Adı Vasfiye: Gerçek Kim?
Bir insanı gerçekten tam anlamıyla tanıyabilir miyiz? Yoksa herkesin zihnindeki kişi, farklı hikâyelerden doğarak mı şekillenir? Biz soruların cevaplarını filmde ararken, Vasfiye bu konudaki düşüncelerimizin şekillenmesini derinden etkiler. Onun hikâyesi, anlatılan her yeni versiyonda farklı bir yönüyle karşımıza çıkarken, aslında hakikatin ne kadar değişken olabileceğini de gözler önüne seriyor. Ancak film, aynı anlatım yöntemi üzerinden, erkek perspektiflerinin kadınları nasıl belli rollerle tanımladığını ve onlara biçilen toplumsal konumları nasıl şekillendirdiğini sorgular. Tüm bu farklı bakış açılarına rağmen, Vasfiye’nin hikâyesi her seferinde aynı sonuca varır. Tüm bu farklı bakış açılarına rağmen, Vasfiye’nin hikâyesi her seferinde aynı sonuca varır ve izleyiciye, belki de en baştan beri değişmeyen tek şeyin, ona yüklenen anlamlar olduğunu hatırlatır.
Film boyunca Vasfiye, birbirinden farklı erkekler tarafından anlatılır: bir mafya, bir kasap, bir yazar, bir polis memuru ve bir marangoz. Her biri onu kendi bakış açısıyla şekillendirir. Fakat ne gariptir ki Vasfiye’nin kim olduğu hiçbir zaman değişmez. Çünkü bu, aslında bir metafordur. Hem de sinemamızdaki kadın karakterlerin iplerinin nasıl erkeklerin elinde olduğunu anlatan güçlü bir metafor. Anlatıcının kim olduğu önemli değildir; kadınlar, her halükarda belirli kalıpların dışına çıkamadan, erkeklerin dünyasında bir yere sığdırılmaya çalışılır. Adı Vasfiye, işte tam da bu yüzden, kadın özgürlüğünü anlatırken bile erkek anlatısına sıkışıp kalmış bir film olarak dikkat çeker.
Burada erkek karakterlerin sınıfsal konumları ve temsil ettikleri figürler de önemli bir noktada durur. Kasap, Vasfiye’yi hayatın içine sıkışmış, sıradan ama ulaşılmaz bir kadın olarak görür. Yazar, onu bir roman kahramanı gibi yüceltirken; mafya babası, onun üzerinden bir güç gösterisi yapar. Polis memuru için Vasfiye, toplumun kontrol edilmesi gereken bir figürüdür; marangoz ise onu şekillendirilmesi gereken bir obje gibi görür. Tüm bu perspektifler, toplumda kadınların nasıl sınıfsal ve kültürel kalıplar içine hapsedilmeye çalışıldığının önemli bir göstergesidir.
Atıf Yılmaz’ın yönetmenliğini üstlendiği Adı Vasfiye, sinemamızın usta isimlerinden Barış Pirhasan’ın kaleminden çıkan güçlü senaryolardan birisi. Aaahh Belinda ve Asiye Nasıl Kurtulur? gibi önemli filmlerin de senaristi olan Pirhasan’ın kaleme aldığı yapım, Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam adlı kitabındaki beş öyküsünden uyarlanmış bir film olarak karşımıza çıkıyor. Filmde, başrolü canlandıran Müjde Ar, Vasfiye karakteriyle izleyiciyi derin bir psikolojik yolculuk çıkarır. Diğer önemli rollerde ise Aytaç Arman, Macit Koper, Yılmaz Zafer ve Levent Yılmaz gibi dönemin dikkat çeken oyuncuları yer almaktadır. Yılmaz’ın yönetmenlik anlayışı, Pirhasan’ın derinlikli senaryosu ve oyuncuların güçlü performansları, filmi yalnızca bir karakter hikâyesi olmaktan çıkarıp, Türkiye sinemasında kadın temsili üzerine önemli bir durak olmasına zemin hazırlar.
Vasfiye, anlatılanlar gibi masum ya da kurnaz değildir; o sadece kendisidir. Ama kimsenin onun gerçek hâlini görmeye niyeti yoktur. İşte tam da bu noktada, film izleyicisine Vasfiye’nin kim olduğuna gerçekten karar vermenin mümkün olup olmadığını sorgulatır. Kadın özgürlüğü, bir grup erkek tarafından yönetilir ve Vasfiye’nin kim olduğuna bile yine erkekler karar verir. Bu, 80’ler öncesi Türk sinemasındaki kadın temsillerini bir araya getiren bir kolaj olarak da değerlendirilebilir. Sinemamızda kadın karakterlerin sürekli belirli rollere hapsedildiğini düşündüğümüzde, Adı Vasfiye tam da bu sinema anlayışının bir aynası olarak görülebilir.
Öte yandan film, yalnızca bireysel bir hikâyeyi değil, Türkiye sinemasının kadın karakterlere genel bakış açısını da özetleyen bir yapıya sahiptir. Adı Vasfiye, kendinden önceki ve sonraki kadın temsillerinin bir toplamı gibidir. 1960’ların fedakâr anneleri, 1970’lerin asi kadınları, 1980’lerin toplumdan kopuk ama yine de özgürlüğe ulaşamayan karakterleri… Hepsi Vasfiye’nin içinde bir yerde durur. Bu nedenle Vasfiye, yalnızca bir karakter değil, değişen ama bir türlü dönüşemeyen kadın temsillerinin bir yansımasıdır. Onun hikâyesi, sinemamızın kadın algısını özetleyen bir anlatıdır.
Ayrıca, film boyunca kullanılan renkler ve sinematografi de Vasfiye’nin değişken algısını destekler. Kimi anlatıcıların gözünden sahneler pastel tonlarda, nostaljik ve romantik bir havada ilerlerken; diğerlerinde daha sert ışıklarla, daha gerçekçi bir atmosfer yaratılır. Bu, izleyicinin bile Vasfiye’nin kim olduğu konusunda net bir karara varmasını engeller. Belki de filmin asıl mesajı burada saklıdır: Vasfiye, sadece başkalarının hikâyelerinde var olan bir karakter değildir. Ama herkes onu yalnızca kendi bakış açısından görebildiği için, kimse onun gerçek hâlini tam anlamıyla bilemez. Sinemada kadın karakterlerin ancak erkeklerin gözünden var olabildiğini yansıtan ve bunu yaparken sinema tarihimize ciddi bir ayna tutan film, hâlâ güncelliğini koruyan bir anlatıya sahiptir.
Eski filmlere karşı önyargısı bulunanları bile etkisi altına alan bu film, henüz seyretmeyenler için önemli bir eksikliktir. Dünya Kadınlar Günü’ne özel MUBİ’nin Bir Müjde Ar Seçkisi’nde bu muhteşem filmi keşfedebilirsiniz.
Adı Vasfiye: Gerçek Kim?