Citizen Kane: Sinemanın İlkleriyle Dolu Bir Dedektiflik Hikayesi
Citizen Kane, Orson Welles tarafından 1941 yılında çekilen ve yönetmenin ilk uzun metrajlı projesi olma özelliği taşıyan film, sinema tarihinin en önemli ilklerine imza atmıştır. Sinema dünyasında birçok eleştirmen tarafından, çekildiği dönemin yankı uyandıran ve halen günümüzde bile tarihin en iyi filmlerinden olduğu öne sürülen bir yapıt olma özelliği taşımaktadır. Film, 1942 yılında 9 dalda Akademi Ödülleri’ne aday gösterilmiştir. Ancak “En İyi Senaryo” dalında ödül almayı başarmıştır.
“Citizen Kane”, 1989 yılında Kongre Kütüphanesi tarafından “Kültürel, tarihî ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Film Arşivi’nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Citizen Kane, medya imparatoru Charles Foster Kane’in yaşamını anlatır ve “Rosebud” kelimesiyle açılır. Kane, gösterişli bir hayata sahiptir. Şöhret, para, kadınlar, popülerlik… Hikâye, Kane’in ölümünden sonra başlar ve yaşamını anlamak için geriye dönük bir inceleme yapar. Kane, mütevazı bir aileden gelmiş, ancak büyük bir servet miras kalmıştır. Genç yaşında medya endüstrisine girerek büyük başarılar elde etmiş, ancak zamanla hırsı, kişisel ilişkilerini ve ahlaki değerlerini yok etmiştir. Film, Kane’in gazetecilik kariyerindeki yükselişini, siyasi emellerini ve nihai düşüşünü anlatır. Kane, halkın çıkarlarını savunan bir lider gibi görünse de zamanla otoriter ve narsistik bir figüre dönüşür. Sonunda, çevresindeki insanları kaybeder ve Xanadu adlı devasa malikanesinde yalnız ve mutsuz bir şekilde hayatını sürdürür. Kimsenin anlamadığı bir şekilde ölen Kane, ölmeden önce söylediği son söz olan “Rosebud” ile ciddi bir merak uyandırır. Yakın çevresindeki kimsenin anlamanı bilmediği bu sözcük Kane’in ölümüne ve yaşamına dair bazı sırların olduğuna işaret eder. Bu kelimenin anlamını açığa çıkarmaya çalışan ise gazeteci Jerry Thompson Foster, Kane’in arkadaşları, ailesi ve iş arkadaşlarıyla röportajlar yapmaya başlar. Bu kişiler Kane hakkında hikayeler anlatır ve gazeteci, Kane’in ölümünün arkasındaki olay örgüsünü anlamaya başlar. İnsanları daha çok dinledikçe bir yapboz parçası olarak görülen “Rosebud” kelimesinin anlamını derinlemesine araştırır ve bu olay örgüsü sayesinde filme dedektiflik havası da verilmiş olunur.
Orson Welles’in yönetmenliğini, yapımcılığını, senaryosunu ve başrolünü de üstlendiği Citizen Kane, sinema dünyasında uyguladığı sinematik tekniklerle farklı bir bakış açısı getirmesiyle büyük bir ilgi uyandırır. 1941 yılında gösterime giren film, özellikle sinematografik açılar, deep focus tekniği, efektif ara geçişler ve yenilikçi makyaj teknikleriyle dikkatleri üstüne çekmiştir.
Teknolojinin gelişmeye başlamasıyla, sinema dünyasında özellikle ışığın kullanımının önemi ve hissiyatı son derece değişmiştir. Citizen Kane, ışığın aydınlatma tekniğinin farklı ve estetik açıdan uygulamaya başlayan ilk film olmuştur. Bu etki ise, filmde kullanılan alt açılardan oluşan görüntülerin, farklı aydınlatma şeklinde sahnelenme tekniğinin olmasıdır. O zamana kadar doğru bir şekilde kullanılmayan alt açı tekniği, alışılmışlığın dışında bir etki uyandırarak, filmdeki oyuncuların duygu geçişlerinin daha derin olmasını sağlamıştır.
Teknik açıdan, film, derin odaklı çekim, yenilikçi montaj teknikleri ve dramatik aydınlatma kullanımı ile öne çıkar. Bu unsurlar, filmdeki anlatının karmaşıklığını ve karakterlerin iç dünyasını izleyiciye güçlü bir şekilde aktarır. Sahneler arası geçiş efektleri ise, derinlemesine incelendiğinde filmin içindeki ipuçlarına gönderme yapar. İki obje arası ya da iki mekan arası kullanılan “Dissolve” geçişleri, sahnedeki olay örgüsünü, duygu karmaşıklığını her aşamasında bize uyguladığı teknikle çarpıcı bir şekilde hissettirir. Orson Welles’in filmde gösterdiği performansı, Charles Foster Kane karakterine derinlik katar; izleyici, onun güvensizliklerini, pişmanlıklarını ve içsel boşluğunu görür. Welles’in yönetmenlik tarzı, zamanının ötesinde bir vizyonu ortaya koyar ve bu da filmi sinematografik bir başyapıt haline getirir. Bununla birlikte, film, izleyiciden belirli bir entelektüel çaba talep eder; anlatı yapısının parçalı ve karmaşık doğası, geleneksel hikâye anlatımından saparak izleyiciyi düşünmeye sevk eder. İzleyen kişiler ilk seferde filme odaklıdır ancak Welles’in bakış açısını bilen izleyiciler, filmi tekrar tekrar izleyerek her sahnede kullanılan en ufak bir objeye bile dikkat ederek, filmi defalarca yorumlatır.
Film, sadece bir bireyin yükselişi ve düşüşünü anlatmanın yanında, aynı zamanda Amerikan rüyasının çelişkilerine ve medya gücünün manipülatif doğasına da eleştirel bir bakış sunar. Kane’in kişisel trajedisi, daha geniş bir toplumsal eleştirinin yansıması olarak görülür; gücün ve servetin insanı nasıl yozlaştırabileceğini insanlara anlatır. Sonuç olarak, Citizen Kane (1941), sadece sinema tarihinin önemli bir eseri değil, aynı zamanda bir insanlık durumu incelemesi olarak da değerlendirilebilir. Film, Kane’in trajedisi aracılığıyla, insani zaafların ve kayıpların derin bir sorgulamasını yapar; bu da onu her dönemde geçerli bir yapıt haline getirir.
Citizen Kane: Sinemanın İlkleriyle Dolu Bir Dedektiflik Hikayesi