Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri Contagion: Talihsiz Tesadüflerin Getirdiği Kabus (İnceleme)

Contagion: Talihsiz Tesadüflerin Getirdiği Kabus (İnceleme)

Yazar: Elif Issı

Contagion: Talihsiz Tesadüflerin Getirdiği Kabus (İnceleme)

Dönem dönem değeri artan, yükselişe geçen işler vardır; öncesinde pek ilgi görmez, ancak öyle zamanlar gelir ki birden herkes pür dikkat kesilebilir. Contagion 2011 yapımı, Scott Z. Burns imzalı senaryosuyla bir Steven Soderbergh filmi.

Film şu sıralar oldukça gündemde, zira tüm dünya Covid-19 ile çalkalanırken; çok benzer bir senaryoya sahip olan Contagion ilgiyi kendine çekiyor. Aslında domino taşlarına benzeyen yaşamlarımız ve seçimlerimiz, filmin temelini oluşturuyor. “Her gün gerçekten kaç kişiyle iletişime geçiyoruz?” diye düşündüğümüzde aklımızın ucundan geçmeyecek ihtimaller göz önüne koyuluyor. Dünyanın bir ucunda yaşanan sıradan bir olayın; bir pandemi haline geldiğini ilgi çekici bir biçimde, adeta bir belgesel tadında ortaya koyuyor Contagion.

Filmin kadrosu Gwyneth Paltrow, Matt Damon, Kate Winslet, Jude Law, Marion Cotillard, Laurence Fishburne, Bryan Cranston gibi oldukça ünlü ve başarılı isimlerden oluşuyor. Belirttiğimiz gibi aslında bir belgesel tadı veriyor film ve her bir karakterin başından geçenleri, mekan, tarih ve saat bildirerek farklı hikayelerle ele alıyor. Fakat hepsi ortak bir paydada buluşuyor. Her birinin yaşamı bir diğerini bir şekilde etkilemeyi başarıyor; bu da akıllara içinde bulunduğumuz durumu ve şu soruyu getiriyor. “Dünya üzerinde bulunan her bir canlı, bir diğerinin hayatını elinde tutuyor olabilir mi?” Bu soruya vereceğimiz cevap aslında çok aşikar.

Film sadece hastalıkla değil, ahlaki değerler ile de boğuşuyor. Birilerinin kararları, başkalarının hayatlarının önünde duruyor ve bu filmin asıl dertlerinden biri.

“Herkes öğrenene kadar, kimse öğrenmemeli.” Belki de bu replikle ‘dünyayı yöneten’ güçlerin paniği ve endişeyi en aza indirme çabasındaki işleyişi çözmemiz mümkün. Ortaya çıkan kurgusal ‘MEV-1’ virüsü, yarasa-domuz kaynaklı olup fomit yolu ile (temas) bulaşır. Kuluçka dönemi 2-3 gün gibi kısa bir süredir ve hasta kuru öksürük, 38 derece üstü ateş gibi belirtiler ile nöbet geçirir. Bulaşması kolay, geçirmesi zor, aşısız, ilaçsız bir hastalıktır.

Karakterlerin hepsi, bahsettiğimiz üzere farklı hikayelere sahip. Filmin ana karakteri sayılabilecek ve salgının çıkış noktası olarak gösterebileceğimiz Beth Emhoff karakteri, işi nedeniyle oldukça sık seyahat eder. Ve son seyahati Hong Kong’da virüs bünyesine girer. Emhoff seyahatinden evine geçişi sırasında, eski sevgilisiyle buluşur ve eşini aldatır. Evine döndüğünde hastalığı küçük oğluna da bulaştırmıştır; öte yandan eşi hastalığa karşı bağışıklık gösterir. Beth hayatını kaybeder ve eşi Mitch hem eşini, hem de üvey oğlunu kaybetmiş olur. Eşini kaybetmenin acısı üzerine dolaylı bir şekilde eşinin onu ölmeden önce aldattığını da öğrenir; ahlaki değerler sarsılır ve Mitch Emhoff karakteri üzüntü üstüne üzüntü yaşar. Sonrasında başka bir şehirde yaşayan kızını yanına alır ve onu salgından korumak için elinden geleni ardına koymaz.

Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezi doktoru Dr. Ellis Cheever, salgın üzerine çalışması için gönüllü olan Dr. Erin Mears’ı yollar. Ancak Mears virüse yakalanır ve hayatını kaybeder, Cheever aldığı sorumluluğun ağırlığını her defasında bir kez daha hisseder. Çünkü Dünya Sağlık Örgütü ve ABD Halk Sağlığı Servisi ile aldıkları ortak karar; ölüm oranlarının ‘endişe yaratmaması’ sebebiyle gerçektekinden çok daha az bir sayıyla halka lanse edilmesi ve aşı bulunduğunda ‘öncelikli’ insanların çoktan belli olması üzerinedir. Cheever eşini arayıp, “Her şeyi bırak ve buraya gel.” konuşması yaptığında ve halktan önce kendi yakınlarını uyarmak istediğinde, merkezin temizlik görevlisi konuşmayı duyar ve onu “Hepimizin sevdikleri var. Biliyorsun değil mi?” yanıtıyla karşılar.

Dünya Sağlık Örgütü çalışanlarından Dr. Leonora Orantes ise araştırma yapmaya Hong Kong’a gider ve orada bir çeşit örgütün, “Bizi ölüme terk edemezsiniz, aşı çıktığında öncelikli olarak bize de vereceksiniz.” tehdidiyle kaçırılır. Birileri, birilerinden önce sağlığına kavuşacaktır ve tüm dünya bunun farkındadır. Ve aşı için adam kaçırmalar yaygınlaşmaya dahi başlamıştır.

Bir diğer önemli karakter ise Alan Krumwiede isimli gazetecidir. Oldukça fazla sayıda takipçili bir blogun yazarı olan Krumwiede, ilaç şirketleriyle iş birliği içindedir ve halkın galeyana gelmesine sebep verecek ithamlarda bulunur. “Altınçanak” isimli ilacın salgına iyi geldiği yönünde iddialarda bulunur ve çalışmaları yürüten herkese kafa tutar. Fakat sonunda foyası ortaya çıkar, bir bakıma onu hikayenin kötü adamı olarak da adlandırabiliriz.

Son olarak bahsetmek istediğimiz karakter Ally Hextall isimli virolog; bir nevi salgının kahramanı. Maymunlar üzerinde yaptığı sayısız başarısız aşıdan sonra ve babası da bu hastalığa kurban gitmek üzereyken; geliştirdiği son aşıyı kendi üzerinde deniyor ve işe yaradığını keşfediyor. Babası ile yaptığı “Korkmuyorum baba.” konuşması ise film boyunca bastırılan gerilim ve korkunun yerini hüzne bırakıyor.

Filmin sonunda, aslında hikayenin başına bağlanıyoruz ve salgının ortaya çıkış halini görüyoruz. Bir iş makinesi, üstünde yarasaların da asılı durduğu muz ağaçlarını kesiyor; daha sonra asılı duran yarasa yere düşen muzlardan birini alıyor ve yanlışlıkla bir domuz çiftliğine giriyor. Yarasanın düşürdüğü muz parçasını yiyen bir domuz; yarasadan aldığı virüs ile hastalanıyor. Hastalanan bu domuz Hong Kong’da bir restorandaki aşçının önüne geliyor; domuzu soslarken yanına gelip misafirlerinin olduğunu söyleyen garsonun ardından ellerini sadece ‘üstüne silerek’ içeri giden aşçı, orada Beth Emhoff’la tokalaşıyor. Domino taşı etkisinin bir bir yansıtıldığı final sahnesi içimizi ürpertmeye yetiyor. “Bir yerlerde yanlış bir yarasa, yanlış bir domuz ile karşılaşmış.”

Başta da belirttiğimiz gibi, Contagion vizyona girdiği dönemde umduğu gişe ile karşılaşmamış, umduğu ilgiyi görmemiş olsa da; içinde bulunduğumuz ev karantinası döneminde, hele ki kendimizi film/dizi izlemeye adamışken, izlenmeye değer bir film haline geliyor. Bizim savaştığımız Covid-19 virüsü ile benzer yanları insanın tüylerini diken diken edecek nitelikte. Virüsün çıkış noktasının Çin olması, temas yoluyla bulaşması ve hastalığın bir yarasadan gelmiş olması, yaşadıklarımızın bir gerilim senaryosuna ne kadar çok benzediğinin güzel bir göstergesi.

Filmin her dakikasında ayrı ayrı hissedilen gergin ve soğuk rüzgarlar, izleyiciye endişe yaşatabilir. Ancak farkına varıyoruz ki, ‘el yıkamak’ ve ‘evden çıkmamak’ gibi hepimizin yapabileceği ve uğraş gerektirmeyecek bu küçük önlemler, aslında hiç tanımadığımız; dünyanın diğer ucundaki birinin dahi hayatını kurtarmaya yetebilir.
Halkın her kesiminden karakterin iç dünyalarının ve psikolojilerinin güzelce seyirciye geçirildiği; böylesine bir felaket senaryosunda aslında herkesin yapmaya zorunlu kaldığı şeyler olduğunu gösteren bir yapım Contagion. Dr. Cheever, eğer gerçek sonuçları söylersek, yaşanacak kriz ve insanların birbirine girmesi çok olası, gözüyle bakıyor. “Virüs son derdimiz olur.” diye de ekliyor. Haksız olmadığını da görmüş oluyoruz.

Meraklısı için; gerçekçi senaryosu ve yıldız kadrosuyla Contagion iyi bir karantina filmi. Yine de gündemden uzaklaşıp, kafa dağıtmak isteyenlere pek önermediğimizi de ekleyelim. İçimizi ferah tutarsak ve paniğe kapılmazsak önümüze çıkan çoğu engeli aşabileceğimizi de hatırlatmakta fayda var. Unutmayalım: “Hiçbir şey korku kadar hızlı yayılmaz.”

Contagion: Talihsiz Tesadüflerin Getirdiği Kabus (İnceleme)

Elif Issı’nın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...