Prens: Mücevher Kadar Sağlam Bir Aşk (İKSV Özel)
40’lı yaşlarında, Frankfurt’un önde gelen sanat galerilerinden birinde küratörlük yapan Monica ve Kongolu göçmen Joseph’in yolları kaoslu bir ortamda, yasadışı işletilen bir barın çöp konteynırlarının arkasında beklenmedik bir şekilde kesişir. Eski sevgilisi yüzünden yakın zamanda işsiz kalacağını öğrendiğinden beri kendi içindeki çatışmalarla mücadele eden Monica’nın Joseph ile tanışması, ıssız apartman dairesinden hareketli bir dünyaya karışmasını sağlar. Joseph, tanıştıkları andan itibaren cana yakın gözükse de, gizemli iş görüşmeleriyle Monica’nın kafasında soru işaretleri bırakır. Joseph, kaderini değiştirmek için, mücevherden içecek ticaretine, lüks hayata çabucak erişmesini sağlayacağını düşündüğü farklı girişimler içinde olsa da, Almanya’daki bürokratik engelleri atlatmayı başaramaz.
Bir yandan Monica’nın sanat dünyasına ait elit arkadaşlarının, Joseph’in mücevher ticareti yapmak istemesini alaya alması, bir yandan aslında kendine her koşulda güvenen Monica’nın Joseph adına açıklamalarda bulunması, ikilinin arasındaki kültür çatışmasını gözler önüne serer. Her şeyin kuralına göre yapıldığı Almanya’da, başarılı olabilmek için her yol mübahtır zihniyetiyle hareket eden Joseph defalarca her şeyi eline yüzüne bulaştırır. Monica her ne kadar Joseph’i desteklemek için çabalasa da, Joseph’in arada sırada ortadan kaybolması ve kendi dünyasındaki gerçekleri Monica’nın yüzüne vurduğu ani çıkışları, ikisinin hayatları arasındaki farkı her seferinde ortaya koyar. Monica’nın üstten bakarak kurduğu cümlelerle, zor koşullarda yolunda ilerlemeye çalışan Joseph’in tek isteğinin saygı görmek olması tekrar tekrar çatışmalara sebep verir.
Herkes Monica’nın seçimlerinden şüphe ederken ve de Joseph’in güvenilmez geçmişi her seferinde Monica’yı daha da şaşırtırken, üstüne bir de Joseph bu ilişki için çok çaba göstermezken, filmin yönetmeni Lisa Bierwith bize şu soruyu yöneltiyor: Bu çatışmalara rağmen ilişkileri bir mücevher kadar sağlam mı kalacak, yoksa tuzla buz mu olacak?
Filmin sonuna kadar bundan pek de emin olamıyoruz. Zıtlıklarla devam eden ilişkilerindeki sorunlar, tam işler iyi gidiyor derken yine bir duvar gibi çıkıyor karşılarına.
Joseph Monica’nın hayatına büyük oranda yerleşmeye başladıkça ve Monica’nın ona sunduğu imkanlar arttıkça, aralarındaki kültür çatışması daha da şiddetlenir. Hikayeyi Monica’nın gözünden izleyen seyirci, Joseph’in gizemli kayboluşlarına anlam veremeyip, güvenilmez biri olduğunu düşünebilir. Joseph’in her çatışma sonrasında ortadan kaybolması ilişkinin bitişini işaret etse de, ikili öncekinden daha fazla birbirine tutunur.
Joseph Almanya’nın bürokratik işleyişine ayak uydurmak için Monica’yla evlenme yoluna gider. Bu sefer de Monica’nın son anda caymasıyla, inşa etmeye çalıştığı planları yerle bir olur. Joseph bu yenilgiyi kabullenmek zorunda kalacaktır. O da herkes gibi, en aşağıdan başlayıp yukarılara çıkmayı hedefleyerek, düzenin bir parçası olacak şekilde inşaat işçiliğine başlar. Yine ilk tanıştıkları anda olduğu gibi, beklenmedik bir anda ve beklenmedik bir şekilde karşılaşırlar. Film boyunca çatışan ikiliyi bu sefer sakin görürüz. İkisi de kendi yoluna bakan iki eski arkadaş mı olacaklardır? Son sahnedeki içten sarılma, bundan daha fazlasını vaad ederek filme nokta koyuyor.
Prens, hem sanat dünyasındaki liberallerin ırkçı tavırlarını gözler önüne seriyor, hem de Ursula Strauss’un canlandırdığı Monica’nın gözünden izlediğimiz Joseph’in (Passi Balende) ve arkadaşlarının hikayesi, seyircinin önyargılarıyla yüzleşmesine neden oluyor.
Çoğu zaman çok da hızlı bir tempoda ilerlemeyen 2 saatlik film boyunca, Joseph ve Monica’nın hem bireysel anlamda hem de ilişkilerinde yaşadıkları mücadelelerin akıntısında bir şekilde kayboluyoruz.
Film boyunca yöneltilen sorular, post-kolonyalizme ilişkin göndermeler, Frankfurt’un çok kültürel yapısının neden olduğu fakirlik-zenginlik zıtlığını başarılı bir şekilde yansıtması, Monica ve Joseph’in aralarındaki farkı ince detaylarla gösterebilmesi, Prens’i izlemeye değer kılıyor.
Angelika Schnell rolüyle bilinen Avusturyalı oyuncu Ursula Strauss, Monica’nın iğneleyici ve ‘’aykırı’’ tavrını çok iyi yansıtmış. Passi Balende ise aslında Kongolu bir hip hop sanatçısı. İlk filmi olan Prens’te, Joseph karakteriyle izleyiciyi kendine çekmeyi başarıyor.
Goethe-Institut’un düzenlediği Kino 2021: Alman Filmleri Türkiye’de seçkisine ait, Lisa Bierwith’in yazıp yönettiği Prens(2021), 1 Ekim’den itibaren IKSV’nin sitesinde online olarak izlenebilir.
Prens: Mücevher Kadar Sağlam Bir Aşk (İKSV Özel)