Midsommar: Kanlı Dokuz
2018’de çıkan “Hereditary” isimli korku filminin yönetmeni Ari Aster ’in “Midsommar” filmi 2019’a damga vurdu. Midsommar diğer korku filmlerinden kendini ayırarak ayinleri, kurbanları ve büyüleri korku evrenine dahil etti. Folk korku filmi türündeki Midsommar 92. Oscar ödüllerine adaylık alamadı ve bu sinemaseverler tarafından büyük bir eleştiriyle karşılandı. Özellikle başrol oyuncusu Florence Pugh’un çok iyi bir performans sergilediği halde “En İyi Kadın Oscar Ödülü” kategorisine dahil edilmemesi büyük tepki topladı. Peki şuan MUBI üzerinden izleyebileceğiniz Midsommar’ı bu kadar sevdiren nedir? Gelin beraber bakalım.
Florence Pugh’un can verdiği karakter Dani yoğun anksiyete yaşayan bununla mücadele etmeye çalışan biri. Dani’nin sevgilisi Christian Dani’nin anksiyete ataklarını fazla ciddiye almıyor ve Dani ’ye karşı kötü davranıyor. Dani felaket bir trajedi sonrası ailesinin tüm bireylerini kaybediyor. Sevdiği herkesi kaybeden Dani’nin hayatında bir tek Christian kalıyor. Christian’ın ona kötü ve ilgisiz davrandığının farkında olsa da onu kendinden uzaklaştırmak istemiyor. Christian’ın dört erkekten oluşan bir arkadaş grubu var. Arkadaşlarından Pelle’nin yaşadığı İsveç’e tatil yapmayı planlarken bu plana Dani de dahil oluyor. Aslında buraya kadar konunun girişi. Buradan sonrası filmin asıl teması ve konusu oluyor. Bu “tatil” diye gittikleri yer pek sandıkları gibi çıkmıyor. Bir pagan grubunun yanına gittikleri tatilde bu grubun ayinlerine, kurbanlarına ve mide bulandırıcı geleneklerine şahit oluyorlar.
Yaşanan olaylara girmeden önce karakter tahlili yapmakta fayda var. Dani anksiyete sahibi olmasının dışında ailesini kaybettiğinden beri yoğun bir depresyonla mücadele ediyor. Bu yüzden bu tatilin ona iyi geleceğini düşünüyor. Sevgilisi Christian ilgisiz, aldatmaya meyilli ve bencil birisi. Sadece kendisini düşünüyor. Filmin başından itibaren arkadaşlarının Christian’ı Dani ile ayrılmaya zorladığını görüyoruz. Özellikle Mark, Dani hakkında çok ağır konuşuyor ve Christian buna gülerek cevap veriyor. Pelle ise Dani’nin kaybından sonra ona en sıcak davranan insan. Pelle de ailesini kaybetmiş bu Dani’nin de kendisini Pelle’ye yakın hissetmesini sağlıyor. Diğer karakterimiz ise Josh. Josh bu tatili aynı zamanda bitirmek istediği tez için değerlendirmek istiyor. Diğerlerine göre daha sessiz sakin bir karakter. Film karakter tahlilini iyi yapıyor ve karakterler hakkında kafamızda soru işareti kalmamasını sağlıyor. Bu yüzden filmin en başından beri karakterleri iyi tanıdığımızı düşünüyoruz. Özellikle Dani’nin hikayesine hakim bir şekilde filme başlıyoruz.
Gittikleri İsveç seyahatinde ilk gördüğümüz yemyeşil dağların ortasında çiçek tacı takmış, beyaz giysili insanlar. Şahsen beni ürkütse de beyaz rengi “masumiyeti, saflığı ve adaleti” temsil ettiği için saf ve güzel bir görüntü oluyor. Görüntü yönetmenliği açısından da film puan kazanıyor. Grubumuzu karşılayan insanlar oldukça samimi davranıyorlar. Herkesin gözünün üstlerinde olması özellikle Dani’yi çok ürküyor ancak Pelle yabancı olmalarından kaynaklı olduğunu söyleyerek Dani’yi sakinleştiriyor. Mekan tahliline ise ilk olarak herkesin beraber uyuduğu evden başlayabiliriz. Bu evin duvarlarında belirli semboller ve yazılar var. Herkes yan yana yatıyor ve iki katlı. Bu ahşap evin rengi kahverengi ve duvarlardaki işaretler beyaz/gri. Sembollerinden bazıları mitolojideki ayin, kurban figürlerini temsil ederken bazıları da bağlama büyüsü gibi büyüleri temsil ediyor. Yemek yeme alanı ise dışarıda kocaman bir masa daha sonra da pek çok kez göreceğimiz bir şekilde tasarlanmış ve herkes aynı anda hep birlikte yemek yiyor. Yemek yapılan bir kulübe de mevcut ilerleyen sahnelerde boş bir ahşap ev daha görüyoruz. Bunun dışında filmin başından itibaren merak ettiğimiz sarı bir çadır var. Bu çadır tüm o renklerin içinde parlaklığı ile aşırı dikkat çekiyor. Filmin sanat yönetmenleri Nille Svensson ve Eszter Takács harika bir iş çıkartmış.
Filmin karakter analizi, mekanları ve senaryonun işleyişi muazzam. İzleyiciyi filme kitliyor ve bir saniye olsun telefona bakma isteği uyandırmıyor. Filmdeki müziklere ise değinmeden olmaz. Filmin müziklerini Haxan Cloak (Bobby Krlic) besteliyor. Sahnelere uyumlu, görselliği süsleyen müzikleriyle filmin daha da içine çekiyor. Film bence pek çok konuda rahatsız edici. Müzikler de rahatsız ediciliği arttırıyor. Müzikler dışında büyü sahneleri, ayinler ve gelenekler kimi zaman mide bulandırıyor kimi zaman da geriyor. Filmde çoğu şey tahmin edilse de doğru çıkarken olan süreçte yaşananlar şaşırtmaya devam ediyor. Ari Aster “Midsommar” ile korku filmlerine kesinlikle şahane bir imza bırakıyor. Filmi izlerken hep beraber ağlıyor, gülüyor, çığlık atıyoruz.
“We’re going to stand until it’s right to sit.”
Midsommar: Kanlı Dokuz