Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Bir Cumhuriyet Şarkısı: İmkansızlıklar Devrim Yaratır

Bir Cumhuriyet Şarkısı: İmkansızlıklar Devrim Yaratır

Yazar: Ömer Acıoğlu

Bir Cumhuriyet Şarkısı: İmkansızlıklar Devrim Yaratır

Bu hafta, Türk sinemasının en çok beklenen ve belki de gişede en iddialı filmlerinden biri olan Bir Cumhuriyet Şarkısı vizyona girdi. Türkiye İş Bankası’nın katkılarıyla hazırlanan bu film, 1930’lu yılların Türkiye’sinde bir grup gencin sanatlarıyla, azimleriyle, inançlarıyla ve tutkularıyla bir operanın yaratılışını anlatıyor. 2017’de Kötü Çocuk filmiyle tanıdığımız ve bu filme kadar Gülperi (2018), Söz (2017-19), Ramo (2020), Kaçış (2022-23) ve Tetikçinin Oğlu(2023) dizileriyle hem televizyonda hem de dijital platformlarda yönetmenliğe devam eden Yağız Alp Akaydın’ın, 7 yıl aradan sonra çektiği ikinci filmi. Filmin başrollerinde Salih Bademci, Ertan Saban, Ahmet Rıfat Şungar, Birce Akalay, Melis Sezen, Şifanur Gül, Mehmet Özgür ve Okan Yalabık gibi güçlü bir oyuncu kadrosu yer alıyor. Hazine, Bursa Bülbülü ve Haydi Tut Elimi gibi filmleriyle son zamanlarda gişede pek iyi bir performans sergileyemeyen BKM’nin, bu filmle gişe açısından turnayı gözünden vuracağının düşüncesindeyim.

Hikayemiz, 1934 yılının Ankara’sında geçiyor. Haziran ayında İran Şahı Türkiye’ye geliyor ve Mustafa Kemal Atatürk, İran ile Türkiyenin dostluğunu vurgulayacak olan Özsoy isimli bir operanın yapılmasını istiyor. Fakat bir sorun var: Operanın yalnızca 1 ay içinde librettosunun (operada yazılan metinin adı) yazılmış, bestelenmiş ve İran Şahı’nın geldiği gün sahnelenmiş olması gerekiyor. Bu, gerçekten de imkansıza yakın bir durum. Ama Atatürk’e göre Cumhuriyet, imkansızlıklar içinde küllerinden doğmuş, Türkiye çok kısa bir zamanda modernleşme yolunda emin adımlarla ilerliyor ve Cumhuriyet, sadece savaşlarda değil, kültür ve sanatta da önde olmayı gerektiriyor. Operanın librettosu, Münir Hayri Egeli’ye (Ahmet Rıfat Şungar) ve bestesi ise henüz genç bir besteci olan Ahmet Adnan Saygun’a (Salih Bademci) emanet ediliyor. İşte bununla birlikte imkansızlıklarla dolu süreci filme yansıtıyor.

Bu film, yaratıcı sürecin zorluklarını ve operayı yaratırken yaşanan sancıları Hollywood tarzında, coşkulu ve tansiyon yükselten bir şekilde seyirciye aktarıyor. Filmde, sadece operanın yaratıcılık sürecini izlemekle kalmıyor, aynı zamanda Atatürk’ün Bulgaristan’da tanıştığı Miti (Bensu Soral) ile olan ilişkisine de tanık oluyoruz. Bu ilişki de, filmde parça parça aktarılmış. Fakat senaryo çok derinlikli yazılmamış, ne yazık ki. Filmin hikayesini seyrederken alt metin açısından fazla bir şey bulamıyorsunuz ve kısmen tanıdık bir hikayeyi ve temayı izliyormuş hissine kapılıyorsunuz. Ancak buna rağmen film ufak tefek derinlikler katmayı başarmış. Filmin derinliği de birazdan bahsedeceğim oyunculuklarına, sinematografisine ve yönetmenliğine borçlu.

Filmin ruhunu yakalamayı başaran unsurlardan biri, kamera hareketleri ve açıları. Öncelikle yönetmen Yağız Alp Akaydın ile başlamak istiyorum. Kötü Çocuk filminden (ki ben ne yazık ki bu filmi sonuna kadar izlemeye pek tahammül edemedim) sonra çektiği dizilerle yönetmenliğini geliştirmiş ve bu filmde Hollywood vari bir yönetmenliğe imza atmış. Özellikle yakın plan çekimler ve “Dolly-In” dediğimiz kamera hareketleriyle, filmin ritmik, dinamik ve enerjik kurgusuyla, filmin ruhunu yansıtmakla kalmamış; operanın yaratıcı süreçlerindeki gerginliği, heyecanı ve tansiyonu da aynen bize yansıtmış. Bu nedenle filmdeki heyecana ve gerginliğe biz de ister istemez ortak oluyoruz.

Bir de işin içine oyunculuklar girince keyif alıyorsunuz. Ancak beğendiğim oyuncu sayısı fazla değil. Sadece üç oyuncunun performansını beğendim: Ahmet Adnan Saygun rolünde Salih Bademci (ona kesinlikle ayrı bir parantez açacağım), Osman Zeki Üngör rolünde Okan Yalabık ve Münir Hayri Egeli rolünde Ahmet Rıfat Şungar. Üçü de verdikleri performanslarla birbirlerinden rol çalmayı başarmış. Ayrıca, Mediha rolünde Melis Sezen’in ilk yarıdaki soğuk duruşuyla beğendiğim bir oyuncu olmuştu, ancak ikinci yarıdan itibaren kendini bozmaya başladı ve benim de gözümden düştü. Mustafa Kemal Atatürk rolündeki Ertan Saban için de benzer bir şey söyleyebilirim. Açıkçası Ertan Saban’ın Atatürk rolü için doğru bir seçim olduğundan emin değilim. Her ne kadar sağlam bir yorum katsa da.

Ahmet Adnan Saygun’u canlandıran Salih Bademci ise, son derece toy, heyecanlı ama bir o kadar da inançlı ve azimli bir besteciye mükemmel şekilde hayat vermiş. Bu filmde en çok beğendiğim oyuncu da Salih Bademci oldu ki, Öyle Bir Geçer Zaman Ki dizisinden beri gördüğümüz her rolüyle harikalar yaratan bir oyuncu. Bu filmde Ahmet Adnan Saygun rolüne bürünmekle kalmıyor, aynı zamanda da kendinden yorum katmayı başarıyor.

Müzikler coşkulu, enerjik ve seyirciyi canlı tutuyor. Orkestral ve operatik bir müzik yapısı var ve yabancı müzisyenleri aratmıyor. Anmadan geçemeyeceğim; senfoni orkestrası ve müzikallerin bir numaralı ismi Sabri Tuluğ Tırpan, bu filmin bestecisi. Sabri Tuluğ Tırpan, yazdığı notalarla filmdeki imkansızlıklarla baş edişi, vazgeçilmeyen umutları ve bitmeyen inancı çok iyi bir şekilde yansıtmış. Üstelik, Türk müziğinin en şahane seslerinden biri olan Dilek Türkan’ın yorumladığı “Kırmızı Gülün Alı Var” parçası da adeta filme renk katmış.

Sonuç olarak, Bir Cumhuriyet Şarkısı iyisiyle kötüsüyle oldukça başarılı bir tarih filmi olmuş. İnanmaya, imkansızı başarmaya ve kısıtlı imkanlara ve zamanlara rağmen asla vazgeçmemeye dair bir hikâye anlatıyor ve bunu gayet iyi bir şekilde yapıyor. Bazı eksiklere rağmen seyirciyi bir an bile sıkmıyor. Kesinlikle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na yakışır bir film olmuş. Bu haftadan itibaren sinemalarda kapalı gişe oynayacağından hiç şüphem yok. Sinemaya gitmek isterseniz, bu filmi kaçırmamanızı tavsiye ederim.

Bir Cumhuriyet Şarkısı: İmkansızlıklar Devrim Yaratır

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...