Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Yazar: Şeyda Taşkıner
Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

İlk kez geçen yılın fenomen filmlerinden olan Cocaine Bear’ın senaristi olarak karşımıza çıkan Jimmy Warden’ın yazıp yönettiği ve başrollerinde Samara Weaving, Ray Nicholson, Alba Baptista ve Eric Dane’i izlediğimiz Borderline, geçtiğimiz Mart ayında vizyon izleyicisiyle buluştu.

Doksanlarda çok ünlü bir pop yıldızı olan Sofia (Samara Weaving) ile evlenmeye takıntılı olan Paul Duerson’ın (Ray Nicholson), beraberinde iki dostuyla akıl hastanesinden kaçarak Sofia’ya ve çevresindeki insanlara korkunç birtakım olaylar yaşatmasının etrafında şekillenen filmin ne yazık ki oldukça öngörülebilir ve sıradanın da altında kalan bir seyri var. İçinde korku-komedi, gerilim ve hatta romantik unsurlar barındırdığını iddia eden film, resmen bu türlerin her birine saygısızlık ediyor desem, inanın abartmış olmam.

İlk olarak, Paul karakterinin filmin ana anlatıcısı olarak konumlandırılması bir ”güvenilmez anlatıcı” klişesi olarak kullanılmak istenirken, olayların seyirciye aktarılma sırası o kadar gereksiz şekilde karışık ki adeta bu filmi izlemek insanı yoruyor. Senaryodaki bu başarısızlık bir yana, filmdeki ses tasarımı ve dolayısıyla kurgu unsurları da sanırım hayatımda izlediğim en kötü işlerden biriydi, hatta doğrudan en kötüsü bile olabilir. Bu prodüksiyon olanakları Jimmy Warden yerine on yaşında bir ilkokul öğrencisine tanınsa, o bile daha iyi bir iş ortaya çıkarabilirmiş gibi hissettim filmi izlerken.

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Bunun yanında, bana karakterlerin ele alınış şekli ve aralarındaki dinamikler de en az senaryo ve diğer tüm unsurlar kadar başarısız ve tembelce geldi. Örneğin, ne Paul ve Sofia arasında akıl hastanesi öncesine kadar yaşanmış olaylar düzgünce seyirciye aktarılıyor, ne Paul’un motivasyonunun tamamı anlaşılabiliyor, ne de herhangi bir karakter yeterince tanıtılabiliyor. Ayrıca Sofia’nın koruması olan Bell’e (Eric Dane) gereğinden fazla bir ekran süresi tanımlandığı gibi, hikâyenin merkezi devamlı şekilde Sofia veya Paul’dan ayrılarak, neredeyse tamamen bağlantısız bir şekilde bu karakterin aile yaşantısına kayıyor.

Anlamsızca odaklanılan ya da odaklanılmaya çalışılan diğer bir karakter de sözde Sofia’nın çok büyük bir hayranı olan ve akıl hastanesinden Paul ile birlikte kaçan Penny (Alba Baptista). Her ne kadar Sofia’nın evinde kendi evindeymiş gibi davranıp, kendisine onun dolabından kıyafetler seçtiği ve tehditle Sofia’ya piyano çaldırdığı eksantrik sahnelerin asgari düzeyde seyir zevki olsa da, bunlar seyircinin kafasındaki “Ben şu anda ne izliyorum?” sorusuna hiç yardımcı olmuyor. Genel anlamda, sırasız ve birbirinden bağlamca da kopuk birçok olayı peş peşe izledikten sonra, bir ihtimal çözüm kısmı tatmin edici ve sıradanlıktan uzak bir şekilde gelişir diye beklerken, bu sahnelerin de oldukça anlamsız ve defalarca tanık olduğumuz herhangi bir korku filmi sonuna bağlandığını görünce seyirci, bu filmle kendisine tamamen hakaret edilmekteymiş gibi hissediyor.

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Kötü olan her bir unsuru eleştirip de oyunculuklara değinmezsem olmaz elbette. Gerçi kadrodaki diğer isimlerin çok öne çıkan bir performansı olmadığı gibi, Paul karakterine hayat veren Ray Nicholson için keşke de durum böyle olsaymış dedirtiyor. Çünkü onun performansını öne çıkaran şey, tamamen çok kötü oynamış olması, ne yazık ki. Bildiğiniz veya tahmin edebileceğiniz gibi kendisi ünlü oyuncu Jack Nicholson’ın oğullarından biri. Yani kelimenin tam anlamıyla bir nepo baby!

Bu tanımlama bazen gerçekten de yetenekli olan sanatçılar için kullanılsa da Ray Nicholson bunu gerçekten hak ediyor. Yüz hatları konusunda babasının genlerinden nasiplenmiş olsa da yetenek yönünden bir gram bile bir şey aktarılmamış gibi Ray’e. İronik olan kısım ise, kendisinin bundan haberi yok gibi görünüyor; çünkü Paul karakterini canlandırırken babasının öyle korkunç, öyle “palyaçovari” bir kopyasını ortaya koyma girişimine tanık oluyorsunuz ki, bunu izlemek seyirciye resmen acı çektiriyor.

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Sonuç olarak, Borderline izleyicisine herhangi bir türde anlamlı bir deneyim sunamadığı gibi, gerek senaryosu gerek de teknik unsurlarıyla adeta saçmalamanın ötesine geçerek her yönden sınıfta kalıyor. Yapımcılarının onu bağdaştırdığı hiçbir türle gerçek bir aidiyet hissi kuramayan film, ne yazık ki zaman kaybı olmanın ötesine geçemiyor. İlk yönetmenlik deneyimini minimum düzeyde özen ya da yaratıcılık göstermeye zahmet etmeden heba ederek, adeta seyircinin sabrını test eden Jimmy Warden’ın gelecek projelerini merakla bekliyorum. Umarım hiç gelmezler.

Borderline: Ne Romantik Ne Komik Ucube Bir Film

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...