Tezgah: Herkes Mi Aldatır?
Şu sanat sektöründe herkes birbirinin kuyusunu kazar mı? Ünlüler bile bunu yapar mı? Evet, yapıyorlar. Seyrettiğimiz bu filmdeki olaylar gerçek hayatta gördüğümüz olaylarla neredeyse aynı.
2 yıl önce, ünlü oyuncu Erkan Kolçak Köstendil, Tamirhane filmiyle ilk kez yönetmenliğe adım atmış ve Türk sinemasında pek görmediğimiz bir tür olan kara komedide orta şekerli bir deneme yapmıştı. Ancak Tamirhane, hikayesi, oyunculuğu ve anlatımıyla klasik ve yüzeysel kalan bir filmdi, ne yazık ki. Şimdiyse Erkan Kolçak Köstendil, kendisi gibi bir oyuncu olan Kadir Çermik ile birlikte yeniden yönetmen koltuğuna geçti ve neredeyse tek mekânda geçen tuhaf bir kara komedi filmine imza attı. Tezgah ‘ın başrollerinde Erkan Kolçak Köstendil, Rıza Kocaoğlu ve Damla Sönmez yer alıyor. Bu filme tuhaf diye adlandırmamın sebebini yazının sonuna doğru açıklayacağım.
Hikayeye baktığımızda, ünlü bir kadın oyuncu, evinde ünlü bir yazarla aşk yaşıyor. “Şahane” bir hayat süren bu ikilinin hayatı, bir adamın eve gelişiyle altüst oluyor. Eve gelen adam, ünlü bir şarkıcıdır. Bu şarkıcı, kadınla sevgilidir ve kadın, müzisyeni ünlü yazarla aldatmıştır. Üstelik bu olay, müzisyenin evindeki mutfak tezgâhında ve müzisyenin annesinin halısında gerçekleşir. Bir aldatmayla başlayan olay, sektörün kepazeliğinden aldatmalara, göstermelik “desteklerden” saklanan gerçeklere ve söylenmeyen dertlere kadar birçok meseleyle devam ediyor.
Açık konuşmak gerekirse, bu hikâyeyi daha önce pek çok filmde seyrettim. Bu filme benzeri hikayeleri Danny Boyle’ın ilk filmi Shallow Grave (Mezarını Derin Kaz, 1994), LCV: Lütfen Cevap Veriniz (Kaan Arıcı & İsmet Kurtuluş, 2022), Identity (Kimlik, James Mangold, 2003) ve en son Yannick (Quentin Dupieux, 2023) gibi filmlerde izledik. Filmin ilk yarısı boyunca aldatma ve erkeklik hegemonyası gibi konularla karşılaşıyor ve dolayısıyla, ne yazık ki, film sönük geçiyor. Ancak ikinci yarısında işler değişiyor; hikaye, şöhret, para ve sektör gibi konuları alaya alarak biraz derinleşiyor ve böylece izleyiciyi filme bağlamayı başarıyor. Yani bu, erkeklik ve aldatma öyküsünden bir tık daha fazlası.
Ben tabi ki de, filmin hikayesiyle ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Öncelikle tek mekânda geçen bir film yapmak oldukça zordur ve teatral bir hava oluşmaması için dikkatli çekmek gerekir. İkinci olarak, filmin anlatımı konusunda diyaloglara çok fazla yaslanmış. Bir filmi izlediğimizde, özellikle bir Türk filmini izlediğimizde, hikayeyi diyaloglardan çok, görsel alt metinlerle (oyuncunun yüz ifadeleri, filmdeki herhangi eşyalar gibi) anlamamız gerekir. Bu filmde bazı diyaloglar ne yazık ki kafa karıştırıcı olabiliyor ve hikaye çorbaya dönebiliyor. Ancak, diyaloglara ağırlık verilmesine rağmen, film yer yer alt metinlerle de mesajlar vermeyi başarmış. Kısacası film, alt metinleriyle hikayeyi biraz daha dengelemiş.
Peki, görsellik açısından söylenecek bir şey var mı? Tabi ki de evet. Özellikle sanat yönetmenliğinden bahsetmemek olmaz. Bilen Bilmen’in sanat yönetmenliği, filme kara komedi ve sürprizlerle dolu bir hava katmayı başarmış. Filmdeki kıyafetlerden müzik enstrümanlarına, mutfak tezgâhındaki eşyalardan halılara kadar her şey filmin amacına hizmet etmeyi başarmış. Ayrıca filmin kostüm tasarımı çok başarılı; karakterlerin değişken ruh hallerini bu kostümler sayesinde de anlayabiliyoruz. Sinematografiye gelirsek, oldukça klasik, ancak bazı sahnelerde ilginç görüntüler dikkat çekiyor. Sallantılı kameraların fazla kullanıldığı (%10’u drone ile çekilmiş) sahneler var; sinematografi ne çok iyi ne de kötü, orta şekerli diyebilirim. Yani film, görsel anlamda en çok sanat yönetmenliği ve kostüm tasarımından besleniyor.
Müzikler fena değil, ancak ses tasarımı oldukça iyi. Filmin müzikleri, amacına ve karakterlerin ruh hallerine kısmen hizmet ediyor. Özellikle saksafonun çaldığı sahneler izleyiciyi filme biraz daha çekiyor. Ses tasarımı ise müzikle birlikte filme katkı sağlıyor.
Şimdi gelelim oyunculara. Müzisyen rolündeki Rıza Kocaoğlu’nu yürekten alkışlayarak izledim. Erkekliğin, egoizmin, gücün ve bencilliğin bu kadar iyi temsil edildiği bir performans daha önce görmedim. Rıza Kocaoğlu, filmin en iyi oyuncusu. Damla Sönmez ise filmin ilk yarısında enerjiyi tam olarak veremese de, ikinci yarısında gayet başarılı bir şekilde filmi toparlıyor. Özellikle filmin sonlarındaki tiradıyla dikkat çekmeyi başarıyor. Erkan Kolçak Köstendil de kendini entelektüel zanneden yazar rolünü ilginç bir şekilde oynamış. Rıza Kocaoğlu’ndan daha düşünceli bir karakter olarak izleyiciyi filme bağlıyor. Bir de filmin sürpriz bir oyuncusu var; bu oyuncu filmin sonlarına doğru ortaya çıkıyor.
Kısacası, Tezgah, bir aldatma filminden bir tık fazlası olmuş. Film, bir aldatmayla başlayıp sektörün kepazeliklerine odaklanıyor ve erkek komedisi olarak başlayan film, bir noktadan sonra sektörde kadının dertlerine ve ünlülerin yalanlarına da değiniyor. Her ne kadar klasik olsa da, bazı konularda derdi olan orta şekerli bir kara komedi diyebilirim. Sinemada izleseniz de, izlemeseniz de çok bir şey kaybetmezsiniz. İzninizle topu siz seyircilere atıyor ve hepinize iyi seyirler diliyorum şimdiden.
Tezgah: Herkes Mi Aldatır?