American Primeval: Batı’nın Karanlık Yüzü
American Primeval, Mark L. Smith tarafından yazılan ve yönetmenliğini Peter Berg’in yaptığı bir mini dizi olarak 9 Ocak’ta Netflix’te yayınlandı. Mark L. Smith’in The Revenant filminin hayranı olarak batı tarzı filmlerini seviyorsanız sizlere tadında tuzunda bir dizi sunduğunu söyleyebilirim.
Oyunculuklarını Taylor Kitsch, Betty Gilpin, Derek Hinkey, Kim Coates, Jai Courtney, Dane DeHaan ve Saura Lightfoot-Leon’ın üstlendiği dizide başarılı bir oyunculuk resitali sergilenmiş. Ayrıca dizinin müziklerini Explosions In The Skygrubu sırtlanmış. Öyle güzel bir seçim olmuş ki bu şarkılar diziyi resmen taçlandırmış. Dizinin melodisinin duyulduğu her sahne diziye kapılıp içine çekilmemek çok zor.
Dizi 1850’lerde Amerikan’ın doğusundan batısına gitmek için çalışan bir anne ve oğulun sürükleyici yolculuklarını anlatıyor. Sara ve oğlu Devin, Doğu’dan Batı’ya kocasını bulma umuduyla çıktıkları macerada kendilerine rehberlik etmek için birini ararken yolları ıssız bir sınır kasabasına çıkar. Onlara eşlik edecek rehber Beckworth’un onları beklemeden ayrıldıklarını öğrendiklerinde vardıkları sınır kasabasında Jim Bridger’den onlara yeni bir rehber bulma konusunda yardım isterler. Zorlayıcı kış koşulları ve bölgedeki kanlı çatışmalardan kaynaklı Bridger bu rehberlik fikrine sıcak bakmasa da onları bölgeyi iyi tanıyan Isaac Reed’e götürür.
Bridger’in tavsiye ettiği üzere onları Batı’ya götürebilecek tek kişi bu teklifi reddettiğinde Sara çareyi yeni evli bir çift olan Jacob ve Abish’in liderliğindeki Mormon grubuna katılmakta bulur. Başta Jacob bu fikre sıcak bakmasa da karısı Abish’in desteğiyle Sara ve Devin kendilerine onların yanında yer bulur.
Medeniyetin bir laf öbeği olmaktan öteye gidemediği bu dönemde göçmenlerin ve kabilelerden oluşan yerli halkın aynı topraklarda var olma çabasını büyük çatışmalar ve savaşlarla izliyoruz. Hayatta kalmanın güce bağlı olduğunu da bu savaşların sınırlarında gezinirken görüyoruz. Dizi, sömürgeleşen toprakların genişlemesiyle büyüyen kaotik ve vahşi şekillenmeyi karakterlerin yaşadıkları olaylar üzerinden ele alıyor. Yerli halk, topraklarını korumaya çalışırken yerleşimcilerin varlığı bu dengeyi bozuyor ve çatışmaları kaçınılmaz hale getiriyor. Bu yüzden bir düzenin olmadığı ve yasaların işlemediği bu topraklarda epey kasvetli dram yüklü hikâyeler karşılıyor bizi.
Kış koşullarında vahşi hayvanlar ve yetersiz kaynaklar dizideki gerilimi daima sürüklerken hayatta kalmanın zorluğunun sürekli arttığını görüyoruz. Ayrıca karakterlerin geçmişlerinde yaşadıkları travmalar nedeniyle intikam duygusuyla hareket ederken aynı zamanda adaletin bu topraklarda ne anlama geldiğini sorguladıklarına şahit oluyoruz.
Yapılan yolculuk sırasında, Two Moons’un kendi kabilesinden kaçıp Sara ve Devin’in arabasına saklanması onları birbirine kenetleyen kaderin ilk kıvılcımı olur. Devin ile orada arkadaşlık kurarlar. Grupça bir kabileyle dinlenmek için durdukları gün gruplarının milis gücü tarafından saldırıya uğraması sonucu büyük bir katliam yaşanır.
Grupları saldırıya uğrayınca kaçmak zorunda kalan anne ve oğlun karşılarına onları başta reddeden fakat daha sonra onları güvenlikleri nedeniyle görmezden gelemeyen Isaac Reed çıkar. Kendilerine kasabada rehber bulma arayışları yollarını Bay Reed ile kesiştirdiğinde kanlı bıçaklı tanışmaları birbirlerine eşlik ettikleri uzun yolculukta değişmeye başlarken karakterlerin gizemlerini de çözmeye başlıyoruz.
Öte yandan grubunun saldırıya uğraması sonucu ağır yaralanan Jacob kasabaya geri dönerek hem karısı Abish’i bulmak için hem de bu saldırının faillerini bulmak için Yüzbaşı Dellinger tarafından oluşturulan ekibe katılır. İç içe geçmiş çıkar oyunlarının altından iş birlikleri ve farklı kavgalar büyür.
Bu arada Sara’nın peşinde olduğu öğrenilen bir ödül avcısı Sara’nın aslında kim olduğunu ve neden Batı’ya gitmek istediğini ortaya çıkarıp başına 1.500 dolar ödül koyulduğunu söylediğinde ödüle konmak isteyen bir grup tarafından öldürülür. Ödülü aralarında paylaşmak isteyen bir grup Sara ve Isaac Reed’in peşine takılır.
Dizide karakterler yalnızca fiziksel değil aynı zamanda psikolojik savaşlar da vermekte. Çatışmaların yıkıcı etkileriyle yüzleşirken ayrıca hayatta kalmak için ahlaki olarak zorlayıcı kararlar alan karakterlerimizin süreç içinde gelişim kazandıklarını görebiliriz. İnsanın ve dönemin en ilkel ve karanlık yönlerini ortaya çıkaran dizi, insanın umut vadedici ışık dolu yönlerine de değiniyor.
Sara ve Abish’in sohbetlerinde kadın olmanın bu dünyada tek başına ne kadar zor olduğuna dair söylemleri, Isaac Reed’in geçmişte yaşadığı acı hatıralarıyla yaşadığı kendi vicdani kavgası, Sara ve Devin’in onunla bağ kurması ve onlara daha sonradan dahil olan Two Moons’un ne olursa olsun peşlerinden ayrılmaması hikâyeyi derinleştiren unsurlar arasında.
Ritim her zaman yüksek, sahneler seyir zevki sunuyor ve sanatsal olarak çok güçlü bir dizi olmuş. Benim nezdimde epey başarılı olduğunu söylemek mümkün. Tarihsel gerçekçiliği ve insan doğasını bütün çıplaklığıyla göz önüne sererken insanların hayatta kalma mücadelelerini ve şiddetin en ilkel yanını başarılı bir şekilde işlemiş. Kısa soluklu ama derince bir dizi.
American Primeval: Batı’nın Karanlık Yüzü