Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Mother Couch: Sırlar ve Kabahatler

Mother Couch: Sırlar ve Kabahatler

Yazar: Ömer Acıoğlu

Mother Couch: Sırlar ve Kabahatler

Koltuklar, bizim konfor alanımız, evimizin baş köşesi. Yorgunluğumuzu attığımız, birlikteliğimizin tadını çıkarttığımız koltuklar. Hayatımızın her anında, her köşesinde onlar zaten var ve hep de var olacaktır. Ama koltukların, bazı acı hatıraların ve ilişkilere zarar veren alanları da olabilir. Ahron Friedberg ve Louis Linn’in yazdığı psikanaliz makalesine göre koltuklar, insanın bazı yaralarının iyileşmesine yardım ediyor ama bunun dışında da erken kayıp, travmalar ve geçmişten gelen acı hatıralar gibi zararlara da yol açabiliyor.

İsveçli yönetmen Niclas Larsson’un çektiği ilk filmi Mother Couch (Anne, Kalk!, 2023) seyircileri geçmişteki kabahatlerin ve saklanan sırlara dair hesaplaşmaya davet ediyor. Bu hesaplaşmanın merkezindeyse pahalı bir koltuk var ve evet, bu film bir kara komedi. Daha doğrusu, kara komedi olmaya çalışan bir film.

Dürüst bir aile babası olmaya çalışan David (Ewan McGregor) ve dürüst ama ağzı iyi laf yapan Gruffudd (Rhys Ifans) adında iki kardeş, büyük bir mobilya mağazasının içerisinde annelerini (Ellen Burstyn) ararlar. David ve Gruffudd annelerini bulurlar ama annelerini bulduklarında şaşkınlıkla karşılaştığı bir olay olur. Anneleri, bir mobilya mağazasında çok pahalı bir koltuğa oturur ve bir daha da kalkmak istemez. İki kardeş kaldırmak istese de başaramaz. Bu olaya önce Acil Servis’i aramaktan başka hiçbir şey yapmayan pasif ablaları Linda (Lara Flynn Boyle), sonrasında mobilya dükkanında çalışan genç Bella (Taylor Russell) ve mağazanın sahipleri olan iyi kalpli Marcus ve deli, kötü ruhlu Marco kardeşlerin (F. Murray Abraham) de girmesiyle işler arapsaçına dönmekle kalmaz, aynı zamanda da geçmişte yaşanan acı dolu sırları da açığa çıkar.

Filmin anlatımının artısı ve eksisine geçebiliriz. Film kesinlikle çok fazla metafor barındırıyor, hem de çok fazla. Çünkü bu filmde eşyaların bir anlamı var. Küçük bir anahtar, tavana asılan lambalar, annelerinin oturduğu koltuk, mektub, yatak gibi bir sürü eşyadan çok anlam çıkabiliyor. Fakat metaforlar, eşyalarla sınırlı değil. Karakterlerin yüz ifadelerinin ve davranışlarının da bir anlamı olabiliyor, o da ki bir yere kadar. Bir kara komedi filminde bu kadar metafor olması, bizim gibi seyirciler için gayet iyi.

 Fakat, bu filmin bazı eksileri var mı, kesinlikle var:

Birincisi filmin uyarlanma konusu. Şimdi bir konuda açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Film, İsveçli yazar Jerker Virdborg’un yazdığı Mamma i sofa (Anne ve Koltuk) isimli bir romandan uyarlama. Peki sevgili Niclas Larsson, yazının başında da bahsettiğim üzere memleketi İsveç’te çekmek yerine neden Amerika’da çekmeyi tercih etmiş olabilir? Bana göre belki atmosferi için, belki de karakterlerindeki iç hesaplaşmalarını yansıtmak için, belki de hikayesini daha da güçlü kılmak için olabilir. Şu konuda, ne olursa olsun lafımı esirgememem lazım. Larsson bu filmi Amerika’da değil de İsveç’te çekseydi, estetik olarak çok daha soğuk bir manzaraya sahip olabilir ve dolayısıyla biz de bundan daha iyi bir kara komedi izleyebilirdik. Ama ne yazık ki izleyemedik, çünkü sadece hikaye anlatımında pürüz yok, aynı zamanda görsellikte  ve oyunculukta da pürüz var.

Bir kere filmin görselliği konusunda bir itirazım var: Film pahalı eşyaların yer aldığı bir mobilya dükkanında geçiyor, ki mobilya dükkanının geçtiği sahneler biraz daha karanlık havaya sahip. Ama dış sahneler konusunda aynısını söyleyemeyeceğim. Çünkü dış mekana geçtiğimizde, ne yazık ki filmde amacına hizmet etmeyen bir ışıklandırması var. Film dış mekanlarda günlük güneşlik, ama bu film için fazla aydınlık olması, anlatım açısından uyumsuzluk taşıyor. Önceden belirttiğim gibi bazı görsel detaylar (koltuk, bıçak, mektup gibi) konusunda metaforlara yaslanması iyi, ama dış mekanlardaki çekim esnasında gözüme parlak güneşin devreye girmesi hiç olmamış. Hem de hiç iyi olmamış.

İkinci bir itirazım da oyunculuklara geliyor: Anne rolünü oynayan Ellen Burstyn (The Exorcist ve Requiem for a Dream), ailenin en küçük oğlunu oynayan Ewan McGregor (Trainspotting) ve ikiz kardeşleri oynayan F. Murray Abraham (ki Amadeus filmiyle Oscar kazanmış aktör) son derece iyi bir performans veriyor. Fakat, bu saydıklarımın dışında performansını iyi gördüğüm başka bir oyuncu yok. Çünkü oynayanların her biri Sit-Com dizisindeymiş gibi oynamışlar. Taylor Russell, Rhys Ifans, Lara Flynn Boyle gibi oyuncularda herhangi bir derinlik göremedim.

Yavaşça toparlamak gerekirse, ben bu filmi beğendim ama çok beğenmedim. Bu film kesinlikle bir başyapıt ya da mükemmel bir kara komedi filmi değil. Biraz daha kalbür üstü bir kara komedi olmuş. Senaryosuyla metafora yaslanarak, her ne kadar seyirciyi zorlasa da Amerika’da (üstelik parlak ışıkların altında) çekilmesi ve dolayısıyla bundan doğan bazı yanlışlıklarla harcanmış bir potansiyelimiz var. Kesinlikle “İsveç’te çekilseydi daha iyiydi” diyebileceğim bir film olmuş. Seyretseniz de, seyretmeseniz de bir şey kaybetmezsiniz. Dolayısıyla bu filmi görüp, görmemeniz size kalmış.

Mother Couch: Sırlar ve Kabahatler

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...