Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriGündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Yazar: Ömer Acıoğlu
Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek
Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Farz edelim ki siz, belli sebeplerden dolayı doğup büyüdüğünüz köyü terk ettiniz ve büyük bir şehirde yaşamaya başladınız. Aradan yıllar geçiyor ve bir an geliyor ki siz, halledilmesi gereken bir miras sebebiyle tekrar doğup büyüdüğünüz o kasabaya geri dönmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak kasabaya geri döndüğünüzde “namus” ve “musallat” gerekçesiyle örtbas edilen bazı olaylara şahit oluyorsunuz. Bu durumda ne yaparsınız? İhbar mı edersiniz, yoksa onların aklına uyup siz de mi örtbas edersiniz?

Bu sorunun cevabını Ali Altınöz’ün ilk uzun metrajlı filmi Gündüz ve Gece’de bulabilirsiniz; eğer bulabilirseniz tabii ki. Özgür Cem Tuğluk, Gülşah Büktür, Muttalip Müjdeci, Engin Yüksel, Aybars Kuday ve Ezgi Bayramoğlu’nun başrollerini paylaştığı bu film, miras işleri için doğduğu köye geri dönmek zorunda kalan Tufan’ın hikayesini anlatıyor. Geçtiğimiz aylarda Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışma dışı olarak gösterilen filmin yapımını AAF Film & Velhasıl Film birlikte üstlenmiş. Şimdi gelin, sizlere bu filmin hikayesini anlatayım; yorumlarımı da az sonra yapacağım efendim.

Tufan, annesinin intiharının ardından İzmir’e yerleşiyor ve yıllar sonra miras işleri için doğduğu köye dönmek zorunda kalıyor. Bu esnada doğduğu köyde, annesinin izlerini taşıyan yaralarıyla yüzleşmek zorunda kalıyor. Dahası, köydeki çocukluk arkadaşı Gülşen’in çoklu kişilik bozukluğu sebebiyle geceleri ahıra kapatıldığını öğreniyor. Onu kurtarmaya çalışsa da köyün baskıcı ve “üç maymun” anlayışına sahip yapısıyla karşılaşıyor.

Ben bu filmi sıfır beklentiyle izledim ve açık konuşmak gerekirse senaryosunu sevdim. Çünkü film bize küçük kasabaların ne kadar bölücü olabildiğini ve zaman içinde nasıl “yabancı” muamelesi gördüğümüzü anlatıyor. Bunun yanı sıra örtbas edilen hastalıkları ve paranoyayı da ele alıyor. Dolayısıyla filmi bu yönleriyle değerlendirmemiz gerekiyor.

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Bir kere yabancılaşma meselesinden bahsetmek gerekiyor. Köyde geçen ve açılışı kahvehanede devam eden bir sahnede, Tufan’a köydeki herkesin yabancı gözüyle bakması bana oldukça ilginç geldi. Gerçek hayatta da köy halkının hepsi olmasa da büyük bir kısmı, köye gelen insanlara yabancı hatta istenmeyen kişi gözüyle bakar. Bu nedenle filmdeki yabancılaşmayı, hatta zamanla dışlanmayı, diyalogları ve alt metinleri sayesinde yoğun biçimde hissettiğimi söylemeliyim.

Diğer taraftan filmdeki çoklu kişilik bozukluğu ve köy halkı tarafından yaratılan —ve örtbas edilen— “paranoya, depresyon” gibi hastalıklar dikkat çekici. Hastalık konusunu anlamak, benim için hikâyenin en zor kısmıydı. Çünkü bu, aslında filmin adını veren konunun da temelini oluşturuyor. Gündüzleri son derece insancıl görünürken, geceleri bir canavar misali saldırganlaşan karakterleri izledim filmde. Gülşen’in kendisine “musallat” olan ruhlar yüzünden ahıra bağlanmasının ardındaki gerçeği ise filmi izleyerek —ve şoka uğrayarak— öğrendim. Gerçek hayatta da gündüz ve gece döngüsünün farklı ve değişken ruh hâllerini temsil ettiğini düşündüm. Gülşen karakterinde, Tufan’ın annesinde ve köy halkında bu ruh değişikliğini hissettim.

Dolayısıyla filmin senaryosu; diyalogları, karakterleri ve alt metinleriyle derinleşiyor. Bu da filmi izleme deneyimini daha anlamlı kılıyor. Flashback’leri ve gerilimli alt metinleriyle film, uzun süre düşündüren bir senaryo sunuyor. Yani elimizde oldukça sağlam bir senaryo var.

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Teknik tarafta ufak tefek problemler mevcut. Birincisi, filmin görselliği. Bazı sahnelerde gözüme batan kamera açıları oldu. Bazı güçlü yanları olsa da eksikleri de var. Örneğin, Tufan karakterinin Muhtar’la diyaloğu sırasında Tufan’ın kafasının kadraj dışına taşması, sahneyi anlamamı biraz zorlaştırdı. Ama onun dışında, özellikle açılışta gördüğümüz yokuş aşağı inen yol, Tufan’ın annesinin intihar sahnesi ve kargaların uçuşu gibi detaylar filmin yabancılaştırıcı görselliğini güçlendirmiş.

İkincisi, kurgudaki bazı hatalar. Özellikle filmin sonlarına doğru “fade to black” geçişlerinin biraz amatör durduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında, flashback sahnelerinin bazı yerlerde yeterince anlaşılır olmaması da bir eksiklikti.

Ses tasarımı açısından ise köyün sessizliği dikkat çekici. Bu sessizlik, bana insanlığın bastırılmış isyanının bir yansıması gibi geldi. Köydeki bağırışlar, koyun sesleri gibi detaylar da bu atmosferi tamamlamış.

Oyunculuklar ise filmin en güçlü yönlerinden biri. Her oyuncu karakterine güçlü bir şekilde hayat vermiş. Karakterler kısa süre görünse de akılda kalıcı. Özellikle Tufan rolünde Özgür Cem Tuğluk ve Gülşen rolündeki Gülşah Büktür ayrı bir alkışı hak ediyor. Muhtar rolündeki Muttalip Müjdeci, Zeynep rolündeki Ezgi Bayramoğlu ve Gülşen’in babası rolündeki Engin Yüksel de başarılı performanslar sergilemiş.

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Kısacası Gündüz ve Gece, büyük bir intihar olayının ardındaki sır perdesini aralamakla kalmıyor; aynı zamanda dünyanın kötülükle dolu gerçek yüzünü de gösteriyor. Bazı teknik detaylar problemli olsa da senaryosu ve oyunculuklarıyla filmi izletmeyi başarıyor. “İlk filmin günahı olmaz” diyerek söyleyeceğim yorum şu: İyi bir ilk film.

Puan: 3,5/5

Gündüz ve Gece: İnsanlığın Örtbas Ettiği Delilikle Yüzleşirsek

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...