Atatürk 1881-1919: 100. Yılda Bir Liderlik Haritası
Bu yılın en çok konuşulan yapımlarından birisi Atatürk filminin birinci bölümü 3 Kasım itibariyle seyirci ile buluştu. Yapımın nerede ve hangi formatta yayınlanacağı ile ilgili uzun süre akıl karışıklığı yaşandı. Proje hazırlık aşamasındayken önce HBO daha sonra Disney ile görüşmeler sağlanmıştı. Hatta oyuncu kadrosunda Emma Watson’ın da olabileceği konuşulmaktaydı. Film mi yoksa dizi mi olacak diye düşünülürken yapımın yayınlanacağı platform ile anlaşmazlık yaşandı ve dizi formatında kurgulanan Atatürk, film olarak beyaz perdeye uyarlandı. Bu yıl cumhuriyetimizin 100. yılı münasebetiyle Atatürk konulu projelerde bir artış gerçekleşti. Ancak aralarında en çok bu projenin konuşulduğu bir gerçek. 3 Kasım’da birinci bölüm, 5 Ocak’ta ikinci bölüm olmak üzere iki bölüm olarak vizyona girmesi planlanan film, 29 Ekim’de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü etkinliklerinin bir parçası olarak “TV özel versiyonu” ile FOX’ta yayımlandı. Yaklaşık bir saat süren bu özel yayında filmden parça parça sahnelerin yer aldığını düşünmüştüm çünkü konular çok hızlı atlamıştı ve kronoloji tam olarak sağlanmamıştı. Sinemada tam versiyonunu izledikten sonra aslında senaryonun bu şekilde işlendiğini anlamış oldum. Eleştiri kısmına geçmeden önce genel bir bakış yerinde olacaktır.
Oyuncu kadrosunda kendi jenerasyonunun en başarılı oyuncularından olan Aras Bulut İynemli (Mustafa Kemal Atatürk), başarılı projelerde yer alan Sarp Akkaya (Enver Paşa), “Muhteşem Yüzyıl”dan sonra yeniden bir dönem yapımında karşımıza çıkan Mehmet Günsür (Ali Rıza Efendi), zarafetiyle rolüne çok yakışan Esra Bilgiç (Madam Corinne), La Casa de Papel’in Helsinki’si Darko Perić (Stiliyan Kovaçev), Songül Öden (Zübeyde Hanım), ikinci filmde daha çok göreceğimize inandığımız Oğulcan Arman Uslu (İsmet İnönü), Doğaç Yıldız (Rauf Orbay), Berk Cankat (Ali Fuat Cebesoy), Alican Barlas (Kâzım Karabekir), Balkan topraklarında doğmasıyla rolüne fazlasıyla uyan Bertan Asllani (Ali Fethi Okyar) gibi değerli isimler yer almaktadır. Yönetmen, Kuzey Güney, Bodrum Masalı, 7. Koğuştaki Mucize gibi yapımlara da imza atan Mehmet Ada Öztekin iken senarist olarak karşımıza Vatanım Sensin’de de yer alan Necati Şahin çıkmaktadır.
Birinci film 1881-1918 tarih aralığını içeriyor. Yani tarihlere bakıldığında Atatürk’ün doğumundan Birinci Dünya Savaşı’nın bitişine kadar olan kısmı kapsayacağını düşünmüştüm. Filme gitmeden önce kapanışın Mondros ile yapılacağını, ikinci filmin ise Hatay (Dörtyol) veya İzmir’deki işgaller ile başlatılacağını düşünmüştüm. İkinci film de 1881-1918’i mi anlatacak yoksa 1918 sonrasından 1938’e mi bu konuda açıklama göremedim. Eğer 1881-1918 devam edecekse ilk filmin konuları bu kadar hızlı atlamasını beğenmediğimi baştan söylemek isterim. Buna rağmen; film duygulara hitap etmekten çok mantığa hitap ediyor, Atatürk’ün yapmış olduğu her şey bir mantık çerçevesinde sunulmuş. Nedenlerin sonuçlarını izlediğimiz bu film Türkiye’de yapılmış en iyi tarih konulu yapımlar arasında üst sıralarda yerini alacağa benziyor.
Sürekli at üzerinden bir bağlam oluşturulması bana göre fazla göze batıyordu. Travma üzerinden film dili oluşturulmaya çalışılmış ama bütün geçişlerin at üzerinden yapılmasına bence gerek yoktu. Sağlam bir senaryoya sahip olan filmlerde bu tarz eklemeleri gereksiz buluyorum.
Trablusgarp Savaşı’nı net bir şekilde gözler önüne sermesi açısından o sahneler bence çok önemliydi. Yerel halk ile komutanların iletişim kopuklukları, orada bulunma nedenleri, Atatürk’e ait teşkilatçılık, vatanseverlik gibi pek çok karakteristik özelliğin vurgulanması, gözünden yaralanışı gibi ayrıntılar Atatürk’ün çözümlenmesinde kilit noktaları oluşturuyor. Tek sıkıntı Atatürk’ün Enver Paşa ile Trablusgarp’ta çok iyi anlaşıyor olmasındaydı. Araları kötüyken iyileşmesinde kopukluk oluşmuş. Yine de genel seyirci için çok fark edilir bir an olduğunu düşünmüyorum.
Dramatik sahnelerin azlığı ve olayların birbirine yeterince bağlı olmaması o dönemle ilgili tarihi bilgisi olmayanlar için seyir zevkini azaltıyor. Fakat bağlantıları kurabilen bir seyirci için olaylar ilk defa bu kadar net şekilde sunulmuş. İttihat ve Terakki Cemiyeti ile Atatürk’ün ilişkisi, gözaltına alınması, ilk suikast girişimi, Enver Paşa-İstanbul Hükümeti ve Atatürk arasında gidip gelen dengeler çok iyi aktarılmış. Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekâtı hem kısa hem de çok çarpıcı bir sahneydi. Sofya Ataşemiliterliği sırasında dünya basınına yeniçeri kostümü ile yansıyan Atatürk’ün bu filmde de en göz alıcı sahnelerinden biri salona girişi ile gelişen sahneydi bana kalırsa. Ayrıca filmde çok fazla müzik kullanılmamasına rağmen kullanılan her yer çok anlamlıydı. Özellikle “Bülbülüm Altın Kafeste” olmazsa olmazdı.
Genel olarak film daha uzun olabilirdi ve bağlantılar daha iyi yapılabilirdi. Dizi olarak kurgulanmış bir yapımın filme dönüştürülmesi çok kolay değil. Hele ki bu kadar yoğun bir biyografinin her sahnesini diziye katmak mümkün değilken baştan sona kesintisiz kronolojik bir akış sağlanmasını beklemek zor. Yine de Birinci Dünya Savaşı ile açıp Birinci Dünya Savaşı ile kapatmak yerine bir bölüm tamamen Çanakkale Cephesi’ne verilebilirdi. Kafkas ve Suriye cepheleri de çok önemli ama Çanakkale bile tam olarak işlenmemişken onları izlememek normaldi. Çanakkale, Atatürk’ün askeri lider olarak tarih sahnesine çıktığı yerdir. İkinci film 1919 sonrası Millî Mücadele’den başlayacak gibi görünüyor. Eğer ilk filmin tarih aralığı devam edecekse ve tamamen Birinci Dünya Savaşı’nı izleyeceksek ortaya bambaşka bir sonuç çıkacaktır.
Çok büyük bir emek var. Bir dünya liderini anlatmak kolay değil. Canlandırmaksa hiç değil. Şimdiye kadar tarihi olaylar dikkate alındığında en gerçekçi Atatürk filminin beyaz perdeye taşındığı anlaşılıyor. Filme gereken ilginin verilmesi lazım. Müfredata uygun görsel bir şölen hazırlanmış. 100. Yılda böyle bir projenin gerçekleştirilmesi bana kalırsa çok anlamlı olmuş. Ekibin Türkler dışında yabancılardan da oluşmuş olması, onların bu hikâyeye yaklaşma biçimleri, hassasiyetleri çok anlamlı. Film arkası sahnelerini izleyince bir filmin oluşması için ne kadar büyük emekler verilmesi gerektiğini görüyorsunuz. Proje için verilen emek ve hassasiyet ne kadar fazlaysa çıkan sonuçta o kadar güzel oluyor. Bundan sonrası ise seyircinin takdirinde. Bir uzman tarihçi olarak emeğinize sağlık demek istiyorum. Özellikle Aras Bulut İynemli’nin her rol için bu kadar özveriyle çalışıyor olması Türk sineması için çok değerli. Birden fazla dili akıcı şekilde telaffuz etmek bile başlı başına bir süreçtir. Atatürk’e benziyor mu benzemiyor mu tartışmalarını bir kenara bırakıp benzemek için ne kadar çabaladığını ve çok güzel temsil ettiğini görmek yeterli oldu. Kostüm, dekor, maketler, makyaj uluslararası seviyede bir performans sergilenmiş. Eleştirimi tamamlamak için ikinci filmi merakla bekliyorum.
Atatürk 1881-1919: 100. Yılda Bir Liderlik Haritası