Bihter: Aşkın Yasak Olanı
Ülkemizin en çok konuşulan hikayelerinden bahsedecek olursak, Aşk-ı Memnu hikayesi bunlardan biridir şüphesiz. 2008 yılında yayınlanmaya başlayan dizisiyle en büyük kitlesini elde eden bu hikâye, 16 Kasım 2023 itibarıyla Prime Video’da film olarak karşımıza çıktı bu kez. Filmi, dizisiyle ve kitabıyla kıyaslamamanın elde olmadığını düşünmekle birlikte ne kitabı okumuş ne de diziyi izlemiş biri olarak sadece film hakkında yorumda bulunmak düşüyor bana. Hikâyenin orijinalini öğrenmek için yaptığım ufak araştırmadan sonra filmin dizi hayranlarına hitap etmek amacıyla çekilmesinden ziyade, güçlü kadın imajı çizerek hikâyeyi yeniden yorumlamak amacıyla hazırlandığını söyleyebilirim.
Öğrendiğim kadarıyla hikâyenin aslında, yaşanan yasak aşkın kurbanı olan Bihter kendini öldürerek hayatına son verir. Halid Ziya Uşaklıgil’in hikayesi o dönemin toplumsal yapısını yansıtan ve verdiği bilgilerle o günün düşüncelerini anlamamızı sağlayan bir hikâye. Yazıldığı döneme uygun, gayet hoş bir kurmaca ancak aynı hikâyeyi bugünün düşünce yapısıyla ele almak benim için hikâyeye ihanet etmek. Hikâyede yapılan bu dönüşümün, dizi ve kitaptan yukarı çıkıp çıkmadığına karar vermek hayranlara düşüyor. İşin özünde Bihter, yoğun romantizmle dolu örgüsünün, günümüz düşünce yapılarıyla süslendiği, maskot haline gelmiş karakterlerin yeniden ekrana getirildiği bir film.
İşlerini çok beğendiğim aynı zamanda Bihter’in de senaristi olan Merve Göntem, daha önce “Çıplak” ve “Ben Bu Boşluğu Nasıl” dizileriyle güçlü kadın hikayeleri tarzını ortaya koymuştu. Kendi kurduğu işlerde bunu çok büyük bir ustalıkla yaptığını söyleyebilirim fakat filmdeki dokunuşu çok yapıştırılmış duruyor. Farklı bir şey ortaya koymadan da “bir hikâye nasıl yeniden ele alınabilir?” diye düşündüm ancak bir cevap bulamadım. Bihter’i güçlü bir karaktere dönüştürmeye gerek yok zira Bihter güçlü bir karakter. Yasak olmasına rağmen aşka cesareti onun ne denli güçlü olduğunu gösteriyorken, yaşadıklarından sonra hayatına son vermesi de onun gururunu anlatıyor bana. Filme baktığımızda ise Bihter’den gururu alınmış, karakter güçlendirmesi yapma hedefi başarısız sonuçlanmış.
Her şeye rağmen susturulmuş kadınlar filmlerde ve dizilerde konuşturulmaya başlandı ve bunun da öncüsü sevgili senaristimiz Merve Göntem. Filmin adının Aşk-ı Memnu yerine Bihter olmasının da bu nedenle tercih edildiğini düşünüyorum. Filmi üç bölüme ayıracak olursak, ilk iki bölümün zaman zaman çok hızlı zaman zaman çok yavaş bir tempoda aktığını ve takip etmekte zorlandığımı söyleyebilirim. Son bölümde ise tempo takip edilebilir düzeyde ve diğer bölümlere göre daha içine çekiciydi. Tam bu noktada dördüncü duvarı yıkma tercihinden söz etmek istiyorum, eminim ki bu tercih izleyicileri ikiye bölecektir. Ekrana dalıp hikâyeye girmek isterken Bihter’in dönüp bana bir şeyler söylemesi beni ekrandan koparıp durdu. Tadında yapıldığında bu tercihin gayet lezzetini tattığım yapımlar izledim ancak burada benim için çok fazlaydı ve filme bir türlü giremememe sebep oldu. Bu kısımların film süresinde kapladığı yerlerin daha güzel şekilde değerlendirilmesini isterdim.
Dönem yapımlarının vazgeçilmez oyuncusu Farah Zeynep Abdullah’ın Bihter rolüne yakıştığını ve ortaya iyi iş çıkardığını düşünüyorken, Boran Kuzum için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Behlül karakterine göre kendisi çok donuk kalmış ve oyunculuğuyla o donukluğu kapatamamış. En beğendiğim oyuncu ise ustalığını konuşturan Adnan Bey rolündeki Osman Sonant oldu. Filmimiz çatışmaya yeni bakışıyla son vermek amacıyla apar topar finale koştuğundan olacak ki, oyuncularının iyi rol kestiği karakterlerle dahi izleyici arasında bir duygu aktarımı gerçekleşmiyor. Mekanlar, sahne ve kostüm tasarımları inanılmaz ve bu konuda çok çalışıldığı belli oluyor. Benim için de filmin en hoş yanı buydu.
Ekibin tüm tercihlerine saygı duymakla birlikte film bu haliyle, denenmiş ama olmamış bir yeniden ele alma projesi olarak yer tutacak zihnimde.
Okuma zahmetini gösterdiğiniz için teşekkür ederim.
Bihter: Aşkın Yasak Olanı