Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (İKSV Özel)

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (İKSV Özel)

Yazar: Zeynep Polat

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (İKSV Özel)

Orijinal ismiyle Mujeres Al Borde De Un Ataque De Nervios, çağdaş İspanyol sinemasının başyapıtlarından biri. Aynı zamanda faşist Franco İspanya yönetimi sonrasında 1970’lerde alevlenen La Movida karşıt kültür hareketinden etkilenmiş bir film. Despot yönetim döneminde doğmuş ve yetişmiş olan Almodóvar, tezat düşünce yapısıyla ve filmlerinin özgünlüğüyle kendini ülkesine ve hatta dünyaya kanıtlamış. 1988 yapımı Sinir Krizinin Eğişindeki Kadınlar eseri sinematografisinde öne çıkan filmlerinden, kendine has ve özgür tarzının bir yansıması niteliğinde.

Filmin dönemi için ne kadar etkili olduğunu açıklayabilmek için Movida hareketinin detaylarını incelemek gerekiyor. Despot İspanyol yönetiminin sona ermesinin ardından doğan ve Katolik kilisesinin baskısının azaldığı, doğum kontrol, annelik hakları, çalışma hayatında eşit haklar, eşcinselliğin suç olmaktan kurtulması ve alternatif yaşamların yaygınlaşması gibi haklarla tanımlanabilecek Movida; müzik, moda, sinema, resim ve fotoğrafçılıkta yeni ifade biçimlerinin ortaya çıkmasında da etkili olan bir akım. Movida’dan çıkan en büyük oyuncu ve film yapımcısı Pedro Almodóvar’un filmlerini bu açıdan değerlendirmek kaçınılmaz olacaktır.

Almodóvar bu filminde tarzına alıştığımız şekilde rengârenk ve eksantrik seçtiği karakterleri bir apartman dairesinde topluyor, kesişen olay örgüleriyle bir absürt komediye imza atıyor. Sevgilisi tarafından terk edilen Pepas, onu bulup neden kendisini terk ettiğini öğrenmek istiyor. Giriştiği mücadelede bir yandan sevgilisi Ivan’ın eşi, oğlu ve oğlunun nişanlısıyla cebelleşirken diğer yandan polisin peşinde olduğundan endişelen arkadaşı Candela’yı sakinleştirmeye ve ona yardımcı olmaya çalışıyor. Birbirine bağlı ve karmaşık olaylar eğlenceli olduğu kadar sürükleyici. Bir çırpıda bitirilebilecek süresiyle mod yükselten, güldüren veya tebessüm ettiren tatlı bir film.

“Tüm dünya yıkılıyordu ve ben hem dünyayı hem de kendimi kurtarmak istiyordum. Kendimi Nuh peygamber gibi hissediyordum. Terasa kurduğum kümeste tüm hayvan türlerinden bir çift olmasını çok istedim. Ancak benim için en önemli çifti kurtaramadım, Ivan ve beni.” Pepas’ın anlatımıyla başlayan film, daha ilk dakikalarından geleneksel sinemadaki kadın imajını tersine çevirerek peygamber gibi hisseden bir kadının hikâyesini sunduğunu belirtiyor. Film boyunca sevgilisi Ivan’nın peşinden koşan Pepas karakteriyle mücadeleci, tutkulu ve gerçekçi bir kadın duygulanımı seyrediyoruz. Filmdeki diğer kadın karakterler de birbirinden renkli ve ortak paydaları duygularının peşini bırakmayacak kadar tutkulu olmaları.

Film boyunca sevgilisine kafayı takmış olan Pepas, sonlara doğru yavaş yavaş onun peşinden koşmaktan vazgeçip final sahnesiyle beni fazlasıyla tatmin eden bir sonuca varıyor. Delirmiş Lucia’nın Ivan’ı öldürmesine var gücüyle engel olduktan sonra ondan vazgeçtiğini söylüyor. Kurtarıcı erkek temsillerini ters yüz ediyor bu sahneyle ve filmin başında peygamber gibi hissettiğini söyleyen Pepas, nihayetinde kafa karışıklıklarını bir kenara bırakıp kendi yolunu çizen güçlü bir kadındır artık.

İntihar edecek kadar umutsuz olan Candela’nın filmin sonuna doğru kendisini öpüp duran Carlos’a öpmesinden hoşlanmadığını belirterek ona karşı çıkması da bir başka karakter gelişimi; Candela içimizden bir kadın aslında ve onun dışarıdan bakılınca küçük sayılabilecek bu değişimi bana çok güçlü geliyor. Film boyunca sürekli mutsuz ve uyumsuz olan Carlos’un nişanlısı Marisa’nın bu soğukkanlılığı finalde öyle tatlı bir şekilde ifade ediliyor ki, son sahne onu benimsememize yetiyor. Pepas’ın “Bakirelerin yüzündeki o soğuk ifadeden eser kalmamış. Çünkü bakireler çok antipatik olur biliyor muydun?” cümlesi bir yandan kadının cinsel özgürlüğünün altını çizerken diğer yandan Franco sonrası yenilenen toplumun kadın algısına pozitif göndermede bulunuyor. Marisa artık daha ılımlıdır ve Pepas hamile olduğu sevincini de ilk defa onunla paylaşır. Kadın özgürlüğü arzusunun bir umududur aslında bu hamilelik sevinci ve doğacak bebek.

Filme görsel açıdan hayranlığımı anlatamam; rengârenk dekorlar, mekânlar ve seksenler modasının temsili kostümleriyle ekran karşısında tiyatro izliyormuşum gibi yakın ve samimi hissettirdi. Pepas’ın evi, terası, kıyafetleri tek kelimeyle mükemmeldi. Almodóvar’ın kendine has tonları ve kadınların konunun öznesinde olduğu bu hikâyede sinematografik tercihini manidar bir şekilde canlı ve çeşitli görünümden yana kullanması filme olan beğenimi artırıyor.

Şüphesiz filme hayat veren ve seyirciyi içine çeken yönlerinden biri o çılgın karakterlere hayat veren başarılı performanslar… Pepas karakterini canlandıran Carmen Maura’yı ilk defa izledim ve bu rolüyle izlediğim en iyi oyunculuklar arasına yerleşti. Diğer oyuncuların performansları da filmin seyir zevkini artırıyor. Seyirci yorumlarında oyuncuların genellikle “çok çirkin” olduklarından söz edilmiş hatta “ugly beauty” diye bir deyimle tanıştım bu yorumlarda. Katılmadım, toplumun gerçekçi olmayan güzellik standartlarının dışında kalan farklı simaları çekici buluyorum, filmdeki yüzler de bana son derece güzel geldi.

Filmin bana göre tat kaçırıcı olan birkaç detayından bahsederek bitireyim. Film girişinin ritmi, devamına ve bitişine göre çok sönüktü bence. Olayları anlamaya ve hikâyeye yaklaşmaya çalışırken, eğer o düşük ritimli ve neler olduğunu henüz anlayamadığım sekanslar biraz daha uzasaydı muhtemelen filmin devamını getirmeyecektim veya sıkılarak izlemek zorunda kalacaktım. Ayrıca yerli yapımlarımızın senaryolarından eksik olmayan tat kaçırıcı ve boğucu olan yersiz tesadüfler bu filmde de mevcuttu ve göz devirten bir etki yarattı üzerimde. Filmin genel çekiciliğinim yanında küçük ama görmezden gelemeyeceğim aksaklıkları da olmasaydı tadından yenmezdi.

Renkleri, oyunculukları ve feminizme olan başarılı yaklaşımıyla izlediğim en kadınsı filmlerden ve gerçekten çok sevdim. Yönetmenin, anlatının öznesine kadını yerleştirdiği diğer filmlerini izlemek için sabırsızlanıyorum. 8/10 <3

Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (İKSV Özel)

Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...