Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriSoyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Yazar: Merve Uçar
Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz'a Karşı
Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Bazı filmler, insanı yalnızca hikâyesiyle değil; tınısıyla, gölgesiyle, genel atmosferiyle de sarmalar. Yan Yana’da İstanbul’un gündüz telaşı, gece sessizliği, kimi zaman hareketliliği ile seyirciyi o atmosferin içine çekiyordu. Fransız yapımı kült film Intouchables’ın Türkiye uyarlaması olmasına rağmen, kendi sesini, kendi nefesini bulan; ruhunu gurbete kaptırmadan yerlileşmeyi başaran bir hikâye.

Haluk Bilginer’in saygın duruşu ve Feyyaz Yiğit’in kendine has komedi dokunuşu, Refik ve Ferruh karakterlerinde öylesine dengeli harmanlanmış ki, zengin-fakir karşıtlığını hissedemeden yalnızlık ve yoldaşlık buluşması seyrediyoruz aslında. Klişelere sapmadan, karakterlerin içinden geçerek anlatılan bu dostluk hikâyesi, izleyiciyi hem tebessüm ettiriyor hem de “ya bozulursa” diye kalbinin kenarına ince bir sızı bırakıyor.

Türk Sanat Müziği: Hikâyeye Sızan İnce Ruh

Filmin en özel yönlerinden biri, müzik farklılıkları. Ferruh’un ruhunda çalan Roman müzikleri her ne kadar biraz daha ön planda olsa da Refik’in klasik Türk müziğine ilgisiyle iki farklı kutbu seyirciye pozitif şekilde yansıtabildi birçok sahne. Refik, “Refik Fersan”ın Hicaz Peşrevinin notalarını çerçeveletip duvarına asacak kadar çok seviyor Türk müziğini. Karakterin ruhsal geçmişine açılan, izleyiciye saygıyla uzatılmış bir kapı aralanıyor bu sahnede. Ferruh’un enerjisiyle Refik’in nostaljisi arasında kurulan bu bağ; eskiyle yeninin, ağırbaşlıyla yaramazın, taş plakla mp3’ün yan yana durabileceğini gösteriyor. Mamafih bu film, Türkiye’de sanata, özellikle klasik mûsıkîye hâlâ alan açılabileceğini de kanıtlıyor.

Görsel Estetik ve Reji Dokunuşları

Yönetmen Mert Baykal, klasik televizyon ritminden uzaklaşarak sinematografik bir dil kurmayı başarmış. Boğaz’ın gece silueti, yalının iç mekân tasarımı, ışık geçişleri; hepsi bir tabloyu andırıyor. Yapımcı TAFF Pictures’ın titizliği ve IMAX vizyon formatı, izleyiciye “evde değil, sinemada izlenmeli” duygusunu telkin ediyor.

Kamera bazen sokaktan geçen biri gibi, bazen de bir tanık gibi. Refik’in tekerlekli sandalyesiyle ilerlediği sahnelerde, Ferruh’un koştuğu sahnelerde aynı duyguyu taşıyarak, estetik kaygıyı çok fazla gütmeden gerektiğinde kamerayı ciddi sarsarak karakterlerin aksiyonuna eşlik ediyor. Film yalnızca “iyi çekilmiş” değil, aynı zamanda “duyularla örülmüş.”

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz'a Karşı

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Ceylan’ın Gölgesi: Refik’in Sessiz Yarası

Refik’in karakterini anlamanın anahtarlarından biri, film boyunca hiç gösterişe kaçmadan işlenen Ceylan anısıydı. Hastalıktan kaybettiği eşinin hatırası, onun evinin her köşesine sinmişti: çerçevedeki fotoğraflarda, raflardaki küçük objelerde… Bu kaybın ağırlığı, Refik’in içsel kırılganlığını belirleyen en büyük unsurlardan biri hâline gelmişti.

Ceylan’ın yokluğu, Refik’i hayata küstüren değil; bilakis, “sakinleşmiş bir hüzün” hâline büründüren bir yas taşıyordu. Her ne kadar dışarıdan mesafeli görünse de, içindeki sükût bir sevdanın ardından kalan en zarif sessizlikti. Ferruh’un hayatına girmesi, işte bu sessizliğin arasına doğan küçük bir kıvılcım gibiydi.

Mektupların Lâtif Dünyası: Refik ve Şeyda

Filmdeki en narin ve alafranga-alaturka arası hikâyelerden biri, Refik ile Şevval Sam’ın canlandırdığı mektup arkadaşı Şeyda arasındaki bağı oluşturuyordu.

Mektuplar, eski zamanların inceliğiyle yazılmıştı; Refik’in Osmanlıca kelimelerle süslediği üslup, yalnızca bir dil estetiği değil, aynı zamanda karakterin içsel terbiyesini de gösteriyordu.

Ne var ki bu narin ritim, Ferruh’un emrivakisiyle bozulur: Şeyda’nın mektubunda yazan telefon numarasını arayıp Refik’e uzatır. Refik konuşsa da gönlü mektuplarda kalır, zira o dünya onun sığınağıdır.

İş fotoğraf isteme kısmına geldiğinde ise Refik’in kaygıları gün yüzüne çıkar.

“Ya beni böyle kabul etmezse?” endişesiyle tekerlekli sandalyede olmadığı eski bir fotoğrafı Lale’ye (Hatice Aslan) vererek gönderir. Ferruh’un seçtiği samimi ve gerçek fotoğraftansa kaçmayı tercih etmesi, onun inceliği kadar kırılganlığını da ortaya serer.

Ferruh’un Ev İçi Fırtınası: Anne Yaraları

Ferruh’un annesiyle ilişkisi filmin en sarsıcı yan hikâyelerinden biriydi. Annesi, hastanede temizlik görevlisi olarak çalışan, çilekeş bir kadın… Yılların biriktirdiği öfkeyi Ferruh’a yönelten bir anne-çocuk dinamiği vardı: “Üvey evlatsın” imasıyla güçlenen, iç burkan bir kırgınlık. Ferruh’un hasta bakıcı olarak işe başlaması annesinin gönlünü biraz yumuşatır; ama asıl kırılma, Ferruh’un annesi için bir banka hesabı açıp Refik’in verdiği çekin çoğunu oraya yatırmasıyla yaşanır.

O sahne, Ferruh’un “serseri çocuk” imajından “yuvayı kollayan bir evlat” hâline evrildiğinin sükûtlu göstergesiydi.

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz'a Karşı

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Uyarlamadan Ziyade, Yeniden Doğuş

Uyarlama diyerek geçilecek bir iş değil bu. “Yan Yana”, kültür farkını sadece senaryo üzerinden değil, ruh üzerinden taşıyor. Roman kökenli Ferruh karakteri, sosyolojik olarak yerli yapıya daha oturan bir katman sunuyor. Zengin-yoksul çatışmasından çok, geçmiş-gelecek uyumuna odaklanıyor.

Ve belki de en güzeli, bu filmi izledikten sonra “bizim de böyle kaliteli işlerimiz var” diyebiliyor olmak. Sanatla haşır neşir olanlar için bir ziyafet; dostluk, müzik ve hayatın kırılganlığına temas etmek isteyenler içinse bir şifa bu film.

Refik’in Dünyasında Sanatla Yan Yana

Filmin mekân tercihleri, sinema dili kadar karakter derinliğine de hizmet ediyor. Refik’in (Haluk Bilginer) evi, hem duygusal hem entelektüel anlamda onun iç dünyasını tamamlıyor. Duvarlarda kitaplar, klasik plaklar, loş ışıklar… Ve tabii dikkatli bir gözden kaçmayacak o anlamlı detay: Refik Fersan’ın bestesi olan Hicaz Peşrevinin notalarının çerçevelenmiş hâli. Bu, Refik’in yalnızca hayata değil, musikiye de nasıl titizlikle yaklaştığının bir göstergesi. Türk sanat müziğiyle bu kadar rafine bir temas kuran bir karakteri izlemek, özellikle bu müziği seven izleyiciler için büyük bir lütuf.

Refik’in sanatla olan bu derin ilişkisi, onun yalnızlığını da anlamlandırıyor. Sessizlikten şikâyetçi olmayan, aksine onunla dostluk kurmuş bir adam. Müziğin içindeki durağanlık, onun yaşamına da sinmiş. Ama bu durağanlık sıkıcılık değil; bilgelikle yoğrulmuş bir sükûnet.

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz'a Karşı

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Uyarlamanın Yerli Yorumu

Yan Yana, 2011 yapımı Fransız filmi Intouchables’tan esinlenilerek kurgulanmış. Orijinal film, boynundan aşağısı felçli zengin bir adam ile ona bakıcılık yapan banliyö kökenli bir gencin sıra dışı dostluğunu ele alırken, mizahı ve ritmi daha yüksek bir anlatı sunuyordu. Yan Yana ise bu temel ilişkiden ilham alıp Türk toplumuna, kültürüne ve duygusuna uygun yepyeni bir yol açıyor. Fransız versiyonda bolca yer bulan dinamik komedi sahneleri, burada yerini hüzünlü sessizliklere, bastırılmış hayallere ve geçmişle hesaplaşmalara bırakıyor.

Bu yerelleştirme başarısının altında, senaryo tarafında da imzası olan Feyyaz Yiğit’in ciddi katkısı bulunuyor. Ferruh karakteri, hayatla barışmaya çalışan, sevgiyi hep yanlış yerlerde aramış ama hâlâ içindeki iyiliği yitirmemiş bir adam olarak çiziliyor. Haluk Bilginer’in hayat verdiği Refik ise, varlıklı geçmişine ve entelektüel birikimine rağmen yalnızlaşmış, tekerlekli sandalyeye mahkûm bir karakter. İkili arasındaki ilişki, eğlenceli atışmaların ötesinde, bir tür yarı baba-oğul, yarı dostluk hattında gelişiyor ve film boyunca giderek derinleşiyor.

Yan Yana; Intouchables’ın ritmik komedisini alıp onu daha içli, daha ağırbaşlı ama bir o kadar da anlamlı bir duygusal yolculuğa dönüştürüyor. Bu da filmi sıradan bir uyarlama olmaktan çıkarıp kendine özgü yerli bir anlatıya dönüştürüyor.

Filmde geçen bazı mizahi anlar, Feyyaz’ın elinden çıktığı için tanıdık geliyor ama bu tanıdıklık rahatsız etmiyor; bilakis hikâyeye sevimli bir tat katıyor. Özellikle beden değişiminden sonra gelen “gerçeklik krizleri”, Türk aile yapısının çatışmaları üzerinden işlendiğinde hem düşündürüyor hem de tebessüm ettiriyor.

Ruhla Beden Arasında Bir Köprü

“Yan Yana”, sahiciliğiyle öne çıkan, hem güldüren hem de kalbe dokunan bir film. Karakterlerin sahici çatışmaları, dramatik yapının başarılı akışı ve tabii ki Haluk Bilginer’in ekranı domine eden varlığı… Tüm bu unsurlar bir araya gelince, sıradan bir uyarlama olmaktan çok uzaklaşıyor. Film, izleyiciye hem kendini hem ilişkilerini sorgulatırken, günümüz sinemasında nadiren rastlanan o “denge” duygusunu taşıyor: ne fazla gürültülü ne fazla içe kapanık… tam kararında.

Soyut Dışavurumcu Bir Dostluğun Anatomisi Veyahut Yan Yana: Sanatın ve Dostluğun Kıyısında, Boğaz’a Karşı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...