Drive My Car: Sorulamamış Soruya Verilmemiş Cevap
Haruki Murakami’nin ‘’Kadınsız Erkekler’’ isimli kitabından 34 sayfalık bir öykü olan Drive My Car, ismini bir Beatles şarkısı olan ‘’Şoförüm olabilirsin’’ parçasından alır. Film, eşi Oda Kafuku’nun beklenmedik ölümü ve sorulamamış sorusuna verilmemiş cevapla hayatına devam etmeye çalışan tiyatro yönetmeni ve oyuncu Yusuke Kafuku’nun bu içsel travmasını, başka kayıplar yaşamış karakterlerle etkileşimini anlatıyor. Tabii bu filmin en aza indirgenmiş bir özeti çünkü 3 saat süren bu film sessizliğine rağmen çok fazla şey anlatıyor.
Filmin yönetmeni Ryusuke Hamaguchi direkt olarak öyküyü bize sunmuyor çünkü kitaptaki öyküde Kafuku’nun eşi çoktan ölmüştür, araba kırmızı değil sarı renktir ve eşinin onu aldattığı Takatsuki, filmdeki gibi genç değil aslında orta yaşlı çekici bir adamdır. Öykünün kendisi oldukça detaydan uzak ve karakterlere ait hiçbir şey açıklamaz; yönetmenimiz burada yeteneğini konuşturup ‘’Drive My Car’’ öyküsünden katman katman anlamlar çıkartmış, öyküdeki karakterlere yeniden bir hayat vermiş, kendi duygularıyla incelikle yorumlamış ve yine Murakami’nin aynı kitabından olan farklı iki öykü ile harmanlamış: ‘’Scheherazade’’ ve ‘’Kino’’.
Uyarlanan öykülerin ve Ryusuke’nin kendi yorumunun yanında filmde iki tane tiyatro oyunu görmekteyiz, bu oyunlar içerikleri bakımından filmde ayrı bir öneme sahipler. Filmin ilk saatinde Samuel Beckett tarafından yazılan ‘’Godot’yu Beklemek’’ oyunundan bir kesit görüyoruz; Kafuku ve oyun arkadaşı kendilerini asıp intihar etmeyi planlayan iki karakteri canlandırıyor, bu intihar Godot gelirse gerçekleşmeyecek fakat Godot nedir, kimdir bunu bilmiyoruz çünkü o anlamını ve şeklini karşıdaki insana göre kazanır. Bu yüzden Godot bazısına göre bir Tanrı, bazısına göre aşktır, yani gündelik hayatta bu rutine katlanıp bizim yarına çıkmamızı sağlayan, gerçekleşmesini umut ettiğimiz herhangi bir şeydir. ‘’Drive My Car’’ öyküsü kendi içinde Anton Chekhov tarafından yazılmış ‘’Vanya Dayı’’ oyununa çok kısa değinse de, Ryusuke bu oyunu filminin merkezi yapıyor çünkü hem film hem de oyun kendi çözülmemiş trajedileri ve mutsuzluklarıyla hayatlarına devam eden karakterleri konu alır.
Her ne kadar filmi oluşturan malzemeler birçok şeyden oluşuyor olsa da aslında içeriklerin hepsi aynı noktalara değiniyor: kelimelerin, sözlü dilin bile insanın kendisini, çektiği acıyı ifade etmede yetersiz kalması ve aynı dili konuştuğumuz sevdiklerimizi dahi anlamanın bazı durumlarda imkansız olması, kendini sözsel ifade etme zorluğunun kişide dışsal eylemlerle yansıtılması, yüzleşme ve kabullenmenin getireceği yıkımdan kaçma, varoluş acısının her bireyde farklı deneyimlerle edinilmesi. Yani ‘’Drive My Car’’ filmi ‘var olmak, varoluş’ dediğimiz felsefe kavramını çözülmemiş bir trajedi olarak sunuyor.
İlk olarak filmde ‘aldatma, sadakatsizlik’ üstüne sahneler görüyoruz. Eşinin kendisine olan sevgisinden son derece emin olan Yusuke Kafuku, hayatı boyunca asla nedenini öğrenemeyeceği bir sahneye şahit olur; eşinin kendi evlerinde başka bir adamla sevişmesi. Fakat Kafuku, düşmüş bir kahramandır, filmlerde bu tarz karakterler yaşadığı içsel çatışmadan kendisini kurtarmak için kaçınılmaz yıkımına neden olacak karanlık yolu seçerler, zaten Kafuku’nun trajedisi de aslında eşinin ona olan sadakatsizliğinden değil, Kafuku’nun sırf Oto’yu kaybetmekten korktuğu için bu gerçeği bildiğini saklamasından doğar. Fakat kendini kurtarma arzusu, ölümünü hızlandırır; ani bir beyin kanaması ile eşini ve eşiyle beraber içini kemiren soruların cevaplarını kaybeder. Kafuku asla aldattığı için eşi Oto’yu suçlamaz, aksine Oto daha yaşarken onun içindeki önemli bir parçayı asla anlamadığı için kendisine kızar. Oto’nun eşini çok sevmesine rağmen başka erkeklerle yatması, bu filmde ‘şevkine yenik düşme, ahlak ve etiğin çiğnenmesi, idin hayvansal dürtülerinin ortaya çıkması’ ile alakalı değildir, işte bu yüzden ‘’Drive My Car’’ filmi aldatma dediğimiz şeye farklı bir bakış açısı sunuyor izleyiciye. Oto’nun eşini aldatması bir nevi onun eşine anlattığı ‘önceki hayatında taşemen balığı olan liseli kız’ hikayesinde gördüğümüz gibi bir haykırıştır. Liseli kız, sevdiği çocuğun evine gizlice girdiği gerçeğini başkasının öğreneceğini anladığı zaman paniklemek yerine büyük bir rahatlama duyar çünkü ancak bu yolla önceki hayatının döngüsü ve karmasından kurtulacaktır. Fakat hikayenin sonunda kız yakalanmaz, bunun üstüne gidip itiraf etmeye ve sorumluluklarını üstlenmeye karar verir. Oto’nun hikayesi, üstü kapalı bir itiraftı fakat Kafuku onu kaybetmekten korktuğu için asla Oto’ya onu aldattığını bildiğini söylemedi ve tıpkı liseli kızın itiraf edeceği gibi Oto da yaptıklarını itiraf edip, Kafuku ile konuşacaktı fakat Kafuku bunu anladığı için eve o gün bilerek geç gitti sonuç olarak tıpkı Sisifos’un taşımak zorunda olduğu taş gibi Kafuku da korkunç bir yükle hayatına devam etmek zorunda kaldı ve sadece Misaki’ye itiraf edebildiği içini kemiren o soruyla yüzleşti: Eğer erken gitmiş olsaydı Oto kurtulacak mıydı?
Görüş ve inançlar eyleme geçirilmediği sürece ölü kelimelerdir, bir hata yaptığımız zaman bunları suçlayamayız çünkü eyleme geçiren ve bu inançlara hayat veren kişinin kendisidir. Kafuku’nun kaçırdığı şey buydu, Oto’nun onu aldattığını biliyordu ama onunla yüzleşmek istemedi. Kafuku’nun yaptığı şey eylemsizlikten doğan bir eylemdi. Tıpkı ‘’Godot’yu Beklerken’’ oyunundaki bir diyalog gibi;
‘’Vladimir: Hiç terk ettim mi seni?’’
‘’Estragon: Gitmeme izin verdin.’’
Filmin bir diğer önemli karakteri ise Kafuku’nun şoförü Misaki Watari. Misaki, Kafuku’nun ölen kızıyla aynı senede doğmuş olan ve 18 yaşına kadar annesinin sözsel, fiziksel tacizine maruz kalmış 23 yaşında bir kız. Yönetmen Kafuku ve Misaki’nin ilişkisini baba-kız ve Sonya-Vanya Dayı ilişkisine dayandırarak ilerletiyor. İçine kapanık, durgun iki karakterin arabanın içinde hiç konuşmadan, sadece sessizlik ile kurdukları bağ ve güven duygusu, ilerleyen sahnelerde ikisinin de birbirlerine acılarını paylaşmalarıyla pekişir. Sessizlik filmin seyirciye sunduğu bir diğer şeydir. Japonya’nın etkileyici ve dingin doğal manzaraları da bu sessizliğe eşlik eder. Trafik içinde uzun saatler geçirilse de filmde trafiğin yoğun gürültüsünü duymayız, vapurdayken bile karanlık dalgaların boğucu gücü de filmin dingin sakinliği ile uyum içindedir, Misaki’nin annesinin altında kalıp hayatını yitirdiği enkaz olmuş evi ve bembeyaz karlarla kaplanmış bir köy görürüz fakat şimdiki zamanda bu sessizliği ve berraklığı bozacak bir heyelan ya da kar fırtınası görmeyiz. ‘’Drive My Car’’ filminde doğa da içindeki karakterler ile uyum içindedir; seyirci çöküş, fırtına zamanını görmez, içlerinde ne kadar acı çekseler de biz onları oldukça sakin görürüz. Kafuku’nun, Oto’yu başka bir adamla sevişirken gördüğü sahnede bile Kafuku oldukça donuk ve hissiz yüz ifadesi takınır, onun sakinliğine arkada çalan klasik bir müzik eşlik eder. Ryusuke’nin karakterleri çektikleri ıstırapları sözsel ya da yüz ifadeleri ile yansıtmaz, bu acıları önce içselleştirip bir eylem ile dışa vururlar. Buna uymayan tek karakter Koshi Takatsuki’dir; kaderinin ona verdiği imtihanlara isyan eder, kendi trajedisini daha içselleştiremediği için dışarıya bunu şiddet olarak yansıtır ve tıpkı polisler tarafından götürülmesi gibi kader tarafından kelepçelenir, travmasından tek iyileşemeyen o kalır.
Filmin odağındaki dört karakter de (Oto, Kafuku, Misaki, Takatsuki), Sisifos’un sonsuza kadar sırtında taşımak zorunda olduğu taş gibi, kendi trajedilerinin ağırlıkları altında ezilip gündelik hayatlarına devam etti. Hepsi travmalarını farklı şekilde dışsallaştırdı ve farklı şekilde bu cehennem gibi olan gerçeklikte kendilerine bir savunma mekanizması oluşturdular; Oto’nun başka adamlarla sevişmesi, Kafuku’nun içinde güvende hissettiği ettiği kırmızı arabası, Misaki’nin araba sürme sevgisi, Takutsuki’nin günlük ilişkiler yaşayıp kendisini alkole vermesi, Misaki’nin annesinin kendisine Sachi adında 8 yaşında bir kişilik yaratması gibi her karakter hayat denilen denizde çırpınıyor ama hepsinin kendini kurtarma yöntemleri farklı.
Filmde, abartılı oyunculuklar, flashback ve duygular yok çünkü bunlar filmde anlatılmak istenilen olayı tanımlar ve tamamlar yani izleyicinin çözmesi gereken bir şey kalmaz. Karakterlerin duygu ve eylemlere yönelik tepkisi olsaydı, izleyici eyleme ve işlenen trajediye değil karakterin verdiği tepkiye odaklanacaktı. Yönetmen Ryusuke ise sahnelerin yarattığı boşlukların, izleyicinin hayal dünyasında tamamlanmasını istiyor, tepkileri ve duyguları kendi içimizde seyirciler olarak biz tamamlıyoruz. Yine de Ryusuke, araba tekerleğinin, plak ve kaset şeritlerinin dönmesi gibi sürekli dönen ve yinelenen şekiller sunarak filmdeki her karakterin tekdüzelik, günlük hayat rutini içinde sıkıştığını alt katmanlarda yorumlamamız için bize sunuyor. Sonuçta, dışsal bir tecrübe yaşamak için önce o şeyi içselleştirmek gerekir, tam da bu nedenden dolayı ‘’Vanya Dayı’’ oyununun provaları ve ‘’Drive My Car’’ filmi aynı durağan hızda gidiyor. İki yönetmen de, Ryusuke ve Kafuku, izleyicisinden ve oyuncusundan aynı şeyi istiyor: kendini metine & filme teslim et ve onu içinde içselleştir ki dışsallaştırabileceğin bir tepkin olsun. Oyun metni & film sorular sorar önemli olan bu soruları duyup bunlara cevap vermendir.
‘’Vanya Dayı’’ oyununun provaları haftalarca düz okuma şeklinde hiçbir duygu ve sahneleri canlandırma eylemi barındırmadan ilerler çünkü Kafuku oyuncuların önce canlandıracakları karakterlerin repliklerini içselleştirmelerini ve bu metinlere oyun gününde cevap vermelerini ister böylece izleyici bir ‘rol yapma’ eylemi değil oyuncunun o metne verdiği cevabı, metnin ona gösterdiği gerçek yüzünün portresine verdiği tepkiyi izler. Zaten bu nedenden dolayı Kafuku, Vanya Dayı’yı canlandırmak istemez çünkü film boyunca Kafuku’nun yaşadığı iki ruhsal çöküş de Vanya Dayı’yı canlandırdığı zaman olmuştur; artık Vanya Dayı’nın sorularına cevap vermeye gücü kalmaz, bu rol onu tüketmiştir. Vanya Dayı kendi mutsuzluğuna isyan eden, hayatını başkasının hayalini gerçekleştirmek için harcamış, dayanılmaz acılar çeken, geçmişini yok sayan bir adamdır, onun replikleri Kafuku’nun dillendiremediği şeyler için bir ‘farkına varma’ aracı olur. Arabasında defalarca ‘’Vanya Dayı’’ repliklerini tekrar etmiş olmasına rağmen Kafuku arabada bir ruhsal kriz geçirmez çünkü arabası onun sığınağı görevi görür, gerçek yıkım sahneye çıkıp Vanya Dayı’nın repliklerine cevap vermek zorunda kaldığında başlar.
‘’Parlak bir kişiliktim, hiç kimseyi aydınlatmayan’’
-Vanya Dayı, Anton Çehov
Kafuku’nun oyunlarında ilgi çeken bir diğer şey ile tiyatrosunun çokdilli olmasıdır. Anadilde olmayan bir tiyatro oyununda izleyici metni anlamaz, bu da odağın oyuncunun ses tonuna ve anlatmaya çalıştığı şeye odaklanmasına neden olur yani sözsel dil ikinci plana atılır. Karakterler farklı diller aracılığı ile konuşur, birbirlerini anlamalarının tek yolu karşısındakinin ağzından çıkan söze değil içine bakmasıdır, yani iki insanın arasında görünmez bir altyazı oluşması için bir bütünleşme ve empati gereklidir. Kafuku ve Oto’nun ilişkisinde bu bütünleşme yoktu, Kafuku hiçbir zaman Oto’nun en önemli parçasını anlayamadı, eşi her zaman yanında olsa da aynı dili konuşsalar da gözünün önündeki o şeyi hiçbir zaman anlayamadı.
‘’Bir kişiyi çok sevip derinden değer versen de onun kalbine tam olarak bakamazsın, ama yeterince çaba harcarsan kendi kalbine bakabilirsin.’’
Filmin son sahnesinde Misaki ve Kafuku’nun içinde bulundukları döngüden ve geçmişlerinden kurtulur, sırtlarındaki taşları bir kenara atarlar; Kafuku, geçmişi ve sığınağı olarak gördüğü kırmızı SAAB arabasını Misaki’ye vermiştir. Misaki, geçmişten kalan yüzündeki yarasından kurtulmuş, bir köpek sahiplenmiş ve travmasına ev sahipliği yapmış Japonya’yı terk ederek Kore’ye taşınmıştır ve film tıpkı son sahnelerinde Sonya’nın, Vanya Dayı’ya dediği gibi sonlanmıştır;
‘’Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler, boğucu akşamla geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız. Bugün de yaşlılığımızda da dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz. Uysalca öleceğiz ve mezarın ötesinde, çok acı çektik diyeceğiz… Tanrı da acıyacak bize. Hayatında mutluluğu tadamadın ama bekle Vanya Dayı, bekle… Dinleneceğiz.’’
Drive My Car: Sorulamamış Soruya Verilmemiş Cevap
2 Yorumlar
Cümlelerin birbirini bu kadar güzel takip etmesi ve hepsinin derinliğiyle adeta büyülendim.Sessizliğin sesi gibi bir yazı olmuş.Özellikle alıntı seçimi yazılan yazıyla o kadar güzel harmanlanmış ve bütünleşmişki eğreti ya da eklenmek için eklenmiş gibi hiç durmuyor.Analizlerin nokta atışı olması farkedilmeyen detayların yakalanıp sunulması ağzımı açık bıraktı,su gibi okudum.Yazarın eline,yüreğine,aklına sağlık.
Herkese hitap eden bir film değil. Filmin altında yatan sembolizmi nokta atışı alıntılar ve benzetmeler ile anlaşılır bir şekilde aydınlığa çıkaran ufuk açıcı bir inceleme olmuş, ellerinize sağlık.