Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Madam Claude: Bir Kadının Saltanatı (İnceleme)

Madam Claude: Bir Kadının Saltanatı (İnceleme)

Yazar: Hatice Gökgül

Madam Claude: Bir Kadının Saltanatı (İnceleme)

Netflix’in yeni yapımı Madame Claude Netflix Fransa yapımı, biyografi türünde bir film. 2 Nisanda yayına giren film, oyuncu kadrosunda 2011 yapımı Poliss filminde Chrys rolüyle yardımcı rolde En İyi Kadın Oyuncu dalında Cesar Ödülü’ne aday gösterilen Karole Rocher, Garance Marillier, Roschdy Zem ve Pierre Deladonchamps bulunuyor. 1960’larda genelev patroniçesi Madame Claude’nin hayatını konu alan film dönemin Fransa’sına ve seks işçisi kadınların hayatlarına bakış açısı sunuyor.

Filmin bir biyografi olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle ilk olarak hayatı konu alınan genelev patroniçesinin gerçek hayatından bahsetmek isterim. ‘’İnsanların hayatta para ödeyeceği iki şey vardır: yemek ve seks. Ben yemek yapmakta iyi değildim.’’ sözüyle hatırlanan ve Madame Claude adıyla tanınan Fernande Grudet 1923 yılında Fransa’nın Angers şehrinde doğdu. Hayata rahibelerle başlayan Fernande, sonrasında tam tersi yönde bir hayata adım attı. Fransa ve Almanya arasında sıkıntıların yaşandığı dönemde gizli ajanlık yaptıktan sonra ona asıl şöhretini getirecek fuhuş ağını kurdu. Filmde bu işe girme sebebini şu sözlerle belirtiyor: ‘’ Erkeklerin biz kadınları bir orospu gibi gördüğünü erken yaşta fark ettim. Ben de orospuların patroniçesi olmaya karar verdim.’’ Bu işe girmesiyle Madame Claude takma adını kullanmaya başladı. İşinde ilerleyen Claude’nin ününün birçok ülkede bilindiği hatta ünlü müşterileri olduğu sır değildir. William Stadiem tarafından yazılan biyografisi sayesinde sunduğu hizmetten yararlanan Marlon Brando, Kaddafi hatta John Kennedy gibi isimler olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca William, Kennedy hakkında kitabında, Claude’dan karısı Jackie Kennedy’ye benzeyen ama daha seksi olan bir kız istediğini de yazmıştır. Claude’un 15 yıllık rahat ve patroniçe olarak yaşadığı dönemde 500’den fazla seks işçisi olduğu iddia ediliyor. Claude işinde yükselmekte iken Sidonie adlı bir kız işe giriyor. Kültürlü, eğitimli ve varlıklı bir aileden gelen bu kız sosyal zekası ve iradesi sayesinde işleri hızlıca kavrıyor ve Fernande’nin her önemli işinde ilk aradığı ve işlerini paylaştığı birine dönüşüyor. Taa ki nefret ettiği babası ona bir hayat alanı tanımak istemediği için polisle işbirliği yaparak Claude’nin başını vergiyle belaya sokana kadar…

Filmi değerlendirmeye gelince, Karole Rocher’i bu rolde bayılarak izledim. Güzelliğinin yanında izleyiciye verdiği hissiyatı bu role çok yakıştırdım. Filmde Fernade’nin amcası tarafından küçük yaşta tecavüze uğradığı bahsi geçiyor. Aslında tipik bir ‘’travma sonrası güçlü görünen zırhını giymiş yalnız bireyi izliyoruz. Karole’ü bu rolde gerçek hissetmemin sebebinin filmdeki anaç duygunun gerçek hayatı ile bağdaşması olduğunu düşünüyorum. Çünkü Karole, 19 yaşındayken, ailesi tarafından ihmal edilen Thierno adında 7 yaşında bir çocukla tanışıp onu yanına alarak ve kendi oğlu gibi büyütmüş. Filmde işlerin Sidonie adlı, varlıklı bir babanın kızının işe girmesiyle mükemmelleştiğini ama babanın nefreti nedeniyle Claude’un vergi borcu ağına yakalanması sonucunda saltanatının bittiğini görüyoruz. Ayrıca kızın babası tarafından 7 yaşında tecavüze uğradığını ve bu nedenle hayatını seks işçiliğine adamak istemesini izliyoruz. Babası hakkında suç duyurusunda bulunmaya cesaret ettiğinde ise karşısına çıkan erkek kaynaklı engeller üzerinden verilen mesaj da, hala bu konuda bir adım bile öteye gidemediğimizi gözler önüne seriyor. Film genelev patroniçesini konu aldığından elbette ki içerikte bol bol seks görüyoruz. Dönemin kadın yaşantısından da izler taşıdığı için daha feminen, erkek odaklı yaşayan kadınlarla karşılaşıyoruz. Yayınlanalı birkaç gün olmasına rağmen ülkemizde top 10 listesine girmesine içeriği sebebiyle hiç şaşırmıyorum.

Teknik açıdan değerlendirildiğinde film müziklerini sevdim. Bazen müzikler sahneleri arkada bırakır ve bu izleyiciye duygunun yanlış aktarılmasına sebep olur. Filmde bununla karşılaşmıyoruz. Paris’te çekildiği için daha fazla dış mekan görme isteğimi bastıramıyordum açıkçası ama filmin dönem filmi olması belli ki buna elverişli değildi. Sönük renk paletiyle bizlere gösterilen filmde nostaljik hava hissettirilmek istenmiş. Ama film içeriğinde sevmediğim bir plan kullanılmış. Ben buna sıkıştırma akışı diyorum kendi içimde. Öncelikle yavaş bir tempoda başlayan film, olayları geniş hatlarıyla ele alır. Ancak ilerledikçe olaylar kısalır, İnsanların ve durumların önemi, duygular azalır ve tempo hızlanır. Başladığında aldığınız o zevki sona doğru kaybedersiniz. Gerçi bu öznel bir değerlendirme. Elbette ki bu akışı sevenler de olabilir. Senaryosunu da düşündüğümde bu film benim için 6/10.

Madam Claude: Bir Kadının Saltanatı (İnceleme)

Hatice Gökgül’ün Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...