An Honest Life: Aidiyetsiz
An Honest Life, temmuz ayında Netflix’te yayınlanan; suç, dram ve psikolojik gerilimin bir arada yer aldığı bir İsveç filmi. Joakim Zander’ın “Ett ärligt liv” (An Honest Life) isimli romanından, Linn Gottfridsson’un senaryoya uyarlamasıyla Mikael Marcimain’in yönetmenliğinde çekilmiş.
Başrolünde Simon Lööf’ün yer aldığı film, canlandırdığı Simon karakterinin hukuk fakültesini kazanarak Lund şehrine gitmesi ve hukuk fakültesi mezunu üç erkeğin yanına ev arkadaşı olarak taşınmasıyla başlıyor. Başlarda eve ve okula uyum sağlamak için çabalasa da zamanla evdekilerin onu işlerini yaptırdıkları biri olarak kullandıklarını anlıyor.

An Honest Life: Aidiyetsiz
Okuldaki arkadaşlarıyla da aynı hayalleri ve idealleri paylaşamadığını fark ediyor. Bu sırada karşısına, şehre geldiği ilk gün bir eylemde tanıştığı kız çıkıyor. Böylece Simon, yalnızlık hissini ve aidiyetsizliğini paylaşabileceği yeni bir grupla tanışma fırsatı buluyor. Bu gruptakilerin yanında kendisini en azından ifade edebiliyor, onlar tarafından kabul görüyor.
Varlığını ortaya koymanın en etkili yollarından biri, kendini bir yere, bir olguya, bir gruba ait hissetmekten geçiyor. Simon da böyle başlıyor o gruba dâhil olmaya; çünkü yanında kaldığı zengin grubu onu kendilerinden ayrıştırırken bu grup onu kendileriyle eşit tutuyor. Ya da Simon, öyle tutulduğunu düşünüyor. İşin içine bir de aşk girince gerçekleri fark etmek her zamankinden zor hâle geliyor. “Sizin kullanışlı aptalınızdım.” diyor Simon bir sahnede. Aslında o grubun içindeki rolünü en iyi anlatan cümleyi bizlere kendisi söylüyor.

An Honest Life: Aidiyetsiz
Başlarda onların tam olarak ne amaçla birlikte hareket ettiklerini anlayamasa da tanıştıkları o akşam, biz de Simon’la birlikte onları tanımaya başlıyoruz. Hayata karşı biraz saldırgan, biraz da öfkeliler. Hakları olduğunu düşündükleri şeyleri, doğru olduğuna inandıkları yöntemlerle elde ediyorlar; hak ettiklerinden fazlasına sahip olduğunu düşündükleri kişilerden çalarak. Neden bunu yaptıklarına dair onların bakış açısından tatmin edici bir cevaba ulaşamıyoruz. Böyle bir film çekiyorsanız en çok da bu sebepleri sunmak istemez misiniz diye düşünürken, “Acaba bu anlatım filme derinlik katmak için seçilmiş olabilir mi?” sorusu takılıyor aklıma. Karakterlerin gerçekten de elle tutulur ve desteklenir sebepleri olmaması isteniyor olabilir mi?
Anarşizm bazen sadece karşı çıkmaktır. Herkesin sebebi kendi içinde saklı kalsa da bu bireysel sebepler bir grup olarak hareket etmeyi doğurduğu için olayı böyle bir yerden ele almayı seçmiş olabilirler. Ancak yine de filmde havada kalan çok fazla etmen var. Grubun sohbetlerinde savundukları idealizmi benimseyemeyişimiz bunda etkili oluyor. Karakterlerin derinliğine inemediğimiz için eksik kalıyor belki de.

An Honest Life: Aidiyetsiz
Diğer taraftan, aileden gelen zenginliğe sahip olan grup daha net ifade ediliyor. Bundan kaynaklı olarak onlarla ilgili bir yargıya daha kolay varabiliyoruz. Savundukları bir fikir olmadığı ve yüzeysel bir hayat sürdükleri için onlarla ilgili bir sürpriz yaşamıyoruz. Ancak Simon, bizim kadar net sınırlara sahip değil. Onlar tarafından ne kadar ezilse de her seferinde onlardan kabul görmeyi bekleyen bir yanı var. Bu da onun yaptığı yanlışlara rağmen ona karşı belki acıma, belki üzülme, belki de biraz merhamet duymamıza sebep oluyor.
Bu kısımda oyuncunun sergilediği performansın da etkili olduğunu söylemeliyim. İçinde bulunduğu belirsiz ve aidiyetsiz durumu bakışlarında tüm film boyunca saklamayı başarıyor. Nereden anlıyoruz? İçinde bulunduğu çevreden herhangi birinin onu seçtiğini düşündüğü anlarda gözlerinde bir ışık parlıyor; gerçekten seçildiğine inanmak isteyen bir umutla bakıyor karşısındaki kişiye. Ancak filmin sonlarına yaklaşırken onun farklı bir yanına da şahitlik ediyoruz. Bence karakterin ruhunu olabilecek en büyük sadelikle ortaya koyuyor.
Filmin başından itibaren karakterin hangi noktada değişeceğini merak ediyor ve bir dönüşüm bekliyorsunuz. Ancak filmin sonuna geldiğinizde bu beklenti karşılanmıyor. İçten içe bu durumu eleştirirken şunu fark ettim: Hayatta herkes yaşadıklarından ders çıkarmak zorunda değil, toplumun “iyi” ve “doğru” normlarına yönelmek zorunda da değil. Bazılarının hikâyesi böyledir. Sadece, çok albenili bir hayat izlemediğimiz için seyir zevkini yükseltecek farklı parametrelere ihtiyaç duyuyoruz. Eğer karakterin iç dünyasına yönelik bir anlatım kurgulanıyorsa filmde anlatılandan daha açık bir ifadeye ihtiyaç vardı. Eğer amaç ideolojileri eleştirmekse bundan daha derin anlamlara erişebilmeliydik diye düşünüyorum.

An Honest Life: Aidiyetsiz
Kamera açıları kişilerin duygularını seyirciye yansıtmak için etkili kullanılmış. Özellikle Simon’un karar aşamalarında hızlı hızlı aldığı nefesleri, kararsızlıklarının getirdiği baş dönmelerini, sinirlenmekle sabretmek arasında verdiği içsel savaşı, suçluluğun getirdiği kalp çarpıntılarını seyirciyi de etkisi altına alacak şekilde sunmayı başarıyorlar.
Hatta işlenen bir suça dâhil olduktan sonra Simon, bir sofra sahnesinde içecek servisi sırasında artık etrafındakileri net göremiyor, kulakları uğuldamaya başlıyor ve onun kontrolünü kaybeden hâllerini izliyoruz. Bu sahne, Suç ve Cezadaki Raskolnikov karakterini anımsattı bana. Orada da Raskolnikov’un hissettiği suçluluk ve yakalanmak üzere olduğundaki sanrılı halleri aynen bu şekilde hissettiriyordu. Ayrıca bu sahnelerde ve filmin genelinde kullanılan klasik müzikler, kalabalık içinde dahi başrolle yalnız kaldığımız hissini çok derinden veriyor. Bu sayede karakterin duygu durumunu seyirciye etkili biçimde aktarıyorlar. Gerginliği sadece klasik müziklerle yükseltmelerini de bu tema için çok başarılı buldum.
Filmi genel değerlendirmelerle şöyle bir toparlayacak olursak;
Zenginlerin hayatında var olamayan veya kabul görmeyen biri olmanın ötesinde, normalin bu olduğunu kabul etmiş insanlarla birlikte hiçbir zaman kabul görmemek, ne kadar yükselse de hiçbir zaman onlardan biri olmayacağı gerçeğini idrak etmek, başrol karakterini harekete geçiriyor. İki grubun da birbirinden çok farkı olmadığını anladığında, kendi küçük oyununu kurarak filmi hem dinamik hem de duygusal bir sona taşıyor.
Her ne kadar stabil ilerleyen bir konusu olsa da karakterin duygusal geçişlerinin derin işlendiği An Honest Life, izlerken değil; daha çok izledikten sonra üzerine düşündüren bir yapım olmuş.
Puan: 3/5