Dahomey: Tarihi Eserlerin Sesi
27. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum Dahomey maalesef bende iyi bir izlenim bırakmadı. Prömiyerini 74. Berlin Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştiren belgesel türündeki “Dahomey” Altın Ayı ödülüne layık görülmüştü. Dahomey, Fransız İmparatorluğu tarafından yağmalanan binlerce antika eserin sadece 26’sının ana vatanlarına dönüşünü anlatıyor. Dahomey Krallığı’na ait bu 26 eser, neredeyse 130 yıl sonra Batı Afrika’da bulunan Benin’e geri gönderiliyorlar. Senegal asıllı Fransız yönetmen Mati Diop 68 dakikalık bu belgeselde sömürgecilik, kültür ve geçmişe dokundurma yaparken, adaletsizliği de ön plana çıkarıyor.
Filmin açılış bölümünde bu antika heykeller ve hazineler özenle kasalara yerleştiriliyor ve Paris’ten, Benin’e taşınmak üzere hazırlanıyor. Bu eserlerin her çatlak ve aşınma gibi hasarlarına özenle bakılıyor, inceleniyor. Diop burada gözlemsel bakış ve dikkati öne çıkarmaya çalışmış. Belgesel, Fransız sömürgeci güçler tarafından çalınan hazinelerin iadesiyle ilgili tartışmalara şiirsel tarzda fantezi dolu bir yaklaşım sunmaya çalışmış. Film olay örgüsünü ara sıra bu yağmalanan eserlerin bakış açısından anlatıyor. Bu antik eserlerin uzun süre esaret altında kaldıkları için düşüncelerini duyabiliyoruz. Diop eserlere sesler vererek bu hazinelerin sadece cansız birer nesne olmadığını göstermeye çalışmış ve onlara karakter anlamları yüklemeye çalışmış. Hatta eserlerden bir tanesi olan Kral Béhanzin’in heykeli kendi ismi yerine rakamla anıldığı için üzülüyor.
Dikkatimi çeken noktalardan bir tanesi Benin müzesinde çalışan bir görevli, Kral Béhanzin heykelinin önünde ona bakarak sessizce fısıldıyormuş gibi bir şeyler söylüyor. Aslında bir nevi geçmişiyle bir tür bağ kurmaya çalışıyor gibiydi. Bu eserlerin gelişiyle birlikte yapılan kutlamalar ve toplumda önde gelen kişilerin açılış için gelişi kültürel bir öneme dikkat çekiyor. Bu eserleri Paris’te tutmak, Benin’i geçmişinden ve bugününden mahrum bırakmak demektir. Bunları bir kenara koyarsak filmin büyük bir kısmı, eserlerin taşınması ve anlam ifade etmeyen uzun sahnelerle geçiyor. Hatta bazı sahneler neredeyse kaplumbağa hızında ilerliyor.
Dahomey sadece cansız nesnelerin perspektifinden bir hikâye anlatmıyor. Film, son bölümlerine doğru eserler hakkında zıt görüşlerin bulunduğu, Abomey-Calavi Üniversitesi öğrencilerinin yer aldığı bir panel tartışmasına evriliyor. Bu tartışma sekansları her ne kadar iyi sahnelenmiş olsa da, çok fazla tekrar ediyor. Tartışmacılardan biri 26 parçanın iadesini yanlış olarak nitelendirirken, başka bir görüş bu motivasyonun tamamen siyasi çıkarlara dayalı olduğunu vurguluyor. Birçok kişi, sömürgeci işgalciler tarafından yağmalanan 7.000 eserden yalnızca 26’sının iade edilmesine öfkeli yaklaşıyor. Ayrıca bu öğrenciler kendi dillerini bile konuşamamaktan duydukları hayal kırıklığını dile getiriyorlar çünkü bildiğimiz üzere Fransızca, Benin’in resmi dilidir. Bir diğer gençse, okulda bizi zeki olarak tanımlayan şeyin ne olduğunu hatırlatıyor: Aristoteles’ten alıntı yapabilmek mi? Aslında bu gibi konulara yer veren belgeselin adı da bir o kadar değişik seçilmiş çünkü Dahomey Krallığı, halkları fethetmek ve köleleştirmekten zenginlik kazanan bir toplumdu.
Sonuç olarak verilen mesajları beğenmiş olsam da filmin 68 dakikalık süresi iyi değerlendirilememiş. Diop, basit bir şekilde anlatabileceği bir konuya, tematik olarak karmaşık bir ifade ve kurgu eklemiş ancak kullanılan bu egzotik fısıltılar ve çağrışımlar ben dahil birçok izleyici için kafa karıştırmaktan öteye gitmeyecektir.
Puan: 5/10
Dahomey: Tarihi Eserlerin Sesi