Resident Evil: Biohazard: Hikâyeye Farklı Bir Bakış
Resident Evil, hem oyunlarıyla hem de film serisi ile halihazırda 25 yıldır hayatımızda. Eminim herkes en az bir oyunu oynamış ya da bir filmini izlemiştir. Bunun yanında Netflix’in isim hakkını işletme hakkını almasıyla pek çok animasyon dizisi ve filmi de gördük. Racoon City sefiri Leon’u oynamanın yanında bir de izlemek bize iyi gelmişti.
Netflix yeni dizisi Resident Evil: Biohazard dizisi ile zincire bir halka daha ekledi. Bunun yanında Leon, Alice, Claire gibi sevilen karakterlerin yanına bir karakter daha eklendi: Jade Wesker. Evet bizim psikopat ajanımız Albert Wesker’la bir bağlantısı var: Kızı Albert. Wesker’a Lance Reddick hayat verirken genç Jade’i Tamara Smart, Jade’in kardeşi Billie’yi ise Siena Agudong canlandırıyor. Dizinin hikayesi gereği 2036’de geçen bölümlerde ise Jade’e Ella Balinska hayat veriyor. 8 bölümden oluşan dizinin her bölümü 45-60 dakika aralığında.
Dizi bizim alışık olmadığımız bir zaman diliminde geçiyor. Bütün olayların üzerinden çok zaman geçmiş Alice’in Umbrella Şirketi’ni yerle bir etmesinden çok sonra Umbrella kefaretini ödüyor ve ilaç şirketi olarak karşımıza çıkıyor. Bunun yanında bütün olayların ilk başladığı yer olan Racoon City, Umbrella himayesinde yeniden kurulmuş ve 2022 yılının bütün teknolojik imkanlarının en üst düzeyde kullanıldığı dünyanın en yaşanılası şehri seçilmiş huzur dolu bir şehir. Fakat karakterimiz Jade ve kardeşi Billie, babaları Albert Wesker ile taşındıktan sonra işler ufak ufak sarpa sarıyor ve biz virüsün tekrar yükselişini izliyoruz.
Albert Wesker’a burada biraz değinmem lazım. Film serisinde daha önce şahit olduğumuz gibi Albert Wesker tekrar tekrar başka bedenlerde karşımıza çıkabiliyor. Dizide aile babası olarak gördüğümüz Wesker, Umbrella’da bilim insanı olarak çalışıyor ama psikopatlık yeteneklerini hala koruyor diyebiliriz. Umbrella CEO’su bütün T-Virüsünü yayan hırslı CEO’muzun kızı. Kamuoyunda tatlı bir ilaç şirketi imajı çizseler de kızı da babası gibi kapalı kapılar ardında babasını aratmıyor.
Dizi aslında iki zaman diliminde atlamalı olarak karşımıza çıkıyor. 2022 yılında geçen dilimlerde Jade ve Billie’nin küçüklüğünü ve ilk virüsten sonra dünyanın nasıl toparlandığını ve daha sonra tekrar nasıl her şeyin kontrolden çıktığını izliyoruz. Bunun yanında dünyanın sonunun ikinci kez gelmesinin üzerinden 14 yıl geçmesiyle 2036’da dünyanın ne hale geldiğini ve kahramınımız Jade’in bir yandan virüsle bir yandan da Umbrella şirketi ile kişisel bir hale gelecek olan savaşını izliyoruz. Jade, virüse yakından tanık oluyor ve incelerken uzmanlığını konuşturuyor. Başrolümüz aslında alışılmışın aksine kafalarına kurşun sıkıp kurtulmaktan çok onları bir şekilde virüsü kontrol altına alabileceğini düşünüyor. İlerleyen bölümlerde Jade’in bu çabasının nedenini anlıyoruz. Dizi sürekli filmlere ve oyunlara ufak göndermelerde bulunuyor ki bu da bize aslında hikâyenin oradan bu zamana kadar nasıl geliştiğini daha rahat anlatıyor.
Hikâyede 2022 yılında virüsü kapan birinin günden güne nasıl değiştiğini ve kontrolünü nasıl kaybettiğini görüyoruz. Bu filmlerde hiç şahit olduğumuz bir durum değil, bu da ilgimizi çekiyor. Dönüşümün her adımına ilk elden şahit oluyoruz hem de adım adım. 2036 yılında Resident Evil evreninin yine daha önce filmlerde ya da oyunlarda görmediğimiz bir tarafına daha yakından şahit oluyoruz. Filmlerde ve oyunlarda her zaman biz Umbrella ve virüse kafa tutan, onlarla mücadele edenlere şahit olduk. Fakat dizide Jade’in aksine Umbrella’ya boyun eğen ve virüsü kabullenen insanların dünyanın sonunda nasıl yaşamaya, günlük hayatlarını nasıl idare ettiklerine de şahit oluyoruz. Bu da bütün Resident Evil evrenine başka bir açıdan bakmamızı sağlıyor.
Birazda hikâyeden çok yapımın temel taşlarına değinecek olursak eğer dizinin temposu çok fazla yavaş hem de çok fazla. Aksiyon sahnelerinde bile alışık olduğumuz Resident Evil yapımlarından çok farklı ve yavaş bir temposu var ve bu tempo sizi yer yer çok sıkıyor. Size tavsiyem dizide havalı gözüken hiç bir karakteri Alice ya da Leon ile kıyaslamayın biraz üzülebilirsiniz. Bunun en büyük sebebi yukarıda belirttiğim gibi Alice ve Leon gibi karakterlerden farklı olarak Jade’in başka bir motivasyona sahip olması. Jade ilgi çekici bir karakter olsa da neredeyse her aksiyon sekansından ya şansla ya da tesadüflerle kurtuluyor. Senaristler ve sahne direktörleri biraz kolaya kaçmış gibi hissettiriyor. Bunun yanında hem 2022 model hem 2036 model Jade’in verdiği kararların büyük çoğunluğu saçma ve anlamsız. “Burada şimdi bu mu yapılır?” demekten kendinizi alamıyorsunuz. Bu noktada yine senaristin kestirme yoldan gittiğini görebiliriz. Jade’i biraz olsun sevmemin tek sebebi kararlı ve iradeli bir karakter ama insan. Yani dayak yiyor, korkuyor ve kaçıyor.
Dizide sizi izlemeye devam ettiren en büyük etken mükemmel merak unsuru. 25 yıllık seri bize kaliteli aksiyon sahneleri gösterse de en nihayetinde aslında bir yandan da gerilim unsurlarına sahipti. Resident Evil: Biohazard bize daha gerilim sunuyor bunu en baştan isminden de anlayabilirsiniz. Oyunlarda da “Biohazard” etiketi taşıyanlar her zaman aksiyondan çok bize gerilimi vadetmiştir. Dizi de aynı şeyleri vadediyor. Bunun yanında yapım ilerledikçe bize her zaman “Ee şimdi ne olacak?” sorusunu sorduruyor. “2022’de işler nasıl sarpa sardı, 2036’da Jade nasıl hayatta kalacak, Albert Wesker, Billie Wesker 2036’da nerede?” gibi sorular size her zaman izleme motivasyonu sağlıyor.
Hikâye beni ne kadar kendine çekse de yapım özellikle filmleri sevenler için biraz düşük bütçeli gibi duruyor. Bunun biraz da etkisi özellikle yapımın 2022 tarafındaki oyunculuklar biraz yetersiz ve sönük kalıyor. CGI kimi yerlerde güzel kullanılsa da bazı sahnelerde kaydığını görebiliyoruz. Bu, benim bazen canımı sıkan etkenlerden olsa da hikayenin merak unsuru beni devam etmeye teşvik edebildi.
Kamera çekimleri beğendiğim bir başka unsur. Çatışma sahnelerinde kamera odaklanmıyor; aksiyonun geçtiği mekanın etrafında neredeyse rastgele dönüyor bu da ortamın karmaşasını bize hissettiriyor. Bunun yanında gerilim sahnelerinde oyunlarda daha sık gördüğümüz FP modu(Kişinin gözünden) kamera kullanılıyor. Böylece kişinin içinde bulunduğu durumu, kalp atış hızını, jestlerini daha yakından tecrübe ediyoruz.
Müziklere değinecek olursak gerilim sahnelerinde kullanılan fon müzikleri yüksek ve keskin benim en beğendiğim nokta olan merak unsuruna büyük hizmet ediyor. Ayrıca konuşma sekansları arasında kullanılan telifli müziklerde size hem o anı hem de o andan sonra olacakları haber veriyor. Örnek vermek gerekirse bir karakterin başka bir karakteri yatıştırmak için söylediği bir yalanın ardından “Beautiful Liar(Güzel yalancı)” isimli şarkı çalıyor, yalnız ve çaresiz durumda kalan Jade için “Lonely Girl(Yalnız kız)” şarkıları arka fonda çalıyor bu da bana iyi bir his verdi.
Sonuç olarak toparlayacak olursak Resident Evil: Biohazard bütün hikayeye yeni bir açıdan bakan, sunumu ve oyunculukları vasat olsa da sizi her daim merak ettirebilen bir yapım. Ayrıca bana kalırsa dizi Resident Evil evreninin yeni hikayelerinin başlangıç yapımı eski ile yeni arasından bir köprü. Yani ikinci dünyanın sonunun devamını bence bekleyebiliriz.
Resident Evil: Biohazard: Hikâyeye Farklı Bir Bakış