The Platform: Din ve Sistem Eleştirisi Mi?
The Platform, Netflix’te yayınlandıktan sonra üzerine çok konuşulan bir yapım olmayı başardı. İnsanlarda Kelebek Etkisi serisinin ilk filminin yarattığı etkiye benzer bir şeyler uyandırdığını düşünüyorum. İspanyol yapımı olan film, İspanya sinemasının yakın takipçisi olmayanları, küçük bir internet araştırmasına teşvik edecek gibi.
Sigarayı bırakmayı isteyen Goreng, bir kısmı hapishane suçlularından; diğer bir kısmı ise de kendi isteği ile katılanlardan oluşan bir sistemin içerisine giriyor. Uyandığında kendisi sistemin bir katında bulan karakter, kat arkadaşından bulunduğu yer hakkında bilgiler ediniyor. En üst katta yani 0. katta bulunan, mükemmel bir titizlikle yemeklerin hazırlanmasını sağlayan ve sistemin idaresinden sorumlu şefe Tanrı/Devlet Başkanı diyebiliriz. Tanrıya/Devlet Başkanına, yemeklerin hazırlanmasında yardım eden aşçılara da Melekler/Bakanlar. Bu durumda sistemin onlar için işlediği hapishane suçluları ve Goreng gibiler de Kul/Halk olur.
En tepede üyelere sisteme girerken sorulan sorular doğrultusunda hazırlanan yemekler, yukarıdan aşağıya bir platform üzerinden bırakılır. Her katta iki dakika kalan platformdan, iki dakika sonra katınızda bir yiyecek parçası kalırsa katın ısısı ya çok sıcak ya da çok soğuk olur. Katlar 1 ay sonra rastgele bir şekilde değiştirilir. Yani bir gün en yukarıda olan, başka bir gün en dipte olabilir. Yukarı kattakiler yemek kendilerine geldiğinde alt katlara düşen hakkı da ihtiyacın çok fazla olacak şekilde tükettiğinden, belli bir süre sonra alt katlara tabaktan başka bir şey inmez. Bundan ötürü alt katlardaki insanlar arasında yamyamlık ve intiharlar görülür. Alt kattaki insan bir sonraki değişimde üst kata çıktığında kendisine yapılanların acısını çıkarmak için yemekleri hunharca yer ve üzerine tükürür. Bunlarla da bize insanın acımasızlığı ve doyumsuz olduğu anlatılmak isteniyor.
Sistemin üyelerine içeriye girerken yanlarında bir şey götürme imkânı verilir. Çoğu kişi böyle bir yer için silah, bıçak ve ip türü şeyler getirirken ana karakterimiz Goreng, Don Kişot kitabını getiriyor. Hikâye için bunun bir anlamı var tabi. Goreng bu düzene dur demek için platforma çıkıp en alt kata inmeye, inerken yemeği eşit paylaştırarak her kata yiyecek götürmeye, katlar bittiğinde en yukarıya çıkmaya karar verir.
Don Kişot, normal hayatında şövalye kitapları okurken, Goreng’in sigarayı bırakmak için sisteme dahil olması gibi, şövalye olmaya karar verir. Unutulmuş ve çok eski bir gelenek olan gezgin şövalye olmak için yola çıkan Don Kişot, Goreng’in platforma çıkması ve yaşadığı olaylara benzer bir dizi olayla karşılaşır. Filmin sonu belirsiz olduğu için herkes kendi sonunu yaratıyor ama Don Kişot kitabının sonuna benzer bir son düşünmek daha elzem. Düzeni değiştirmek isteyip yukarıdan aşağıya umutla inip daha sonra da yükselmeyi uman karakter de İsa’yı/Başkan Adayını temsil ediyor olabilir.
Bence asıl sormamız gereken soru şu: Suç, bir şeyi yukarıdan bırakıp sonra da izleyen tepedekilerde mi? Yoksa o şeyle ne yapacağını bilemeyen bizlerde mi?
The Platform: Din ve Sistem Eleştirisi Mi?
Batuhan Kılınç’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.