Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Monsieur Aznavour: Sıfırdan Zirveye

Monsieur Aznavour: Sıfırdan Zirveye

Yazar: Ömer Acıoğlu

Monsieur Aznavour: Sıfırdan Zirveye

Charles Aznavour size göre neyi ifade ediyor? Kimilerine göre Fransız müziğine yenilik getirmiş bir isim, kimilerine göre ise tüm ırkçılığa rağmen kendini ispat etmeyi başarmış üretken bir besteci. Bana göre ise görünüşüne aldırmadan, hem sesi hem de bestesiyle Fransız müziğini bugünlere getiren ve ona bir miras bırakan şahane bir adam. Dile kolay, Aznavour ilk albümünü Charles Aznavour chante Charles Aznavour (Jezebel) ile 1955 yılında yayımladı. Ancak Aznavour, bestelediği Je m’voyais déjà, La Mamma, La Bohème ve Hier Encore parçalarıyla 60’lı yıllarda tanınmaya başladı ve Fransız müziğine gerçek bir armağan sundu.

Evet, İstanbul Film Festivali’nde bugün Charles Aznavour’un yoksulluk, acı ve başarı dolu hikâyesini seyrettim ve sizlere de anlatmak için bilgisayarımın başına geçtim. Yönetmenliğini daha önce Patients (2016) ve School Life (La Vie Scolaire, 2019) filmlerinin yönetmenleri Mehdi Idir ve Grand Corps Malade’nin üstlendiği bu güzel biyografik filmde, Charles Aznavour’un sıfırdan zirveye uzanan gerçek bir yaşam öyküsünü izliyoruz. Bu film, 12, 13, 14 ve 18 Nisan tarihlerinde İstanbul Film Festivali’nde gösterilecek. Festivalden sonra ise 16 Mayıs’ta ülkemizde Bir Film tarafından vizyona girecek. Peki, hazırsanız anlatmaya başlayalım mı?

Bir Ermeni göçmeni olarak Paris’te dünyaya gelen Charles, orada yoksul bir çocukluk geçiriyor. 1940’lı yıllarda ise, yani İkinci Dünya Savaşı döneminden itibaren, tüm duygularını, yaşadıklarını, neşelerini, kederlerini ve hüzünlerini müzikle anlatmaya başlıyor. Önceleri, ilk dönem aranjörü ve müzisyen arkadaşı Pierre Roche ile birlikte şarkı yapmaya başlıyorlar. Daha sonra ise La Vie en Rose parçasıyla tüm dünyayı hayran bırakan Edith Piaf’la tanışarak müzik dünyasına adımını atıyor.

Fakat günün birinde bir yol ayrımı oluyor; önce Pierre Roche’la, sonra da Edith Piaf’la yollarını ayırıyor ve Fransa’da, Paris’te kendi kariyerini tek başına inşa ediyor. Ancak bu hiç de kolay bir şey değil. Zira tek başına kariyerini inşa ederken hayal kırıklıklarıyla, ırkçı eleştirilerle ve başarısızlıklarla karşılaşıyor. Fakat tüm bu engellere rağmen Aznavour, azmiyle yıkılmadan, dinlenmeden yoluna devam ediyor. Çünkü yükselmenin ve yolda olmanın bir bedeli olduğunun farkında ve o bedeli kuruşuna kadar ödüyor.

Hikâye özünde, sıfırdan zirveye çıkan bir başarı öyküsü. Şöhretin basamaklarını tırmanırken onun bedelini çok ağır ödeyen bir Aznavour var karşımızda. Şarkılarını yazarken duyarlılığıyla, beslediği duygularıyla, içindeki kırılganlığıyla yazan bir Aznavour görüyoruz. Bu filmde, onun şarkıları eşliğinde savaşın acımasızlığını, yoksulluğu, ırkçılığı, önyargıları, hayal kırıklıklarını ve tabii ki yaşadığı aşkları görüyoruz, dinliyoruz ve anlıyoruz. Ki zaten Aznavour demek, acıların, aşkların, kırılganlığın, açık yaraların müziğini dinlemek demektir. Ayrıca filmde Paris’ten Montreal’e, New York’tan Tokyo’ya kadar konser verdiği pek çok yeri de ziyaret ediyoruz. Ama dahası, az önce belirttiğim gibi Aznavour’un hayatına giren binlerce kişinin yanından geçiyoruz: Pierre Roche’un, Edith Piaf’ın ve 2008 yılında Duets albümünde birlikte düet yapacakları Johnny Hallyday’in yanından geçiyoruz…

Yorumlamaya tam olarak geçmeden önce, filmin açılışında gördüğümüz Pathé logosunun bile dikkat çekici olduğunu söylemem lazım, burası önemli. Pathé yapımı filmlerde horozun silüetini görürüz; fakat bu filmde horozun değil, Aznavour’un silüeti yer alıyor. Bu da başından beri ilgi çekici bir detay oluşturuyor ve filmin “miras” temasıyla bağ kuruyor.

Hikâyeyi anlamak için sadece Charles Aznavour’u araştırmak, onun şarkılarını dinlemek yetmiyor; Aznavour’un yaşadığı olayları da araştırmak gerekiyor. Bunun dışında bazı yerlerde hızlı geçildiğini fark ettim. Beste yaparken, yuhlanırken, açık yaralarını keşfederken sahnelerde hızlı geçişler vardı. Fakat film ilerledikçe bu hızlı geçişler yavaşlıyor ve bu da bizim hikâyeye daha çok dahil olmamızı sağlıyor. Bunun dışında, bu iki yönetmen bu filmi ve karakteri içten, kırılgan ama azimli ve hırslı bir dille anlatmış. Tıpkı Aznavour’un yaşadığı duygular gibi.

Filmde hiçbir yapaylık, hiçbir kolaycılık yok.

Görsellik açısından film doğrudan Aznavour’un kendisine odaklanmış. Ağırlıklı olarak yakın plan çekimlerle, mütevazı, ayakları yere sağlam basan, müzisyen kimliğiyle şöhrete adım atan bu adamı yakından tanımamıza imkân tanıyor. Yakın planlarda ise bu özelliklerin arkasında sakladığı duygularını görmeye başlıyoruz. Renk tonları ve ışık kullanımı da bunu destekliyor. Filmde bazı sahneler soluk, bazıları ise pastel renklerle bezeli. Bu da filme hem ayrı bir denge hem de ruh katıyor.

Müziklerde ise Charles Aznavour’un kariyerinin başından sonuna kadar bestelediği şarkılar eşlik ediyor: Les deux guitares, Sa jeunesse, La bohème, Hier encore, Je m’voyais déjà, Formidable ve daha sayamadığım pek çok parça eşliğinde hem onu anlıyor hem de hatırlıyoruz. Bu şarkıları duyarken gözlerimden bir damla yaş aktı ki aklıma geldikçe yine gözlerim dolar. Tahar Rahim’in bazı bölümlerde bu parçaları kendisinin seslendirmiş olması da başlı başına bir güzellik. Şimdi, zaten Tahar Rahim’in oyunculuğundan bahsedeceğim.

Oyunculuğa gelince… Başroldeki Tahar Rahim’e bayıldım. Hani Tahar Rahim’i ne kadar övsem az, zira bu adam Aznavour’u oynamamış, onu benimsemiş. Tiplemesiyle, kırılganlığıyla ve hatta “çirkinliğiyle” karakteri yaşamış. Gerçekten de çok farklı, modern ve ustalıklı bir yorum ortaya koymuş. Edith Piaf’ı canlandıran Marie-Julie Baup ve onunla olan kimyası da hayranlık uyandırıcı. İkisi bir araya gelince gerçekten Aznavour ve Piaf gibi güçlü bir bağ oluşturmuşlar.

Toparlayacak olursam, Monsieur Aznavour, Charles Aznavour’un bilinmeyen yönlerini, şarkıları ve yaşamıyla anlamamıza yardımcı oluyor. Aynı zamanda şöhretin ağır bedellerini, geride bırakarak ve “Ben buyum.” diyerek kabullenmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Oyunculuğuyla, hikâyesiyle ve görselliğiyle dört dörtlük olmaya yakın bir film. Açıkçası Charles Aznavour’un müziklerini dinlerken ne yazacağımı bilemediğim anlar oldu. Umarım ona olan sevgimi yansıtabilmişimdir.

Kendinize iyi bakın, bu yılki festivaliniz iyi geçsin. Hepinize iyi seyirler.

Puan: 4/5

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...