığmaktan kaçınan’ bir film. Daha doğrusu sığmak dahi istemiyor ve sıkça zıt etkilere rastlamak, izleyicinin heyecanını canlı tutuyor. Eski ve yeni, geleneksel ve modern, sıcak ve soğuk… Bazı sahnelerde kara film, bazen ise korku filmi sahneleri, ve hepimizi ekrana kilitleyen canlandırma sineması gibi tarzlarla bezenmiş bu film, bence bu türleri birleştirmesi ve hatta yalnızca bir filmin içinde uyumlu tutması sinema adına büyüleyici bir girişim.
Dikkatimi çeken bir başka konu ise orijinal görüntü olan 16:9 formatının, özellikle yönetmen-karakter diyaloglarında 4:3 formatına geçişi. Kasıtlı olarak yapılan bir durum mu yoksa yalnızca odağı değiştirmek için mi bilemiyorum ancak dikkat çektiği kesin. Bir başka ilgi çekici unsur ise film müzikleri. Anders Hana’nın müzikten sorumlu olduğu film, tıpkı içeriği gibi Norveç ve Japon esintilerinden sıkça yararlanmakta. Bu bence oldukça heyecan verici. Tıpkı film boyunca olduğu gibi sahnelerde, görüntülerde bu iki uzak kültürün müzikte dahi bir araya geliyor oluşunu ilham verici buldum. Bu filmi izleyince siz de karakter ve yönetmenle birlikte bir yolculuğa çıkmış oluyorsunuz. Oturduğunuz koltukta sizi başka ülkelere, yeni şeylere ve farklılığın güzelliğine çeken bir sürü unsura rastlıyorsunuz. Şimdiden izleme fırsatı bulan herkese iyi seyirler diliyorum. Yönetmen ve ekibine ise Uluslararası Yarışma’da başarılar diliyor ve filmde de bazı sahnelerde yer verildiği gibi ‘en iyisi’ olabilmelerini içtenlikle istiyorum. İyi seyirler sinema severler…
Kod Adı Nagazaki: Unutulmuş Olanların Kılıcı (İKSV Özel)
Seray Aytekin’in Diğer Yazıları İçin Tıklayın.