Fidan: Savrulmalara Rağmen Korkmadan Büyür Bir Fidan
Herkese sinema dolu bir günde tünaydın ve merhabalar. Bugün sizlere, Türk sinemasının adından sıkça söz ettiren filmlerinden biri olan Fidan filminden bahsedeceğim. Film, isminden de anlaşılacağı üzere, 13 yaşındaki matematik dehası bir genç olan Fidan’ın, liseyi kazanması ile birlikte girdiği yol ayrımını anlatıyor. Yönetmenliğini Görkem Yeltan’ın ablası Ayçıl Yeltan’ın üstlendiği bu ilk uzun metrajlı filmin başrolünde Leyla Smyrna Cabas, Alican Yücesoy, Ayça Bingöl, Göksel Kortay ve Gürkan Uygun yer alıyor. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini yapan film, Ayça Bingöl’e En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü getirirken, 2024’te seyrettiğim son Türk filmi Evcilik (Ümit Ünal) filminin de kurgusunu yapan Melike Kasaplar’a da En İyi Kurgu ödülünü getirdi.
Henüz 13 yaşında olan Fidan, genç yaşına rağmen zeki bir matematik öğrencisidir ve türlü zorbalıklara rağmen deneme sınavlarından birincilikle geçiyor. Çünkü ileride annesi gibi doktor olmak istiyor ve bunun için iyi bir liseye girmek için çok çabalıyor. Fakat aynı zamanda, Fidan çok erken yaşta evin yengesi Nesrin ile birlikte, küçük kardeşi ve babasına bakmanın sorumluluğunu üstlenmiştir. Bunun sebebi, annesinin ölümcül bir hastalığa yakalanmış ve günlerini hastanede geçiriyor. Babası Emir ise kamyon şoförlüğü yapıyor, ancak eşinin hastalığını kabullenemiyor ve yavaşça kendi kabuğuna çekiliyor. Yine de tüm bunlara rağmen Fidan, matematik öğretmeni ve yengesi Nesrin’in desteğiyle sınava giriyor ve sınavı kazanıyor. Fakat, içindeki sevinci yaşayamıyor çünkü Fidan annesini kaybediyor, babası ise annesinin ölümüyle hayata küsmüş ve daha da fazla kabuğuna çekiliyor. Küçük kardeşi ise henüz ölüme dair bir şeyler anlayabilecek yaşta da değil. En nihayetinde de kayıtların bitmesine iki gün kala, Fidan, aile ile gelecek arasında bir yol ayrımına giriyor.
İşte filmin hikayesi bu şekilde ilerliyor. Ayçıl Yeltan, genç bir kadının kırsal kesimde yaşarken çektiği zorlukları ve bir fidan gibi savrulmasını, girdiği yol ayrımını, değişen mevsimler ve ahşap köy evinin atmosferi eşliğinde anlatmış. Bunu yaparken film, diyaloglara, Fidan’ın sessizliğine ve filmdeki ailenin ruh hallerine yaslanmış. Buna rağmen film, yüzeysel ve klasik bir hikaye olarak kalmış. Ancak bu filmde gözüme çarpan birkaç unsur var ve bunları sizlere açık açık söylemeden geçemeyeceğim. Şimdi sizlere bunları satır satır (biraz da madde madde) açıklayacağım.
Bir kere görsellik fena değil. Bakın, “fena değil” diyorum, “iyi” demiyorum. Çünkü filmin dalgalı denizleri, açan çiçekleri ve grimsi manzaralar gibi bazı durağan sahneleri iyi görünürken, bazı hareketli sahneleri yer yer abartılıydı hem de fazla abartılıydı. Özellikle kameranın döndüğü sahnelerin, bana göre, görselliği bozduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun dışında, başrolde yer alan bazı oyuncular haricindeki diğer oyuncuları çeken kamera açıları da biraz yapay kaçmış. Ancak filmi iyileştiren tek bir özelliği var: O da bu filmin kurgusu ki kurgusu, bu filmin bozulan görselliğini iyileştirebilen tek bir tarafı olmuş.
Müzikler ise, maalesef, en kötüsü, en kötü unsuru. Çünkü filmin bazı sahnelerinde müzik kullanımı abartılı olmasının ötesinde gereksizdi. Yani, filmin hiçbir yerinde müzik kullanılmasaymış denilecek kadar gereksizdi. Bunların yerine daha doğal olabilecek ses efektleri kullanılabilir ve daha iyi bir film izliyor olabilirdik. Ses efektleri ise çok da iyi değil; ancak en azından yerinde kullanıldıkları için filmi bir nebze kurtarabilmiş.
Onun dışında, filmde dört oyuncuyu öne çıkardım izlerken. Fidan’ı canlandıran Leyla Smyrna Cabas, bu filmdeki sessizliğine rağmen yüzündeki ifadeler sayesinde onun acısını, taşıdığı yükün ve sorumluluklarını hissettirebiliyor ve Leyla Smyrna Cabas, henüz genç yaşına rağmen filmin en iyi oyuncularından biri oldu. Nesrin rolündeki Ayça Bingöl, kol kanat geren, iyi kalpli ve ailesinin sorumluluklarını üstlenirken ayakta durmaya çalışan bir kadının portresini gayet iyi bir şekilde çizmiş. Gürkan Uygun da bu filmin en temiz kalpli kişiliklerinden birini canlandırmış. Ama bir oyuncu var ki, babaannesi rolünü oynayan Göksel Kortay, ondan bahsetmeden geçmek olmaz. Pek çok filmde, dizide ve tiyatro oyununda yer alan Göksel Kortay’ı en çok Kanal D’nin ve ANS Prodüksiyon’un sevilen dizisi Ruhsar (1998-2001) filminde Cem Davran’ın annesi rolüyle hatırlıyoruz. Göksel Kortay, bu filmde de babaanne rolünü samimi ve içten bir şekilde oynamış.
Neyse, artık toparlayayım izninizle. Fidan, zor şartlar altında yaşayan ve her şeye rağmen dimdik ayakta durmaya çalışan kadınlardan birini anlatmış. Fakat neredeyse kalburüstü görselliği ve yer yer gereksiz müzik kullanımıyla filmin yapısını bozmuş. Bunu iyileştiren bazı görsel detaylar ve bazı oyunculuklar olmasaydı, bu film çok daha problemli olabilirmiş. Ancak yine de bu durum, filmin pek de iyi olmadığı gerçeğini değiştiremiyor. Ne yazık ki bu filme 3 puanın altında bir not vermek zorunda olduğumu üzülerek belirtiyorum. Başka bir yazımızda görüşmek üzere.
Fidan: Savrulmalara Rağmen Korkmadan Büyür Bir Fidan