Arif Erkin Güzelbeyoğlu’na Veda: Hafızamızda Bir Dede Sesi
Usta oyuncu ve müzisyen Arif Erkin Güzelbeyoğlu, 90 yaşında bugün aramızdan ayrıldı. Hayatı boyunca sadece oyunculuğuyla değil, yaptığı müziklerle, mimarlığıyla ve sahne arkasındaki katkılarıyla Türk sanat dünyasında çok katmanlı bir yer tuttu. Eserleriyle hafızamızda silinmeyecek izler bıraktı. Sadece dizilerde değil, ekranın dışında da vakur, sessiz ve saygın bir varoluş biçimiydi onunki. Dede sıcaklığı saçan gülüşüyle, ısıtan bakışıyla tanınan; sesiyle bile güven veren ender insanlardandı. Türk dizi tarihine baktığımızda, her sahnesiyle kendine özgü bir ahenk taşıyan, sesiyle bile saygı uyandıran çok az insan vardır. Arif Bey, televizyon tarihimizin en kıymetli yan karakterlerinden biri olmasına rağmen, kalplerde başrolde yer aldı.
Hayat, bazı insanlara bir değil, birkaç ömürlük yetenek bahşeder. Arif Erkin Güzelbeyoğlu işte o istisnalardan biriydi. Mühendislikten müziğe, sinemadan dizi dünyasına kadar uzanan bu çok yönlü sanatçının adı, ekranlarda az konuşan ama çok şey anlatan karakterlerle özdeşleşti. Bugün 90 yaşında hayata veda ettiğini öğrendiğimiz Arif Erkin’in ardında bıraktığı roller ya da notalar, bir neslin zihninde kök salmış derin hisler bıraktı…
Her karakter bir hatıra, her ses bir çağrıdır geçmişe. Arif Erkin, her jenerasyonun mutlaka bir dizide izlediği ama adını belki sonradan öğrendiği bir oyuncuydu. “Yabancı Damat” dizisindeki Memik Dede rolüyle özellikle geniş kitlelerin gönlünde taht kurdu. O rol, sadece bir karakter değil, hafızalarda barışın ve yaş almış bir bilgelikle süzülmüş sevginin sembolü hâline geldi.
“Canım Ailem”deki Cabbar Ağa karakteriyle de farklı bir jenerasyona seslendi. Bu rol, onun hem oyunculuk yeteneğini hem de ekrana kattığı yumuşaklığı bir kez daha gösterdi. “İkinci Bahar”da canlandırdığı Zülfikar Ağa ise yine aynı derinlikte, aynı sevecenlikle hatırlanıyor. Oynadığı her karakterde bir parça Arif Erkin vardı. Kamera arkasında kim olduğunu hiç unutmayan, sade ama etkileyici bir oyuncuydu.
Bazı insanlar bir odaya girdiklerinde ışığı açmaz, perdeyi aralarlar. O da böyle biriydi. Gürültü etmeden var olan ama varlığıyla ortamı değiştiren bir karakterdi. Bu nedenle onu hep yüzümüzde tebessümle anacağız.
1935 yılında doğan Arif Erkin, İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık eğitimi aldı. Devlet Konservatuvarı’nda müzik eğitimi gördü. Bir dönem İstanbul Belediyesi’nde teknik görevlerde bulundu. İstanbul Radyosu’nda görev yaptı. Dostlar Tiyatrosu’na müzikler besteledi. Haldun Taner’in oyunlarına ruh kattı. Yılmaz Güney’in efsane filmi “Umut” dâhil olmak üzere birçok sinema filmine müzik yaptı.
Bunların hiçbirini “başarı” diye afişe etmedi. Yaptı ve yoluna devam etti. Belki de bu yüzden, onun aramızdan ayrılışı bile böyle sessiz oldu.
Hayatının büyük kısmını sessizce ama üretken bir şekilde geçirdi. Ne bağırarak konuştu ne de öne çıkmak istedi. Ama ona göz aşinalığımız vardı, sesini duyunca tanıdık bir dost gibi hissettirirdi. Şimdi bir karakter oyuncusu eksildi hayatımızdan. Büyük bir yıldız değil belki ama yeri dolmayacak bir yüz daha sessizce aramızdan ayrıldı.
Arif Erkin’in ölümü, bir dönemin kapanışı değil; tam aksine, onun varoluşunun başka bir forma geçişi gibi. Çünkü o, ekranlara veda ettiğinde bile yaşamaya devam edecek bir miras bıraktı. Duyduğumuz bir dede sesiyle, eski bir melodide, bir dizinin sakin bir sahnesinde gözümüzün önüne düşecek. Yaşarken çok konuşulmadı ama yaşadığı gibi anılacak.
Arif Erkin Güzelbeyoğlu’nu sevgiyle, minnetle ve sessiz bir tebessümle anıyoruz. Onu izlerken içimizde oluşan huzur, bugün artık bir hatıra oldu. Ama o hatıra, zamanla değil; sevgiyle silinmeyecek.