Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Taxi: Film mi, Yönetmen mi?

Taxi: Film mi, Yönetmen mi?

Yazar: Helin Demir

Taxi: Film mi, Yönetmen mi?

Önce çok başarılı bir yönetmenin asistanı olduğunuzu, daha sonra sinema bilginizin oturmasıyla kendi kısa filmlerinizi ve uzun metrajlı filmlerinizi çektiğinizi düşünün. Toplumda haksızlıklar, gelenekselci dini bir bakış açısı, politik ve ekonomik zorluklar, baskılar, yıldırma çabaları karşısında 20 yıl boyunca film çekmeme cezası alıyorsunuz. Ama siz bir senarist ve yönetmensiniz. Bazı şeylerin yazılamayacağını, ancak sinema perdesinde gösterilebileceğine inanıyorsunuz. Siz bu kişinin yerinde olsanız ne yapardınız? İşte Taxi filmi de tam olarak bunu anlatıyor.

Taxi, Jafar Panahi’nin This is Not A Film (2011) ve Curtain (2013) filmlerinden sonraki yedinci filmidir. Sizce ödül alıyor mu? Türkiye’de İstanbul Film Festivali’nde tanıtımı yapılan film, 65. Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ve FIPRESCI ödülünü kazanıyor.

Peki, film çekme yasağı alan Panahi’yi tekrar bir şeyler üretmeye iten güç nedir? Film çekme tutkusu mu yoksa başka bir şey mi? Taxi filmi, Jafar Panahi’nin film çekme yasağı olmasına rağmen Tahran sokaklarında taksi şoförlüğü yaparak arabasına binen farklı kesimlerden insanların hayatlarından kesitler sunmasını konu alıyor.

Bir filmi izlemeden önce doğrudan filmi mi izlersiniz, yoksa yönetmenini araştırıp daha sonra mı filmi izlersiniz? Çünkü bu filmin kesinlikle önce yönetmenin hayatı incelendikten sonra izlenmesi gerekiyor.

Taksici koltuğuna oturan Jafar Panahi, şapkasını ve gözlüğünü takıyor; kamerayı hem kendisinin hem de yolcuların görebileceği bir yere yerleştirip Tahran sokaklarında taksi sürmeye başlıyor. Tetikleyici olay, taksiye bir yolcunun binmesiyle başlıyor.

Filmde, bir hırsız, bir kadın öğretmen, arkada oturan CD satıcısı, batıl inançları olan iki kadın, kaza yapan bir karı-koca, küçük bir kız çocuğu, bir sinema öğrencisi, bir komşu ve son olarak elinde bir buket kırmızı gül olan bir kadın avukat farklı zamanlarda taksiye biniyor. Hiçbiri tesadüfen taksiye binmiyor. Aslında her biri bizlere bir mesaj vermek için orada.

Örneğin, küçük kız çocuğu kısa film yapma ödevinden bahsederken aslında İran’da film çekmek için belli başlı kurallar olduğuna değiniyor. Peki, bu kurallar neler olabilir? Çekilecek film; İslami kurallara ve örtünmeye uygun olmalı, erkek ve kadın arasında fiziksel temas olmamalı, karalama ve şiddetten kaçınılmalı, olumlu karakterlerde kravat kullanılmamalı ve peygamber sülalesinden isimler tercih edilmeli. Filmde bu kurallar vurgulanıyor.

Panahi, bu filminde bu yasaklara uyuyor mu? Bazılarına uyuyor. Ama uymadıkları da var. Örneğin, oyunculardan biri olumlu bir karakter olmasına rağmen kravat takıyor. Ayrıca İran sinemasında çocuklar üzerinden toplumsal problemlerin anlatıldığı bir anlatım tekniği bulunuyor ve kısa film çekme ödevi olan çocuk karakter de bu yüzden seçiliyor.

Filmde hırsızlık suçu ve cezası, kadının miras hakkı, film çekme şartları, batıl inançlar gibi temalar işleniyor. Jafar Panahi, 20 yıl film çekme yasağı aldıktan sonra önceki filmlerinde daha karamsar ve öfkeli bir ruh hali içindeyken, bu filmde cesaretini yeniden kazanmış, öfkesi azalmış ve daha umutlu bir halde rol alıyor.

Abbas Kiarostami ile farklarına gelirsek, Jafar Panahi bireysel ve toplumsal sorunları ele alırken, hocası Abbas Kiarostami daha çok insanın iç dünyasına ve evrensel konulara odaklanıyordu. Örneğin, Abbas Kiarostami’nin Taste of Cherry (1997) adlı filminde insanın varoluşu, bu dünyadaki yeri, intihar düşüncesi ve bunun çıkmazları, dinin bu konudaki açıklamalarının yetersizliği felsefi bir bakış açısıyla sorgulanıyor.

Sinematografi açısından bakıldığında, filmde doğal ışık kullanılıyor ve kamera sürekli hareket halinde. Bu da filme belgesel havası katarken, seyirciyi olayların içine çekiyor. Görüntü kalitesi sade ve yalın. Gerçekçi bir atmosfer seziliyor. Film, Tahran’ın mahallelerini, sokaklarını, caddelerini, günlük hayat akışını, trafiğini, şehir yaşamını, tabelalardaki yazıları, resmi dili, kıyafetleri ve ekonomik durumu hakkında izleyiciye fikir veriyor.

Peki, neden film güldürürken düşündürdüğü için komedi ve dram türünde değerlendiriliyor? Her ne kadar komedi ve dram türleri içinde anılsa da aslında kurmaca belgesel türüne daha yakındır. Gerçekler, kurmaca karakterler üzerinden anlatılıyor. Oyuncular seçilmiş ve “böyle olsa nasıl olurdu” diye kurgulanmış bir film ortaya çıkıyor.

Oyuncular arasında Jafar Panahi (taksi şoförü), Hana Saeidi (Jafar Panahi’nin yeğeni rolünde), Nasrin Sotoudeh (yolcu) ve Isabelle Huppert (yolcu) gibi isimler yer alıyor. Diğer oyuncular ise amatör olup isimleri bilinmiyor. Film biterken, yapım için izin alınamadığından oyuncuların isimlerinin verilemediğine dair bir dipnot geçiyor. Şu an 61 yaşında olan Nasrin Sotoudeh’den bahsetmeden geçmeyelim; kendisi ödüller almış bir avukattır ve insan haklarıyla ilgili yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır.

Oyuncuların performanslarına gelirsek, Hana Saeidi ve Nasrin Sotoudeh’nin oyunculukları daha profesyonelken, diğer oyuncular bu iki ismin yanında amatör kalıyor. Ancak doğal ve içten oyunculukları filme etkileyicilik katıyor.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, İran sinemasının önemli yönetmenlerinden biri olan Jafar Panahi, bu filmiyle ödüller kazanarak hiçbir şeyin imkânsız olmadığını bizlere gösteriyor. Filmin ne kadar iyi ya da kötü olduğu, görüntü kalitesi gibi unsurlar tartışılabilir. Ancak Panahi’nin yeniden cesaretini toplayıp umut dolu bir bakış açısıyla hayata sarılması bize çok şey anlatıyor.

Taxi: Film mi, Yönetmen mi?

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...