Old People: Yaşlılara Hürmet Edin
Evet dost. Yazmayalı bir vakit oldu. Çok da uzun sayılmaz. Yaşam meşgalesinde, rüzgarın olduğu yere savurdum kanatlarımı. Uçarken gördüklerim arasında beni en heyecanlandıran papatyalardı. Biraz Akira’yı andım, her vakit olduğu gibi Rönesans tuvallerinde kayboldum. Spielberg’le kendime döndüm 🙂 Söz, bir daha arayı bu kadar açmak yok.
Konumuz belli: Old People. Netflix’in yakın zamanda seyirciyle buluşturduğu, gerilim-korku türünde sayılabilecek bir film. Önce genel yargılarımla kılıcı vurmak istiyorum. Sonrasında sekansları biraz inceltip, ulusa sesleniş kısmıyla da yazımı bitirme niyetindeyim. Bakalım ne yazacağım, ne okuyacaksın.
Filmin yönetmeni ve yazarı Alman Andy Fetscher. İzlerken disipliniyle gözlerinizi bazen kanatıyor. Elinde metreyle sahnelerin süresini eşitlemeye çalıştığına eminim ancak ispatlayamam.
Ella karakteriyle karşımızda Melika Foroutan var. Küçük Noah’ımız ise Otto Emil Koch. Otto’nun oyunculuğu boyunu aşıyor. Almanya’nın uzun zamandır karakter başrolü yoktu. Kariyerini iyi yönlendirir ve eğitimine gereken özeni gösterirse, Almanya’nın 20 sene sonra karakter başrolü olacağına eminim. Hadi Otto, gelişimini merakla takip edeceğim.
Noah’ın babası Lukas’ı oynamaya çalışan, gözleri kamerayı takip etmekle meşgul Stephan Luca’yı görüyoruz. Yaşlı kurt puslu havayı sever derler. Film tam dağılmaya başladığında mimikleriyle filmi kurtaran bir ihtiyar var. Onun adı, Gerhard Bös… Ekselansları muhteşem yemek yiyor…
Sadece başlangıç olarak değerlendirirsem, tek kelimeyle muhteşem. Son zamanlarda izlediğim en iyi açılıştı, özellikle sanat ekibini tebrik ediyorum. Muhteşem bir çalışma ve eskitme yapmışlar. Ekranda filmi seyreden gözleri alıyor ve cüretkar bir şekilde kendi evrenine davet ediyor. İşte, sıkıntı burada başlıyor, vaatler muhteşem, tıpkı Amerika Başkanlık Seçimleri gibi ancak filmi izlemeye devam ettikçe göz bebekleri küçülüyor. Ne izlediğini, konuyu takip etmeyi, oyuncuları algıda birleştirmeyi, sekansların yerlerini kaybediyorsunuz.
Genç insanlar tarafından dışlanmış bir avuç ihtiyarın hesaplaşmaya karar vererek gençleri katletmesi mi yoksa global bir salgınla mı karşı karşıyayız, algılayabilene Matrix’e giriş bileti benden.
Kahramansız bir film ve herkes yardımcı oyuncu. Yönetmen, seyircinin kimi takip etmesi gerektiğine karar verememiş. Kısaca öyküsünden bahsedip spoiler vermemeye özen göstereceğim.
7 yaşlarında bir erkek çocuğumuz var, adı Noah. Kendisi astım hastası ve16 yaşlarında ablası ve annesi Ella ile birlikte yaşıyor. Babası Lucas kırsal bir bölgede yeni eşiyle yaşamaktadır. Noah’ın teyzesi Zana’nın düğünü vardır. İlk düğüm burada başlar. Zana’nın düğününe Ella ve Lukas da davetlidir. Noah’ın dedesi Ark huzurevinde kalmakta.
Zana, Ella ve Noah düğün için Ark’ı almaya huzurevine giderler. Huzurevinde anormal bir durgunluk vardır. Tüm ihtiyarların hala hayatta oldukları kımıldayan gözbebeklerinden anlaşılır sadece. Başka bir yaşam belirtileri yoktur. Ark’ı alır düğün yerine giderler. Eğlenirler, herkes mutludur. Lucas’ın eski ve yeni eşleri hariç. Şahsi fikrim, bu gerilimi gösteren planlar, dramayı yapaylaştırmış. Bu sahneler, filmin öyküsünü kozmopolitleştiriyor.
Düğün biter, Zana ve eşi Malik evlerine giderler. Düğünden gelen müzik sesi, ihtiyarların alevine kıvılcım olur. Huzurevinde görevli genç, ihtiyar kadına kaba davranınca kıvılcım, aleve dönüşür. İhtiyarlar hipnoz olmuş gibi önlerine çıkan her genci öldürmeye başlar. Zana ve Malik de paylarına düşeni alırlar.
Film bir geri, sonra bir geri daha olarak gidiyor. Basit bir konu nasıl bu kadar sarmallaştırır, örneğine 1 saat 40 dakika boyunca tanık oldum. Fetscher’in kafası gerçekten karışık. Filmin ne olduğundan daha çok her sahneye bir dram koyalım dediğini duyar gibiyim. Film yazmak basittir, zor olan basiti yapabilmektir.
Senaryo yazımının en eski ahdini söylüyorum; “Kendine bir karakter yaratırsın. O karakterin nasıl bira içtiğine, neden kırmızı şarabı diğerlerinden daha çok sevdiğine, nefes alırkenki burun hareketlerine kadar ona hakim olmak zorundasın. Sonrasında bir hikaye verirsin ona. Mutlu olabileceği, mutsuz hissedeceği olaylar sübvansiyonu yaratır, gözlerini kısarken mağarasına gidecek yolu hesaplar, onu oraya iteklersin. Yolculuğu boyunca yoluna yardımcı karakterler serpiştirirsin. Bu yardımcı karekterlerin kendi hikayeleri olmak zorundadır. Ancak ana hikayenin önüne geçemezler. Kahraman kah savaşır kah sevişir. Esas şudur, mağaraya iteklediğin kahramanın mağaradan çıktığında aynı kişi olmamasıdır. Olmamalıdır. Olması teklif dahi edilmemelidir.”
Old People filmiyse bu ahdin çok çok dışında. Seyirci, düğünün ilk gecesinde vahşice katledilen bir çifti mi takip edecek yoksa müzik sesleriyle transa geçen bir grup ihtiyarın katliam yapmasını mı? Veya yaz aşkıyla kaçamaklar yapan genç kızı mı takip edecek? Veyahut eski kocasını başka kadınla gören eski eşin travmasını mı veya yeni kocasının eski eşine bakışlarını yakalayıp dürtüleriyle bir caniye dönüşen kadının hikayesini mi? Konunun ne olduğu meçhul. Keşke dürtüleriyle hareket eden kadının hikayesini izleseydim, daha keyifli olabilirdi.
Kendi puan skalama göre Old People’a 10 üzerinden 5 puan veriyorum. Bu 5’in hepsi sanat ekibine.
Diğer inceleme yazımda görüşmek üzere. Şarap için, çokça şarap için. Sağlıcakla. Bol şans.
Old People: Yaşlılara Hürmet Edin