The Last Letter From Your Lover: Göründüğünden Daha Fazlası Olmaya Çalışmak
The Last Letter from Your Lover Jojo Moyes’in 2012 yılındaki aynı adlı romanından uyarlanan, yönetmenlik koltuğunda Augustine Frizzell’in oturduğu bir İngiliz romantik-dram filmi. Filmin oyuncu kadrosunda Shailene Woodley, Felicity Jones, Callum Turner ve Nabhaan Rizwan ve Joe Alwyn bulunuyor. Film, dijital platform Netflix’te 23 Temmuz 2021 tarihinden itibaren izlenilebilir olacak.
Filmi izlemeden önce fragmanına göz attığımızda ve konusuna baktığımızda klasik bir akşam seansına bilet alınabilecek romantik bir film gibi duruyor. Henüz yazımızın başında olsak da şunu söylemek mümkün; The Last Letter from Your Lover bizim daha önce gördüğümüz bir hikaye, tonunu ve temasına aşina olduğumuz bir hikaye, romantik filmlerin klişelerini bolca barındıran bir yapım. Bunlara rağmen bu yapım vaat ettiklerinin fazlasını vermek için film boyunca yoğun bir uğraşa giriyor, alışılagelmiş olmamak için mesaisini uzatıyor ve bittiğinde hafızalarımızdan silinmemek için duygu yoğunluğunu arttırmaya çalışıyor. Filmin bu uğraşlarını izlerken fark etmek oldukça mümkün. Peki The Last Letter from Your Lover aşina olduğumuz romantik-dram filmlerinden sıyrılmayı başarabiliyor mu? Bu sorunun birden fazla cevabı var.
Filmimizin merkezinde zengin bir iş adamı olan Laurence Stirling (Joe Alwyn) ile evlenmiş, mutsuz bir evlilik sürdüren Jennifer Stirling (Shailene Woodley) var. Bir gün Stirling’lerin evine Laurence ile röportaj yapmaya gazeteci Anthony O’Hare (Callum Turner) geliyor. Jennifer ve Anthony birbirlerine aşık oluyorlar ve filmin adından da aşina olabileceğimiz gibi birbirleriyle mektuplar araclığı ile anlaşıyorlar. Bir gün gazeteci Ellie Haworth (Felicity Jones) Jennifer ve Anthony’nin birbirlerine yazdığı mektupları keşfediyor ve onların hikayesinin peşinden koşuyor; bu macerasında da kendisi de Rory (Nabhaan Rizwan) ile romantik bir maceraya sürüklenmiş oluyor. Film, iki tane zaman çizgisi üzerinden hikayesini bizlere aktarıyor: bunlardan ilki geçmişte geçen Jennifer ve Anthony’nin öyküsü, bir diğeri de günümüzde geçen ve mektupların izinden hikayeyi keşfetmeye çalışan Ellie’nin yolculuğu. Filmin başarabilmiş olduğu kısımlardan biri geçmişten günümüze sürekli sahne değişiklikleri olsa da bunu izleyiciyi rahatsız etmeyecek bir şekilde yapabilmesi. Zaten filmin en güçlü olduğu noktalardan biri de bize iki tane farklı hikâyeyi izlettirmesi.
Filmin eksi yönlerinden birisi de geçmişte geçen hikayeyi yeterince merkezine alamaması. Bunun en büyük nedeni ise bizlere Ellie ve Rory’nin günümüzde geçen romantik hikayesini anlatmaya çalışmaları. Film, geçmişte yaşanan ve birbirlerine kavuşamayan iki aşığın yarım kalmış öyküsüne bir de Ellie’nin romantik hayatını eklemeye çalışıyor ama Ellie’nin aşk hikayesi Jeniffer’ın öyküsüne kıyasla inanılmaz yüzeysel ve amiyane bir tabirle ‘’zorlama’’ duruyor. Sanki filmin senaryosuna sonradan eklenmiş gibi. İki tane aşk hikayesi filmi boğuyor. Oysa ki geçmişte tamamlanamamış bir aşk öyküsünün günümüzde izlerinin sürülmesi ve yollarının tekrar kesişmesi kulağa muhteşem geliyor ama filme bir başrol kısmı daha eklemeye çalışınca bu hikayeyi de izleyiciye geçirmekte bu şekilde olduğu gibi zorlanabiliyorsunuz. Filmin bu problemini Shailene Woodley ve Callum Turner doğal oyunculukları ile bir nebze bastırmayı başarabilmiş.
The Last Letter from Your Lover aşina olduğumuz tondan sıyrılmaya çalıştığını ve bunda ne kadar başarılı olabildiğini sormuştuk. Film her ne kadar bu konunun üzerinde yoğunlaşsa da maalesef bunda tam olarak başarılı olamıyor. Bunun sebebi de filmin türlerinden biri olan ‘’dram’’ ögesinin yüzeysel işlenmiş olması. Filmin sonuç noktasına geldiğimizde kendi hikayesini tamamlayabilmiş olduğunu görüyoruz ama bunun izleyiciye ne kadarının geçebildiği ayrı bir soru işareti oluşturuyor. Evet, yıllar sonra yaşlanmış olduklarında tekrar buluşmaları muhteşem bir andı; evet, gözlerini kapattıklarında sahnenin onların genç versiyonlarını yansıtması dokunaklı bir geçişti lakin bunu izledikten sonra bir hafta içerisinde unutulabileceği de fark edilebiliyor. Bunun nedeni de filmin yönetmeni Augustine Frizzell’in kaynak materyale ek olarak kendisinden hiçbir şey katamamış olması. Keyifli bir seyirlik olmaktan öteye geçiş yapamamış olsak da filmin bunun tersine olan uğraşı da beğenileri kazanmaya ve film bittiğinde pozitif bir hava oluşturmaya müsait oluyor. Bu noktada da filmin pozitif yönlerinden biri olan sinematografi ve dekorasyonu es geçmek yanlış olacaktır. Özellikle filmin geçmiş kısımlarında geçen sahnelerdeki görüntüler gerçekten durdurup ekran görüntüsü almaya değer portreler çizebiliyor. Filmin görüntü yönetmeni George Steel övgüyü hak eden isimlerden biri.
Filmin negatif yönlerini masaya yatırabilmiş olsak ve yüzeyselliği aşmakta bazı problemlerin mevcut olduğundan bashsetsek de, The Last Letter from Your Lover’ın bitiminden sonra film hakkında olumsuz düşünmek ve konuşmak oldukça güç. Çünkü film vaat ettiklerini izleyiciye ulaştırıyor, daha fazlasını yapmaya çalışıyor ama bunun ne kadarını izleyiciye geçirebildiği tartışmalı bir konumda. Belirtmek istediğim ise filmin sıcak bir ev ortamında havayı kesinlikle soğutmayacağı ve yüzlere hafif bir tebessüm kondurabileceği. Filmin klasik olarak romantik-dram mezarlığına gidip unutulacağını yoksa yıllar içerisinde iyi yaşlanıp hafızalarda yer edinebilecek bir noktaya gelebileceğini de bizlere zaman gösterecek. Çünkü bu film, kendi listesindeki maddelere başarıyla bir tik atmayı başarabilen bir yapım.
The Last Letter From Your Lover: Göründüğünden Daha Fazlası Olmaya Çalışmak