Gündüz Apollon Gece Athena28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Mutlaka İzlemeniz Gereken Filmler
Bu yıl 28. kez havalanacak olan Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali‘ne çok kısa bir zaman kaldı. 27 Mayıs’ta Ankara Devlet Opera ve Balesi’ndeki açılış töreniyle başlayacak olan festival 4 Haziran’da gerçekleştirilecek olan son gösterimlerle tamamlanacak. Festivalin ödül töreni ise 3 Haziran’da gerçekleştirilecek. Festivalin gösterimleri bu yıl Ankara’daki Kült Kavaklıdere Sineması’nda ve Etimesgut Belediyesi 100. Yıl Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde sinemaseverlerle buluşacak.
29 farklı ülkeden 44 filmin gösterileceği festivalde mutlaka izlemeniz gerektiğini düşündüğümüz filmleri sizler için derledik. Yazıyı daha fazla uzatmadan sizleri bu listemizle baş başa bırakıyorum. Festivalde görüşmek üzere!
Su Yüzü

Zeynep Köprülü’nün ilk uzun metrajlı filmi “Su Yüzü”, geçmişin yükleriyle boğuşan ve bir türlü olgunlaşamayan Deniz karakterinin hikayesini anlatıyor. Fransa’da bohem bir yaşam süren ve fotoğrafçılıkla uğraşan Deniz, dışarıdan özgür görünse de içten içe yetersizlik duygusuyla mücadele etmektedir. Annesinin düğünü için doğup büyüdüğü kasabaya dönüşü, onu geçmiş travmalarıyla yüzleşmeye zorlar. Film, anne-kız ilişkisinin karmaşık, yaralayıcı ve aynı zamanda iyileştirici dinamiklerini mercek altına alırken, “su altında kalma” ve “su yüzüne çıkamama” metaforlarıyla Deniz’in içsel çalkantılarını ve ruh halini etkileyici bir şekilde yansıtıyor. Nazan Kesal ve Cemre Ebüziyya’nın sorunlu anne-kız rollerindeki başarılı performanslarıyla dikkat çeken “Su Yüzü”, Creteil Kadın Filmleri Festivali’nden İzleyici Ödülü ile dönerek uluslararası alanda da beğeni topladı. Bu etkileyici dram, geçmişle hesaplaşma ve bireysel büyüme temalarını işliyor.
On Saniye

“On Saniye”, prestijli bir özel okuldan atılan çocuğunun durumu üzerine bir veli ile rehberlik öğretmeni arasında boş bir sınıfta geçen nefes kesici bir düelloyu konu alıyor. Zengin, güçlü ve alımlı anne, çocuğunun okuldan atılmasının ardından öğretmenle yüzleşir. Başlangıçta fikir alışverişi olarak başlayan bu karşılaşma, kısa sürede hararetli bir tartışmaya ve ardından amansız bir kavgaya dönüşerek gerilimi doruk noktasına taşır. Film, senaryosu aracılığıyla günümüzdeki sosyal sınıf farklılıklarına, servet dağılımındaki adaletsizliğe, eğitim sistemindeki eşitsizliklere ve plütokrasinin yarattığı tehditlere dair güçlü göndermeler yapıyor. Tek mekânda çekilen “On Saniye”, etkileyici diyalogları ve güçlü oyunculuk performanslarıyla öne çıkan, düşündürücü bir yapım.
On Saniye: Kaç Hamle Ötesini Görebilirsin?
Hiçbir Şey Normal Değil

Belgesel ve kurmaca türlerinin sınırlarında gezinen “Hiçbir Şey Normal Değil”, dünyanın ilk “çevre dostu” otellerinden biri olarak lanse edilen Naturland’ın absürt ve tartışmalı hikayesini gözler önüne seriyor. 1990’lı yılların en popüler tatil köylerinden biri olan ve özgün, oyunbaz mimarisiyle ün salan Naturland, 2014 yılında ardında karanlık sırlar ve soru işaretleri bırakarak terk edildi. Film, otelin trajik olaylar ve sonu gelmeyen tuhaflıklarla dolu otuz yıllık geçmişine odaklanarak, bir ütopyanın nasıl adım adım bir distopyaya dönüştüğünü inceliyor. Bunu yaparken mekân ve hafıza, tüketim ve yıkım, devlet ve siyaset arasındaki karmaşık ilişkileri de ustalıkla kuruyor. Bu atmosferik yapım, bir zamanların gözde tatil cennetinin ardındaki gizemleri ve çöküşü aydınlatıyor.
My Stolen Planet

Yönetmen Ferahnaz Şerifi’nin imzasını taşıyan “My Stolen Planet” (Çalınan Gezegenim), İran İslam Devrimi sonrası ülkede kadınların hayatlarında yaşanan köklü değişimleri anlatan, duygu yüklü ve çarpıcı bir belgesel. Film, hem kişisel bir günce niteliği taşıyor hem de resmi ideolojiye karşı alternatif bir sivil arşiv sunuyor. Şerifi, İran’daki kamusal yaşamı, okula başlayana dek deneyimlediği ev içindeki özgür hayatla kıyasladığında adeta “başka bir gezegen” olarak tanımlıyor. Yetişkin bir yönetmen olarak, derlediği arşiv kayıtlarıyla kendi “çalınan gezegeninin” neye benzediğini izleyiciye hatırlatıyor. “Çalınan Gezegenim”, Şerifi’nin doğduğu yıl gerçekleşen İslam Devrimi’nin getirdiği hicap zorunluluğuna karşı çıkan kadınların protesto görüntüleriyle başlıyor ve 2022’de Mehsa Jina Emini’nin öldürülmesiyle doruğa ulaşan benzer amaçlı eylemlerle son buluyor. Film, çeşitli aile kutlamalarından 8mm görüntülerle, bir zamanlar polis baskını korkusu olmadan herkesin özgürce giyindiği, yiyip içtiği, müzik çalıp dans ettiği seküler bir ülkenin unutturulmaya çalışılan imgelerini günümüzün baskıcı atmosferiyle karşılaştırıyor.
Don’t Cry Butterfly

Hanoi’de geçen “Don’t Cry Butterfly” (Ağlama, Kelebek), geleneksel toplumlarda kadınların ailevi sorunlarına batıl inançlarla çare arama eğilimini ele alan dokunaklı bir film. Evin tüm sorumluluğunu omuzlayan ve buna rağmen kocası tarafından aldatılan Tam, Instagram’da gördüğü bir reklamla beyazlar giymiş bir ‘cinci hocadan’ medet umar. Tam, dağılan hayatını yeniden düzene sokmaya çalışırken, toplumsal normlara başkaldıran kızı Ha ise kurtuluşu yurtdışında eğitim almakta bulmaya çalışır. “Ağlama, Kelebek”, toplumsal eleştiriyi, kara mizahı ve korku filmlerinden aşina olduğumuz fantastik unsurları ustalıkla bir araya getiriyor. Vietnamlı yönetmen Duong Diêu Linh, bu ilk uzun metraj filmindeki yenilikçi yaklaşımı ve güçlü mizanseniyle Venedik Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası bölümünde Büyük Ödül’ü kazanarak dikkatleri üzerine çekti.
The Ice Tower

Hans Christian Andersen’in klasikleşmiş “Karlar Kraliçesi” masalından esinlenerek çekilen “The Ice Tower” (Buzlar Kraliçesi), sinemanın modern zamanların peri masalları işlevini üstlendiği bilinciyle hayata geçirilmiş bir yapım. Usta yönetmen Lucile Hadžihalilović, 2025 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan bu psikolojik gerilimde gerçeklik, masal ve hayaller arasında gidip gelen karanlık ve büyüleyici bir atmosfer yaratıyor. Filmde Marion Cotillard, canlandırdığı Buzlar Kraliçesi karakteriyle kişiliği örtüşen, kaprisli ve gizemli bir film yıldızını canlandırıyor. Koruyucu aile evinden kaçarak bir film stüdyosuna sığınan ve burada beklenmedik bir şekilde en sevdiği masalın kahramanıyla karşılaşan Jeanne (Clara Pacini) ise bu büyülü dünyanın içine çekiliyor.
The Ice Tower: Dehşet Verici İhtişam
Gündüz Apollon Gece Athena

“Gündüz Apollon Gece Athena”, yetimhanede büyümüş ve hayaletleri görme, onlarla iletişim kurma gibi özel bir yeteneğe sahip olan bir kadının, annesinin hayaletini bulma umuduyla çıktığı fantastik ve eğlence dolu bir serüveni izleyiciyle buluşturuyor. Bu sıra dışı hikayeye, binlerce yıllık tarihiyle büyüleyen Side Antik Kenti ev sahipliği yapıyor. Emine Yıldırım, fantezi ile mitolojiyi, mizah ile kederi ustalıkla harmanladığı bu ilk uzun metraj filmiyle Tokyo Film Festivali’nin Asya’nın Geleceği bölümünde En İyi Film Ödülü’nü kazanmış ve İstanbul Film Festivali’nde SİYAD Ödülü’ne layık görülmüştür. Film, izleyicilere hem duygusal hem de keyifli bir yolculuk vaat ediyor.
Moon

Irak doğumlu Avusturyalı yönetmen Kurdwin Ayub, Güneş, Ay ve Yıldızlar üçlemesinin ikinci filmi olan “Moon” ile 2024 Locarno Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü kazandı. “Moon”, bir dövüş sanatları eğitmeni ile üç Ürdünlü kız kardeş arasındaki sıra dışı ve gerilim dolu ilişkiye odaklanan politik bir yapım. Yarışmacı olarak kariyerinin sonuna gelmiş ve yaşadığı Avusturya kasabasında yeni bir hayat kurma konusunda kısıtlı imkanlara sahip olan Sarah, bir Arap işadamından gelen alışılmadık bir teklifi kabul eder. Ürdün’de bir otelde konaklayan Sarah, her gün büyük bir konağa götürülür ancak sözleşmesi gereği evin pek çok bölümüne girmesi yasaktır. Onu asıl şaşırtan ise yakın dövüş dersi vereceği üç kız kardeşin yalnızca televizyon izlemekle ilgilenmesi ve sadece alışveriş merkezine gitmelerine izin verilmesidir. Ayub, “kafes” metaforunu kullanarak izleyiciyi bu gizemli anlatının labirentlerinde merak dolu bir yolculuğa çıkarıyor.
Vermiglio

2019 yapımı “Maternal” filmiyle Locarno, Mar del Plata ve San Sebastian gibi önemli festivallerden ödüllerle dönen Maura Delpero, yeni filmi “Vermiglio” ile 2024 Venedik Film Festivali’nde Gümüş Aslan ödülünü kazandı. İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalya’nın kırsalında geçen ve adını geçtiği mekândan alan “Vermiglio”, bir aile dramını konu alıyor ve İtalyan sinemasının büyük ustaları Ermanno Olmi ve Taviani Biraderler’in başyapıtlarıyla kıyaslanıyor. Film, köy öğretmeni Cesare ve geniş ailesinin zorluklarla dolu yaşamına odaklanıyor. Öğrencilerine derslerde Vivaldi’nin “Dört Mevsim”ini dinleten ve yedi çocuğuna yiyecek yerine plak almayı tercih eden Cesare, filmin merkezindeki ilginç karakterlerden biri. Dağlık bölgenin nefes kesen manzaraları ve mevsimlerin etkileyici geçişiyle izleyiciyi büyüleyen “Vermiglio”, bu güzelliğin ardında kadınların çektiği çileleri, hamileliğin, doğumun ve bebek kaybının derin acılarını gözler önüne seriyor.
Gülizar

“Gülizar”, bir kadının maruz kaldığı duygusal travmayı, bu travmaya verdiği ya da veremediği tepkileri, derin yalnızlığını ve içsel isyanını sinema diline büyük bir incelikle aktarmayı başaran etkileyici bir yapım. Evlilik hazırlıkları için Kosova’ya doğru yola çıkan Gülizar, yolculuğu sırasında cinsel saldırıya uğrar ancak bu korkunç olayı zihninin derinliklerine bastırır. Yönetmen Belkıs Bayrak’ın diyalogları son derece kısıtlı tuttuğu ve oyuncuların sözsüz performanslarına ağırlık verdiği filmde, Gülizar karakterini canlandıran Ecem Uzun, unutulmaz bir performans sergiliyor. Kadının gücünü ve sessiz direnişini kabullenmekte zorlanan ataerkil topluma yönelik bu zarif eleştiri, İran sinemasının en güçlü örnekleriyle kıyaslanacak nitelikte.
28. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nde Mutlaka İzlemeniz Gereken Filmler