John Wick 4: Son Bir Düello
Hepimizin heyecanla beklediği, yönetmenliğini Chad Stahelski’nin yaptığı John Wick serisinin 4 filmi sonunda vizyonda. Tahmin ediyorum ki Hollywood filmlerine hayran olup John Wick serisini sevmeyen yoktur. Eğer hâlâ bu muhteşem seriyi izlemeyenler varsa da bir an önce izlemesini öneriyorum ve 4. filmden yeni çıkmış birisi olarak, arka fonda güzel bir fon müziği ile sahneye giren Keanu Reeves gibi John Wick 4 yazıma giriş yapıyorum.
Öncelikle bu filmin bana göre, John Wick’in diğer tüm filmlerinden çok ayrı bir film olduğunu söyleyerek başlayabilirim. Ortada, serinin ilk filmden sonra en güzel olan hatta ilk filmi bile sollayabilecek bir film görüyorum. Filmin şaşırtıcı bir sonu olsa da -sizlere spoiler vermemek adına konuya çok fazla giremiyorum- olayın tamamen seyirciye göstermelik bir son olduğunun herkesin farkında olduğunu düşünüyorum. Ayrıca filmin son sahnesinde olan iki karakterin ironik repliklerinden dolayı her şey kafamızda daha da netleşiyor.
John Wick’in tüm serisini izleyenlerin anlayabileceği gibi bu film serisinin yazılı olmayan bazı kuralları var. Bolca gerilim, aksiyon sahneleri ve film boyunca John’un dünya nüfusunun yarısı kadar adam öldürmesi. Bu seriye dair, tek adamın belki de bir film boyunca, kendisine zarar gelmeden yüzbinlerce adam öldürmesinin, gerçek dışılık olduğunu söyleyip eleştiren ve Hollywood sinemasından gerçeklik bekleyen seyircilere anca sanat sineması izlemelerini tavsiye edebilirim. 🙂
Film hakkında yazı yazmadan önce sosyal medyada da kendi arkadaşlarım arasında da izleyenlere filmin etkisini ve onlara göre olan başarısını sordum. Araştırmalarım sonucunda John Wick 4 filmi insanlardan tarafından çok ciddi bir şekilde beğeni topluyor. Açıkça söylemek gerekirse 2 ve 3. filmleri beni tatmin etmemişti, konuyu düzgün işleyememişlerdi ve aksiyon çok gereksiz uzatılmıştı. Bu filme girmeden, içimde aynı şekilde hissetme korkusu vardı ve yine aksiyonun gereksiz bir şekilde uzatılmış olmasından korkuyordum. Film tam tersine beklentilerimin çok çok üstündeydi.
Konu, her seyircinin anlayabileceği kadar basit bir anlatım ile destekleniyor ve bir John Wick filminin, ihtiyacı kadar aksiyon, gerilim sahnesini içerisinde barındırıyor. Winston’un, John’a yaptığı bir teklif ile filmin en sürükleyici kısmına geçiş yapıyor ve oradan sonra da filmden kopmamız imkânsız hale geliyor. Filmde, genel olarak aksiyon sahnelerinde arka fondaki müzikler ile ritmi çok yüksek tutuluyor bu yüzden yaklaşık 3 saatlik olan bu filmde bir kere bile sıkıldığımı hatırlamıyorum. Olayların akışı gerçekten çok başarılıydı ve kurgusu da aynı şekilde. Seyirciyi adeta filmin içerisine konumlandırıyor ve kendinizi John Wick evreninde hissetmenizi sağlıyor. Benim Hollywood filmlerinde en sevdiğim özellik bu ve filmin yönetmeni Chad Stahelski, seyircinin filmden kopmaması için filme odaklama ve orada bulunma hissini muhteşem kullanmış diyebilirim.
Filmde teknik açıdan beni en çok etkileyen şeylerden birisi de çekimlerin kalitesiydi. Serinin son filmi olan bu filmde, ilk filmlerden birkaç çekimin aynısı yapılmıştı bu bence çok güzel bir detaydı. Çekimlerin birçoğu Paris’te geçiyor. Paris’in tarihi yerleri, güzellikleri, Eiffel Kulesi ve sokaklarında yapılan çekimler ile şehre hayran kalmamak elde değil. Tüm bunların dışında da tabii ki John Wick denildiğinde aklımızda beliren, karanlıkta renk renk ışıkların, muhteşem gaza getirici bir fon müziğinin eşliğinde çekilen kavga sahneleri de yok sanmayın çünkü bu filmde aradığınız her şey mevcut.
Bu filmdeki kötü adamımız olan Marquis de Gramont film boyunca, dünyayı John Wick’ten kurtarmak için John’u öldürme bedelini 40 milyon dolara kadar çıkararak üstün bir çaba harcıyor. Çabası gerçekten takdir edilesi ama uğraştığı kişinin de John Wick olduğunu unutmamak gerekiyor. Marquis de Gramont karakterini, çok sevdiğim ve hayran olduğum Bill Skarsgård canlandırıyor. Bir yandan Bill Skarsgård, bir yandan Keanu Reeves… bu ikiliyi aynı çerçevede görebilmek için bile izlemeye değer diye düşünüyorum. Oyunculuklar hakkında yorum bile yapmama gerek yok çünkü tüm oyuncular çok başarılı ve üst düzey bir performans sergiliyor.
Son olarak Winston ve Bowery ile desteklenen John Wick’in önünde Yüksek Masa bile duramaz diyorum ve -her ne kadar bunun için mi bekledik diyecek olsanız bile- jenerikten sonraki sahneyi izlemeden çıkmamanızı öneriyorum. Bence beklentinizi fazlasıyla yüksek tutun, işte karşınızda Chad Stahelski’nin John Wick serisinin belki de en muhteşem filmi… Şimdiden hepinize iyi seyirler diliyorum.
John Wick 4: Son Bir Düello