Son ve İlk İnsanlar: Sıra Dışı Bir Yapım (İKSV Özel)
70 dakikalık ilginç bir deneysel film çalışmasıyla karşınızdayım. Dünya prömiyerini 70. Berlin Festivali’nde geçtiğimiz yıl gerçekleştiren Last and First Men filmi, Olaf Stapleton’ın ‘1930’ isimli bilimkurgu romanından uyarlanmış. Jóhann Jóhannsson’un ölümünden önce yönettiği ilk uzun metraj filmin güçlü görüntü yönetimiyse Sturla Brandth Grøvlen’e ait. Jóhannsson, The Theory of Everything ve Sicario filmleri için bestelediği harika müziklerle 2 kere Oscar adaylığına layık görülmüş, bu yapımın da en çekici yönlerinden biri anlatıma eşlik eden büyüleyici müzikler… Ancak ne yazık ki Jóhannsson, 2018 yılında aramızdan ayrıldığı için uzun metrajlı ilk filmini tamamlayamamış. Okuduğum bir kaynağa göre filmin sesli anlatımını da kendisinin yapması planlanıyormuş, yerine geçen Tilda Swinton’ın güçlü anlatımının da son derece başarılı olduğunu söyleyebilirim. Yapımdaki tek kişi kendisi, görüntüsünü de görmüyoruz zaten, sadece sesiyle yer alıyor filmde. Olay akışı yok, sadece anlatıcının anlattıklarını dinliyoruz. Tek bir karakterin yer almadığı ilginç bir film, bilimkurgu ve bilim severlerin ilgiyle izleyeceğini tahmin ediyorum.
Film günümüzden 2 milyar yıl sonrasında yaşayan ve insanlığın sonuna gelmiş insanlar tarafından anlatılıyor; ilk insanlara – yani bize bir yardım çağrısında bulunuyorlar. Film, Yugoslavya rejimi sırasında savaş bölgelerine dikilen futuristik anıtların görüntüleriyle, insanlığın yok olmanın eşiğine geldiği bir zamanı müzikler eşliğinde tasvir ediyor. Yönetmen geçmiş ile gelecek arasında gerçek üstü bir bağ kurarak, yapımı belgesel gerçekçiliği ile distopiklik arasında bırakmayı tercih ediyor. “Sabırla dinleyin” İki bölümden oluşan filmde birkaç kere duyduğumuz bir cümle, sabır gerektiren bir film. Filmin ilk kısmında 2 milyar yıl sonraki geleceğimizde olan yaşam tarzlarından bahsediliyor, sonda da bizimle nasıl iletişime geçtiklerini ve ne için yardım istediklerini açıklıyor. “Biz; son insanlar, sizinle ciddi bir şekilde iletişim kurmak istiyoruz” Film ağır hatta çok ağır ilerliyor ancak bize vermek istediği bir mesajı var filmin. Düşündürüyor, “Yardımınıza ihtiyacımız var” cümlesi filmin içine çekmeye yetiyor, son derece ilgi çekici bence.
Son insanlar, onlardan bir kadın tarafından seslendiriliyor; uyarlandığı 1930 romanının son bölümünü olduğu gibi aktarıyor daha doğrusu. Tilda Swintonn’ın anlatımı o kadar mükemmel ki anlatılanların gerçek olabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz izlerken. Film oldukça yavaş ilerliyor, çekimler kadraja o kadar durağan alınmış ki bazı sahnelerde kameranın hareket halinde olduğunu anlayamıyorsunuz. Bazen anlatıcı susuyor, dakikalarca konuşmuyor; biz de yavaş ilerleyen sahneleri müzikler eşliğinde izlemeye devam ediyoruz. Bu ağır çekim ve sahneler bazı izleyici yorumlarında eleştirilmiş ancak ben anlatılanlarla uyumlu bir akış olduğunu düşünüyorum. Anlatıcının söyledikleri bizi düşünmeye sevk ediyordu ve bu ağır çekimler de düşünmemize zaman bırakıyordu bence. Zaten belli ki yönetmenin amacı bizi 70 dakika boyunca düşündürmek. Bazen hayal gücümüz yardımıyla anlatılanları, bazen de verilmek istenen mesajı anlamlandırmaya çalışmamız isteniyor bizden. Ve sabırla dinlememizi söylüyor.
Herhangi bir karakter veya olay örgüsü yok filmde; soyut ve distopik bir gerçeklik var yalnızca. Filmi izlerken anlatılanların gerçek olabileceğini, bu filmin gerçekten bir mesaj aracısı olabileceğini düşünmeden edemedim. Bende yoğun soru işaretleri ve derin düşünceler yaratan bir film oldu. Kitabın konusu oldukça yaratıcı; izlerken hayret ettim ve okuyacaklarım listesine ekledim bu bilimkurgu romanını. Bu zor anlatıyı filme çevirmek ve böylesine özgün bir çalışmaya imza atmak da büyük bir cesaret göstergesi bence. Görüntülerden müziklere, anlatılanlardan bende oluşturduğu düşünme dürtüsüne kadar çok başarılıydı.
Ancak eksik bulduğum bir yönü, katılır mısınız bilmem belki de yalnızca bana göre eksiktir, anlatılan soyut dünya biraz daha anlaşılır hale getirilebilirdi. Bu da eklenebilecek farklı görüntü detaylarıyla veya anlatılanların detaylandırılmasıyla sağlanabilirdi, hayal gücümle kafamın içinde her ne kadar anlatılan dünyayı canlandırmaya çalışsam da özellikle verilmek istenen mesaj belirsiz kaldı benim için. Daha doyurucu, daha net bir yol izlenebilirdi diye düşünüyorum. Aslında belki de filmin amacı, bu büyük boyuttaki soyutlukla muğlâklığı artırarak bizi daha derin düşünmeye teşvik etmekti.
İzlerken sıkılabilirsiniz, sıradan bir film beklentisiyle izlemişseniz sıkılmanız normal. Bu film sıradan ve alışılagelmiş değil çünkü. İzlerken anlatılanların gerçek olabileceği ihtimaliyle izlerseniz sıkıcı gelmeyecektir diye tahmin ediyorum. Abartmadan edemeyeceğim; filmin romanın yazılış hikâyesini bilmiyorum ancak yazarın insanlığın sonuna gelmiş bu insanlarla telepati yoluyla iletişim kurmuş olabileceğini bile düşünüyorum. Bu iletişim üzerine öğrendiklerini günümüz dünyasına ilan ettiğinde sözüne itibar görmeyeceği için böyle bir kitap yazmayı tercih etmiş olabilir mesela. Mükemmel bir teori oluşturdum bence (: Sizde de farklı düşünceler oluşmuştur izlerken, üzerine günlerce düşünülebilecek ve konuşulabilecek bir film… Yorumlarda teorilerinizi ve görüşlerinizi paylaşabilirsiniz.
İzlediğim en özgün deneysel çalışmalardan biri, başarılı sıfatını da kullanabilirim çünkü böylesine zor bir anlatıyı sinemaya uyarlamak gerçekten büyük bir başarı. Yukarıda da belirttiğim gibi, soyutluğunu kavrayabilmekte zorlanmam dışında benim için harika bir filmdi. Bana göre 9/10’luk bir film.
Son ve İlk İnsanlar: Sıra Dışı Bir Yapım (İKSV Özel)
Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.
1 Yorum:
Yazı bende film hakkında büyük bir merak uyandırdı, en kısa zamanda izleyeceğim 👌