No Good Deed: Evler, Yalanlar ve Sırlar
No Good Deed, 2024 yılında Netflix’te yayınlanan Amerikan yapımı bir kara komedi. 2 Broke Girls dizisini de yapan Liz Feldman’ın imzasını taşıyor. Bir evin satışı üzerine bir araya gelen bir grup insanın birbirlerine etkilerini anlatan dizi, yarım saatlik bölümlerden oluşan 8 bölümüyle hızlıca tüketilebilecek bir formatta karşımıza çıkıyor.
Hatta izlerken bir tiyatro oyunu izliyormuşum hissine kapıldım da diyebilirim. Dizide bir vodvil havası var. Amerikalıların çok sevdiği burjuvazi soslu “katil kim?” hikâyesiyle harmanlanan No Good Deed ile karşılaşıyoruz.
Bireylerin aileyi, ailelerin ise toplumu oluşturduğu dünyamızda, her bireyin sırları olduğu gibi her ailenin de sırları olduğunu, bunun aslında bir norm olduğunu anlatan dizi, bu sırların bazen kendi kendine düğümlendiğini ve iletişim olmadan çözülemeyeceğini ince ince işliyor.
Güçlü bir oyuncu kadrosuna sahip olan yapımın oyuncuları şöyle: Lisa Kudrow, Ray Romano, Linda Cardellini, Luke Wilson, Teyonah Parris, Abbi Jacobson, Poppy Liu ve Denis Leary.
Dizi, ilk bölümden itibaren önümüze birkaç soru işareti bırakıp bunları yavaş yavaş genişletme üzerine kurulu bir matematik izliyor. Sırların arkasına saklanmış gizemleri yavaş yavaş seyirciyle paylaşarak bizi finale taşıyor. Ben bu tarz anlatımları seven biri olarak, ilk bölümden diziyi sevdiğimi söyleyebilirim.
Genel hatlarıyla hikâyesi tatmin edici, oyuncuları izlemek çok keyifli. Ciddi meseleleri gayri ciddi bir şekilde anlatmayı başarıyor. Bunu yaparken de seyircisini boğmak ya da ağlatmaya çalışmak gibi bir çabaya girmiyor. Daha ne olsun?
Yine de, dizi bu kadar iyi malzemeyi bir araya getirmişken bazen o kadar “kabız” davranıyor ki, zaman zaman hikâyeden koptuğumu itiraf etmeliyim. Bazı yerlerde kişileri birbirine bağlamak, bazı yerlerde ise konuları finale bağlamak adına alınan basit kararlar dizinin vadettiği hikâyenin dışına çok kolay çıkmasına sebep olmuş. Bu da diziyi maalesef zayıflatan bir unsur.
Kudrow ve Romano’nun oyunculukları şahane, her sahnelerini izlemekten keyif aldığımı söylemeliyim. Bir aile trajedisinin içerisinde hayata tutunan bir çifti ekrana çok iyi yansıtmışlar. Aralarında belli belirsiz bir kimya var ki, bulundukları durum içerisinde gayet akla yatkın.
Bu iki karakterin dışında, dizi bizi yaklaşık 10 farklı karakterle daha tanıştırıyor. Bu karakterlerin her birine ciddi ekran süreleri verilmiş. Dizinin başarılı bulduğum taraflarından biri de burada ortaya çıkıyor. Çok fazla karakter tanıtıp bu karakterleri iyi işleyebilmek ve bunu hızlı tempoda seyirciye aktarmak oldukça etkileyici bir başarı. Karakterlerden sıkılmaya başladığınız anlarda sahne hızla değişiyor ve hikâye ya sizi yeni bir akışa taşıyor ya da bir konuyu çözüme kavuşturuyor.
Bunun yanı sıra, mekanın hafızası da dizi içerisinde küçük motiflerle işlenmiş. Evi ev yapan, mekâna ruhunu katan şeyleri bazen aynı evin içinde, bazen de farklı ev ve ailelerde görebiliyoruz. Bu açıdan sanat departmanı çok güzel bir iş çıkarmış. Özellikle hikâyenin etrafında şekillendiği banliyö evinin, koşullara ve durumlara bağlı olarak kimlik değiştirdiğini görmek oldukça etkileyiciydi.
Dizinin müziklerine değinecek olursak, bölümlere konuyla ilgili birer 90’lar rock’n roll şarkısı eklenmiş. Bon Jovi, Ozzy Osbourne, Kansas ve Mötley Crüe gibi isimler, bu dizide duymayı beklemediğim ama hikâyeye mükemmel şekilde uyan isimler. Adeta hikâye bu şarkılar düşünülerek yazılmış gibi.
Toparlayacak olursak, dizinin artıları: Derdini derli toplu bir sezonda anlatabilmesi, trajik bir öykü içerisinde komedisinin dengeli olması, çok fazla karakteri işleyebilmesi, başarılı müzik seçimi ve güçlü oyunculukları.
Eksileri ise: Tesadüflere çok yaslanması, bazı düğümleri çok kolay çözmesi ve yeni bir şey sunmaması.
Diziyi “arkada ses olsun, bir şeyler izleyeyim ve çok da düşünmeyeyim” dediğiniz anlarda ya da partnerinizle bir date akşamında çok rahat tüketebilirsiniz. After Life ve Knives Out gibi işleri seviyorsanız, bunu da seveceğinizi düşünüyorum.
No Good Deed: Evler, Yalanlar ve Sırlar