Anasayfa Köşe YazılarıGüle Güle Gibi

Güle Güle Gibi

Yazar: Canberk Kaçar
Güle Güle Gibi

GÜLE GÜLE “GİBİ” DEĞİL,
GÜLE GÜLE GİBİ!

Bu veda yazısı, fonda Barış Manço’nun “Gibi Gibi” şarkısı çalarken; biraz hüzün, biraz burukluk ve biraz da tebessümle kaleme alınmıştır.

“Yüzüme karşı ‘Git’ diyorsun ama
Sanki gözlerin ‘Kal’ der gibi gibi.”

Bir “Gibi” hayranı olarak bu veda yazısını yazarken içimde garip bir melankoli ve aynı anda kahkaha ile karışık bir hüzün taşıyorum. Sanki bir yanım ağlarken diğer yanım, Yılmaz’ın “Abi şimdi bu ciddiye alınacak bir şey mi?” bakışıyla beni susturuyor gibi ama ne yapalım, “Gibi” gibi bir fenomen, onca yılın ardından 6. sezonun 13. bölümüyle ekranlara veda ediyorsa; bu vedaya layık bir selam duruşu da şart olur.

Şimdi kim derdi ki üç aşağı beş yukarı günlük hayatta rastlayabileceğimiz absürtlükleri bu kadar demlenmiş bir mizahla sunan bir dizi, koskoca bir sosyokültürel fenomene dönüşecek? Gibi, adını tam da bu yüzden aldı belki de: “Bir şeye benziyor gibi ama aslında hiçbir şeye benzemiyor gibi.” İşte bu “gibi”lik hali, bu yapımın belki de en büyük gücüydü. Kendi jargonunu yarattı, kendi dünyasını kurdu ve bizi o dünyaya paçalarımıza yapışarak çekip aldı.

Feyyaz Yiğit, Kıvanç Kılınç ve Ahmet Kürşat Öçalan… Bu üçlüyü yan yana düşününce bile bir tebessüm beliriyor yüzümüzde. Yılmaz’ın o “anlatılmaz yaşanır” halleri, İlkkan’ın bitmek tükenmek bilmeyen fevkalade “naifliği” ve Ersoy’un “Çare mi lan bu şimdi?” diye sorgulamamıza neden olan mantığı… Her bir karakter kendi içinde ayrı bir komedi evreniydi. Onların diyalogları o kadar özgündü ki, sokakta yürürken bir anda “Aboo!” veya “Kafamdaki şeyin kafasındaki şey mi?” diye kendinizi buluveriyordunuz. Bu, dizinin gündelik dile ve sosyal yaşantımıza ne kadar sızdığının en büyük kanıtıydı.

Güle Güle Gibi

Güle Güle Gibi

Gibi, bizi sadece güldürmedi; aynı zamanda düşündürdü de. Türk insanının iki yüzlülüklerini, küçük hesaplarını, anlamsız takıntılarını ve saçma sapan iddialaşmalarını öyle ince bir mizah süzgecinden geçirdi ki, gülerken kendi hallerimize hayret ettik. Bazen bir sahneye bakıp “Ya bu biziz!” dediğimiz oldu, bazen de “Yine mi ya?” diye kafamızı salladık. İşte bu noktada Gibi’nin sıradan bir komedi dizisinin ötesine geçtiğini rahatlıkla  söyleyebiliriz.

Toplumdaki statüko takıntısını, “el âlem ne der” sendromunu, anlamsız rekabeti ve bazen ufacık bir olayı ne kadar büyütüp içinden çıkılmaz hâle getirdiğimizi, Gibi kadar iyi anlatan başka bir yapım izlemedim. Her bölüm sanki bir sosyoloğun kamera kaydıydı; sadece daha komik ve daha az akademik. Bu absürtlüklerin içinde aslında kendi gerçekliğimizin de bozulmuş bir yansımasını görüyorduk. Gülerken yanaklarımızın kızardığı, “Ulan hakikaten ya!” dediğimiz anlar, Gibi’nin sosyokültürel katkılarının ta kendisiydi.

Şimdi ne olacak? Cuma akşamları çayımızı demlik, kahkahalarımızı gürül gürül hazırladığımız o anlar bir “gibi” hayalden ibaret mi kalacak? Yılmaz’ın “Tamam abi, sen haklısın” deyip aslında hiçbir şeyi kabul etmediği; İlkkan’ın “Şimdi ben bunu nasıl açıklayacağım?” diye çaresizce düşündüğü; Ersoy’un ise “Olur mu öyle şey ya?” diye isyan ettiği sahneler bir daha yaşanmayacak mı?

Güle Güle Gibi

Güle Güle Gibi

Boğazımda bir yumruyla ama bir yandan da kahkahalarla hatırladığım o anılarla yazıyorum bu satırları. Tıpkı hayat gibiydi Gibi; bazen ağlatırken güldürdü, bazen güldürürken bir anda “Ne oluyor lan?!” dedirtti. O, ekranlarımıza gelmiş geçmiş en özgün, en cesur ve en “Gibi” diziydi. Belki de bu bir son değildir. Belki ileride bir gün, “Ya şimdi bu bitiş gibi miydi, değil miydi?” diye tartışıp dururuz. Tıpkı Yılmaz ve İlkkan’ın bir konuyu günlerce uzatıp da çözüme kavuşturamadığı gibi…

Şimdilik bu veda yazısıyla sana elveda diyorum sevgili Gibi. İyi ki hayatımıza girdin, iyi ki bize bu kadar gürültülü kahkahalar ve sessiz düşünceler bıraktın. Eminim ki seni her özlediğimizde, o en absürt sahnelerden birini açıp bir kez daha gülümseyeceğiz. Çünkü sen bitmiş olsan bile bizde bıraktığın etkiyle hep “gibi” kalacaksın.

Peki şimdi biz ne izleyeceğiz? Bıraktığı bu boşluk nasıl dolacak? Ya da belki de dolmaması gerekiyordur, tıpkı bazı mükemmel anların hafızalarımızda sonsuza dek eşsiz kalması gerektiği gibi.

Ben de bilmiyorum arkadaşlar, ben de bilmiyorum…

Güle Güle Gibi

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...