Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriTeyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Yazar: İrem Yılmazel
Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Senaryosunu Ümit Ünal’ın kendi teyzesinin hayat hikayesinden esinlenerek yazdığı 1986 tarihli filmi Teyzem, usta yönetmen Halit Refiğ’in kadrajından geçiyor. Başrolde Müjde Ar’ın yer aldığı film, Türk sinema tarihinde izleyiciye sadece bir hikâye anlatmakla kalmayıp toplumun kadınlara dayattığı baskılara ve bir kadının patriyarkal sistemde yaşamaya çalışmasına çarpıcı bir şekilde değiniyor.

Müjde Ar döneminin sinemasında kadın karakterlerin derinlikli biçimde işlendiği, toplumsal kodların cesurca tartışıldığı o kadar kaliteli filmlere imza atmış biri ki kendi adıma söylemem gerekirse eğer bir filmin kadrosunda Müjde Ar varsa düşünmeden açıp izliyorum.

Film, küçük bir çocuk olan Umur’un gözünden teyzesi Üftade’nin hikâyesini aktarıyor. Bu seçim, izleyiciyi hem nostaljik bir hatıra atmosferine sokuyor hem de yetişkinlerin çoğu zaman görmezden geldiği duygusal detayları ortaya çıkarıyor.

Üftade; sevmekten, delirmekten, hatta ölmekten bile korkmayan; fakat aile ve toplumun baskısı altında giderek yalnızlaşıp sessizleşen, sonunda da deli damgası yiyerek cezalandırılan bir kadın. Kimse onu dinleyip anlayama çalışmadığı için kendini yazmaya vermiş; bulduğu her kağıda iç dünyasını, hayallerini, aşkını döküyor. Film boyunca her yerden çıkan yazılar, resimler hatta filmin çekim açıları da Üftade’nin ruhsal buhranını etkileyici bir şekilde destekliyor. Teknik açılardan kusurlu olsa da Halit Refiğ’in tercih ettiği bu görsel dil, karakterin zihinsel çöküşünü seyirciye hissettiren en güçlü araçlardan biri.

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Genç yaşta evden kaçıp kurtulabilen ablası Azade’nin aksine, Üftade çıkış yolunu evlilikte arıyor. Annesi ve küçük yaşta kendisini taciz eden üvey babasıyla birlikte yaşadığı o boğucu evden kaçabilmenin evlenmekle mümkün olduğuna inansa da gittiği evde de durum farklı olmuyor. “Bu hayat bana göre değilmiş. Bu evin ötesinde de önemli bir şey yokmuş meğer.” repliği filmdeki en vurucu anlardan biri oluyor.

Filmdeki isimler de çok anlamlı. Üftade, ‘tutkun, aşık, düşmüş’ anlamlarına gelirken; Azade ‘özgür olan’ anlamına geliyor. Gerçekten de filmde Azade, Üftade’ye göre daha özgür ve kendi hayatını kurabilmiş. Oğlu Umur ise teyzesini yalnızca birkaç ay görmesine rağmen Üftade’yi gerçekten anlayan onunla en iyi iletişimi kuran kişi. Teyzesinin gördüğü halüsinasyonları, neden korktuğunu gittikçe sessizleştiğini anlayabiliyor. Bu yüzden yıllar geçse de diğerlerinin aksine onu unutamayan teyzesinin hatıralarına sahip çıkan tek kişi oluyor.

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Buradan itibaren spoiler içermektedir.

Ama asıl sarsıcı nokta, Üftade’nin ölümünden sonra geliyor. Gazete manşetlerinde yalnızca şu yazıyor:

“Bir kadın ezildi.”

Ne ismi var, ne hayatı… Sadece “bir kadın.” Toplumun gözünde o artık sadece anonim bir kurban. Bu manşet, aslında filmin bütün eleştirisini tek cümlede özetliyor: Kadınlar tek tek hayatlarıyla, hayalleriyle, varoluşlarıyla değil; sadece “ezilen kadın” kimliğiyle anılıyor.
Ardından ailedeki herkes, içten içe bir rahatlama yaşıyor. Yıllardır üzerlerine yük olan Üftade artık yok. Onun yazdığı kağıtları, çizdiği resimleri, kendisinden geriye kalan bütün hatıraları yakıyorlar. Umur ise bazı kağıtları gizlice saklıyor, herkes Üftade’yi silmek isterken Umur onun hatırasını yaşatmayı seçiyor.

-Ee Umur söyle bakalım senin de bir sevdiğin var mı?
+Yok.
-Hadi hadi yaşın daha küçük ama bir sevdiğin vardır mutlaka.
+Yok dedim ya.
-Bana bak bu hayat aşksız çekilmez anlat bana sevdiğin güzel mi?
+Hem de çok güzel…
-Yaa peki kimmiş bu güzel?
+Teyzem…

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Teyzem, hem bireysel bir hikâye hem de toplumsal bir eleştiri. Üftade karakteri, kişisel bir trajedi olarak başlayıp tüm kadınların sesi hâline geliyor. Müjde Ar’ın muhteşem performansı, Halit Refiğ’in yönetmenliği ve Ümit Ünal’ın sahici senaryosu birleşince ortaya Türk sinemasının en özel filmlerinden biri çıkıyor.
Üftade’nin hikâyesi şunu hatırlatıyor: Görülmeyen, duyulmayan, anlaşılmayan her kadın, toplumun gözünde “delirmiş” olmaya mahkûm ediliyor. Ama bu sesleri hatırlamak, anlamak ve aktarmak mümkün. Teyzem, tam da bunu yapıyor; unutulmaya yüz tutmuş bir kadının hikâyesini beyazperdede sonsuza kadar yaşatıyor.

“Hayatta bir sürü şeyden vazgeçtikçe, kendisine dayatılan tüm baskılara boyun eğdikçe kadın, yavaş yavaş yaşadığı ev ve aileyle bütünleşip silikleşiyor. Kendisini kaybediyor, kendi olmaktan uzaklaşıyor büyük ölçüde. Bunu aktarmaya çalıştım. Bu gerçek hayatta da gözlemlediğim bir şeydi. Ben de teyzemi uzun aralıklarla görüyordum. Ender görüşürdük. Benim küçüklüğümde teyzem, o evin bir eşyası gibiydi. Kendi kişiliğini dibe çekmiş, ev işlerine koştururdu. Ona bir şey sorulmazdı, bir yere gidilirse gelirdi. Sessizdi.” -Ümit Ünal

Teyzem: Bir Kadının Duyulmayan Çığlığı

Bunlar da ilginizi çekebilir

3 Yorumlar

Azime 29/08/2025 - 14:06

🥳🥳

Yanıtla
Damla 29/08/2025 - 14:39

Harika bir yazı,harika bir film❤️ bu güzel filmin beraberinde getirdiği duygular ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi,kaleminize sağlık 🌟

Yanıtla
CEYLİN 29/08/2025 - 14:47

Betimleme harika yazarın anlatımı çok akıcı ve yalın olmuş emeğinize sağlık❤️

Yanıtla

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...