303: Farklı Düşüncelerin Ortak Yolculuğu
303, yönetmenliğini Hans Weingartner’in yaptığı, Mala Emde ve Anton Spieker’in başrollerinde olduğu 2018 Alman yapımı romantik bir karavan yolculuğu filmidir. Yolculuk sırasında yolları kesişen Jule (Mala Emde) ve Jan (Anton Spieker) adındaki iki gencin hikayesini anlatmaktadır.
Filmin ilk sahnesinde Jule’u tanıyoruz. Biyoloji okumaktadır ve sınavı beklediği gibi geçmediği için morali fazlasıyla bozulmuştur. Jan ise siyasal bilimler okumaktadır ve yaptığı bir proje sonucunda burs alma şansı vardır. Ancak dersin sonunda hocasının bursu alamadığını söylemesi ile Jan’ın da hayatında yolunda gitmeyen durumlar vardır. Jule’un sevgilisi, onun telefonlarını açmayınca ilişkilerinin iyi olmadığını anlıyoruz, ani bir kararla Jule karavana atlar ve sevgilisinin yanına yani Portekiz’e gitmeye karar verir. O sırada Jan ise, yıllardır babası olarak bildiği kişinin üvey babası olmasını atlatamamıştır ve en sonunda öz babasıyla tanışmaya İspanya’ya gitmeye karar verir. Fakat aksilikler Jan’ın peşini bırakmaz. Birlikte yola çıkacağı ekip onu eker ve Jan çaresiz bir şekilde benzin istasyonunda onu en azından Köln’e kadar götürecek birilerini arar. Aynı benzin istasyonunda karavanının yağını değiştirmeye çalışan Jule ile karşılaşır ve Jule’un kabul etmesiyle kısa olacağını düşündükleri ama hiç de kısa olmayacak bir yolculuğa çıkarlar.
Jule ve Jan yol esnasında birbirlerini tanımak için konuşmaya başlarlar. Aralarında geçen diyalog ile filmin adının neden 303 olduğunu öğreniyoruz. Jule’un karavanı 303 model bir Mercedes ve bu ikili arasındaki her şey bu karavanda yaşandığı için filmin adının 303 olmasına karar verildiğini anlıyoruz. Karakterlerimizin ikisinin de 24 yaşında olması ve ikisinin de okul hayatının iyi gitmemesi ile birbirlerinin ortak özelliklerini bulduklarını düşünüyoruz. Ama maalesef işler sandığımız gibi yolunda gitmiyor. 27 yaş sendromuna girmelerine az kaldığını söyleyen Jan, Jule tarafından hiç beklenmedik bir tepki alır. Jan intiharın bencillik olduğunu, geride kalanların ne halde olacağını düşünmeden hayatından vazgeçen kişilere hak vermediğini söyleyince kendini yol kenarında bulur. Çünkü Jule, 2 yıl önce kardeşini intihar yüzünden kaybetmiştir ve bu olayı hala atlatamamıştır. Bu yüzden Jan ile bu yolculuğa devam edemeyeceğini söyler ve onu yolda bırakır. Jule ve Jan arasındaki ilk çatışmaya bu olayla şahit oluyoruz. Ama merak etmeyin bu ikili yolculuğa kaldığı yerden yine devam edecekler.
Oldukça sakin ilerleyen filmimiz genel olarak Jule ve Jan arasındaki konuşmalarla geçiyor. Bu yönüyle Before Sunrise filminin havasını koklatıyor bizlere. Konuşmalar genel olarak modern ile geleneğin, kapitalizm ile sosyalizmin, akıl ile duygunun, kalp ile beynin birbirleriyle olan çatışmaları üzerine oluyor. Jan kapitalizmi, insanın vahşi yönünü, ilişkilerde her anlamda özgür olmayı, aşkın direkt cinsellik ile bağlantılı olduğunu savunurken, Jule ise sosyalizmi, güçlüler yerine uyumlu olanları, ilişkide her anlamda özgür olmaya sıcak bakmayarak sadakati ve aşkın direkt cinsellik ile bağlantılı olmadığını tutku ve sevgiyle de ilgili olduğunu savunur. Bu tarz konularla film boyunca kendi düşüncelerini savunurlar. İzlerken de kendi içinizde bu konuşmalara katılıyorsunuz, istemsiz bir şekilde kendi düşüncenize göre taraf tutuyorsunuz. Bu açıdan da izleyiciyi filme kattıklarını düşünüyorum. Birbirlerinin düşüncelerine bu kadar zıt yaklaşımlarda bulunurken kavga etmemeleri; tabii tanıştıklarından 10 dakika sonra tartışıp Jule’un sinirlenip Jan’ı yolda bırakması hariç, sakince konuşmaları ve düşüncelerine saygı duymalarını film boyunca takdir ettim. Çünkü maalesef günümüzde farklı görüşlere bu kadar saygılı yaklaşılmıyor.
Birbirleriyle bu kadar çok şey paylaşınca ve 7/24 aynı karavanda yaşayınca Jule ve Jan arasında bir şey olmaması imkansızdı zaten. En çok hoşuma giden de aralarındaki ilişkinin çok yavaş ama sağlam bir şekilde ilerlemesi oldu. Mesela iki insanın birbirine koku ile bağlanmasını konuştuktan sonra birbirlerinin tişörtlerini gizlice koklamaları acaba doğru kişi mi diye kontrol etmeleri, uyurken birbirlerini izlemeleri, Jule’un Jan’ı Köln’e kadar seni götürürüm deyip yolculuğa birlikte biraz daha devam edebiliriz. Fransa’ya kadar birlikte gidelim diyerek tüm yolculuğu birlikte yapmaları, Jule sevgilisi Alex ile her tartıştığında Jan’ın onun yanında olması, Jan öz babası ile tanışmaya cesaret edemediğinde Jule’un hiçbir şekilde Jan’ı yargılamaması ona destek olması ve en sonunda Jule’un hamile olduğunu öğrenen Jan’in, Jule’u destekleyerek onun yanında olması çok güzel detaylardı. Bir ilişkinin başlama süreci anca bu kadar naif bir şekilde anlatılabilirdi.
Az önce de söylediğim gibi film çok sakin bir şekilde ilerliyor. Sadece en son sahnede Jule Alex’ten ayrılacak mı, Jan’a geri dönecek mi diye beklerken heyecanlanmadan duramadım. Bu kadar sakin ilerleyen filmlerden hoşlanmayan izleyicilerin sıkılacağını düşünüyorum. Çünkü film 2 saat 25 dakika, standartlardan biraz uzun. Bu kadar uzun olmasına gerek olup olmadığı tartışılabilir ancak ben tüm filmin iki kişi arasında geçtiği türlerden hoşlandığım için keyifle izledim. Jule ve Jan arasında geçen konuşmaların akıcılığı dışında filmi izlerken çok güzel manzaralara şahit oluyoruz. Her şeyden önce kendinizi Jule ve Jan ile Avrupa’da seyahat ediyormuş gibi hissediyorsunuz doğayla iç içe birbirinden farklı çok güzel sahneler var. Görsellik açısından kesinlikle tatmin ediyor. Ormanda çekilen sahneler, kamp sahneleri, denize kavuştukları o an insana karavan ile tatil yapma isteğini aşılıyor.
Oyunculuklar efsanevi değil zaten değerlendirebileceğimiz aksiyon ya da ağır dram sahneleri filmimizde yok. Sadece iki ana karakterin olduğu bir filmde bazen izleyiciyi kazanmak zor oluyor. Bu yüzden iki oyuncunun da bu konuda başarılı olduğunu düşünüyorum. Mala Emde ve Anton Spieker’in, bu kadar uzun ve sakin bir filmde izleyiciyi sıkmayan oyunculukları var. İkisi de birbirinden doğal ve sanki kendi hayatlarında nasıl karakterlere sahipseler filmde de kendilerini o şekilde yansıtmışlar.
Her sinemaseverin listesinde olabilecek türden bir film olmasa bile, insan ilişkileri ve hayata dair olan konularıyla izleyiciye hoş zaman geçirten, sıcacık bir film. Avrupa manzaraları, günümüz konuları ve tatlı müzikleriyle, düşündüren ve bende iz bırakmış bir yapım 303. Sizi yormayacak ama gerçek de konusu olan bir film arıyorsanız 303’ü izlemelisiniz. Keyifli seyirler!
303: Farklı Düşüncelerin Ortak Yolculuğu