Yurt: Karanlıktan Aydınlığa Doğru Yürümek
90’lı yıllar Türkiye’de kültür – sanatta yenilenmenin, siyasi gerginliğin yaygın görüldüğü, kumarhanelerin kapatıldığı, eğitimde sade ve sadece Atatürk’ün Laiklik ilkesine sadık kalındığı ve dolayısıyla da dini eğitimin ve Arapça eğitiminin yasaklandığı yıllardır. Kısacası 90’lı yıllar Türkiye’nin her türlü alanda değişimin dönüm noktasıdır.
Nehir Tuna’nın ilk filmi Yurt, 90’lı yıllardaki dini eğitim ile laiklik arasında siyasi kutuplaşmaların tam da ortasında duran genç bir çocuğu anlatıyor.
Hikaye 1997’de Trakya’da bir yurtta geçiyor. Ahmet babası tarafında zorla dini eğitimler veren yurda gönderilir. Bundan da beteri Ahmet uzunca bir süredir ailesinden ayrı kaldığı için de acı çeker. Bir taraftan babasının baskısını hisseder, ki babasının gözünde iyi bir evlat olması için dini eğitime devam ederek Hoca olmaya çalışır, ama diğer taraftan da lisede laik eğitim sistemine devam ederek İngilizce öğrenmeye çalışır. Ahmet, bu filmde din ve laiklik adını veren iki uç arasında ince bir çizgide durmaya çalışır fakat günün birinde Ahmet kendi benliğini yitirmeye başlar, ta ki Ahmet’in hayatına yurdun kıdemlisi Hakan girene dek. Hakan’ın varlığıyla Ahmet aşkı, cinselliği, arkadaşlığı, hayatı ve en önemlisi de kendi benliğini yeniden keşfetmeye başlar.
Filmin senaryosu ve diyalogları son derece sert, politik ve karanlık bir dille yazılmış. Filmin merkezinde ise siyasi kutuplaşma var ve bu film, kesinlikle kutuplaşmanın tam ortasında (çok ama çok ince bir çizgide) durmaya çalışmış, tıpkı filmdeki Ahmet gibi. Yani ne dini eğitimin ne de laik eğitim sisteminin tarafını tutuyor. Film hiçbir şekilde taraf tutmadan devam etmeye çalışmış. Bunun dışında hikaye ilerledikçe film “Aile, Arkadaşlık, İnanç, Günah, Baskı, Aşk” ve bütün bunların yanında “Beyin Yıkama” kavramını masaya yatırıyor.
Film tam anlamıyla 90’lar kokan bir film, özellikle de sanat yönetmenliği konusunda. Filmdeki televizyon, pembe dizi, kanal değiştiren saat, kıyafetlere kadar her şey 90’lara uygun bir tasarlanmış. Bu filmle kariyerinde ikinci kez sanat yönetmenliğini yapan Vahhab Ayhan’a şapka çıkarmak gerekiyor.
Filmin görselliği ise filmin hikayesi kadar havasına ve atmosferine de mükemmel yansıtmış. Sinematografi tarafında Reha Erdem filmleriyle tanınan görüntü yönetmeni Florent Herry’nin, kurgu tarafında ise Hayaletler (Azra Deniz Okyay, 2020), Kar (Emre Erdoğdu, 2017) ve Beni Sevenler Listesi (Emre Erdoğdu, 2021) filmlerinin kurgucusu Ayris Alptekin’in imzası var. 1.33 ölçeğinde, siyah-beyaz ve genellikle Close-Up üzerinden çekilen bu film, Ahmet’in yaşadığı baskılarını ve filmin sinir bozan karanlık atmosferini hissetmemiz için muazzam bir seçim olduğunu hatta yer yer La Haine (Protesto, Matthieu Kassovitz, 1995) filminin havasına yer verdiğini söylemek istiyorum.
Filmin görselliği kadar müzikleri de mükemmel. Filmin müziklerini İspanyol asıllı Türk müzisyen Avi Medina yapmış. 7Yüz dizisinin yanı sıra, 9.75, Birlikte Öleceğiz ve en son Başlangıçlar filminin müziklerini de yapmış. Hikayesi ve görselliği kadar müzikleriyle de filmdeki karanlığını hissetmemiz mümkün. Avi Medina’nın yaptığı müzikleri dışında filmdeki şarkı seçimleri neredeyse mükemmel. Özellikle filmin belki en iyi şarkısı olarak nitelendirebileceğim Antonio Vivaldi’nin The Four Seasons (Dört Mevsim) albümündeki L’inverno (Kış) bölümünden “Allegro non molto” parçası, karakterin kendi içindeki benliğini keşfetmesi konusunda çok güzel bir seçim olduğunu da söylemek istiyorum.
Filmdeki oyunculuklar ise gerçekten doğal. Filmin başrolünü oynayan Doğa Karakaş, sadece Ahmet rolünü sırtlamakla kalmamış aynı zamanda ruhunu rolüne katarak filme iyi bir renk vermiş. Tabi burada sadece Doğa Karakaş ile sınırlı değil oyunculuklar, aynı zamanda Hakan rolünde Can Bartu Aslan, Yakup rolünde Ozan Çelik, babası rolünde Tansu Biçer, annesi rolünde Didem Ellialtı ve Behlül Hoca rolünde ise Orhan Güner (ki kendisi Türk filmlerinden çok, Alman filmlerinde oynamış) de Doğa Karakaş gibi oynadıkları role ruhunu katmışlar ve her bir oyuncu, karakterlerin kendi portresini çizmeyi başarmış.
Yurt, gerek görselliği gerekse de senaryosuyla, başlangıçta da bahsettiğim üzere din ile laiklik arasındaki ince çizgide dolaşıyor. Ama bunun dışında da kendi benliğini ve aidiyet duygusunu kaybetmeyi de anlatıyor ama bunların dışında kaybedilen benliğe rağmen kendini keşfederek yaşama tutunmayı da anlatmayı ihmal etmiyor. Yani bu film aslında karakterin karanlıktan aydınlığa çıkarak yaşamasını anlatır.
Yurt: Karanlıktan Aydınlığa Doğru Yürümek