Chief of War: Kolonizatör Havai Dervişleri
Jason Momoa’nın başrolünü üstlendiği ve ortak yaratıcılarından biri olduğu Apple TV+ dizisi Chief of War, mirasının oldukça farkında bir yapım. 18. yüzyılda Hawaii krallıklarının birleşmesini konu alan bu dizi, sadece bir dönem dizisi olmanın ötesinde bir misyon taşıyor: sıklıkla göz ardı edilen bir tarihin yeniden anlatılması. Yayın öncesinde Momoa, kendisinin ve ekibinin yaptığı titiz araştırmalardan sıkça söz etti ve gerçek hikâyenin “Game of Thrones’tan bile büyük” olduğunu dile getirdi. Ekrana yansıyan her savaşta, her gelenekte ve kurulan ya da kopan her bağda bu tarihî önem duygusu hissediliyor. Ancak ne yazık ki bu ciddiyet, kimi zaman dizinin ayağına dolanıyor.
Chief of War, geleceğe dönük bir yapı üzerine kurulmuş: İlk sezon, Hawaii’nin birleşme sürecinin yalnızca ilk aşamasını ele alıyor ve çok sayıda şef, savaşçı, danışman ve oyuncuyu hızla tanıtarak sahayı kuruyor. Dizi, yerlilerin kendi iç mücadelelerini ve dışarıdan gelen sömürgeciliğe karşı tavırlarını merkezine alıyor. En büyük artılarından biri, yerli Hawaiilileri “asil vahşi” gibi romantize etmemesi ya da onları tek bir bütün gibi göstermemesi. Chief of War’daki herkesin, toplumu için neyin en doğru olduğu konusunda kendi görüşü var; ister gelecekteki hükümdar Kamehameha (Kaina Makua) gibi biri olsun, ister istemediği bir evliliğe zorlanan genç bir kadın Kaʻahumanu (Luciane Buchanan) gibi biri.
Tarihte bu çatışmaları konu alabilecek pek çok hikâye var ve dizideki çatışmaların şiddeti, modern bir epik anlatı için yeterince yüksek bir gerilim sağlıyor. Ancak Chief of War, her bir hikâye çizgisine eşit önem vermeye çalışırken kendi kurgusu içinde tökezliyor ve birçok hikâyeyi yarım bırakıyor. Merkezde, sessiz bir hayat arzularken bir anda bu birleşme sürecinin içine çekilen Maui’li savaşçı şef Kaʻiana (Momoa) yer alıyor. Gerçek hayatta Kaʻiana, yurtdışına seyahat eden ilk Hawaii prensi olarak tanınıyor. Dizi, bu yönüne yalnızca kısa bir süre odaklanıyor ve ardından onu hızlıca ana çatışmaya geri çekiyor; Kaʻiana’nın geçmişini yüzeysel olarak tanıtıyor, ancak bunun onun kişisel dünyasında ne anlama geldiğine pek girmiyor. Momoa’nın başarılı performansına rağmen, Kaʻiana’nın karakteri izleyiciye gösterilmekten çok anlatılıyor.
Böyle bir dizi tarihsel gerçeklere birebir bağlı kalmak zorunda değil elbette; ama anlatmak istediği hikâyeye sahiden sahip çıkmalı, ister tarihten saparak ister tarihe sadık kalarak. Ancak Momoa ve ortak yaratıcı Thomas Paʻa Sibbett, hikâyeyi nefes nefese bir sahneden diğerine taşırken bir türlü kendi ritmini bulamıyor. İlk birkaç bölüm, dizinin asıl hikâyeye ulaşmaya çalıştığı izlenimini veriyor; ama o “asıl hikâye” hiçbir zaman sahiden ortaya çıkmıyor. Sonuçta dizi, yüzeysel aşk üçgenleri ve karikatürleşmiş kötü karakterlerle oyalanarak tekrar tekrar benzer sahnelere geri dönüyor.

Chief of War: Kolonizatör Havai Dervişleri
Birçok kişinin Chief of War izlerken FX’in Shōgun dizisini hatırlaması şaşırtıcı değil. İki yapım da sömürgeciliğin, kültürel pratikleri nasıl yanlış tanıttığını ya da barbarca yorumladığını irdelemeye çalışıyor. Ancak Shōgun, bu kültürel çatışmaları anlatısının merkezine yerleştirirken; Chief of War, kendi anlatım rolünü fazlasıyla ciddiye alıyor. Hawaii kültürüne dair ilginç olabilecek unsurlar — cinsellik, ilişkiler, toplumsal hiyerarşi, din — klişe ve tahmin edilebilir anlatılara indirgeniyor. Bir anlamda bu yönüyle The Gilded Age’e (ama bolca kan içeren bir versiyonuna) daha yakın duruyor: kişisel çatışmalar, tarihsel büyük meselelerin yerine geçmeye çalışıyor ama oldukça zayıf bir şekilde.
Oysa Chief of War, daha fazlası olmayı gerçekten istiyor. Vizyonu ortada! Dizi, dönem atmosferini gerçek ve etkileyici kılan detaylarla dolu. Kostümlerdeki her tüy zarif ve özenli; tekneler gerçekten tahtadan yapılmış gibi değil, gerçekten öyle. Hollywood’da bu düzeyde yerelliğe sadık prodüksiyon tasarımı çok nadir görülüyor. Yapımcılar, her departmana geleneksel tekniklerde uzman kişiler yerleştirerek bu dünyayı yaratmış. Ortaya çıkan şey, sahte bir “otantiklik” hissinden çok daha fazlası; kanlı çatışmaları ve görkemli anlatıyı bizim dünyamıza kökleyen bir gerçeklik sunuyor. Bu, bahislerin sahiden önemli olduğu bir epik.
İşte bu yüzden hikâyenin bu zenginliği yansıtamaması çok üzücü. Çatışmalara yedirilen derinlik, sürekli bastırılıyor. Kaʻiana’nın savaş ve kan dökme konusundaki duyguları, daha basit hikâyelere kurban ediliyor ya da tamamen göz ardı ediliyor. Temuera Morrison, şüpheli Maui şefi Kahekili II rolünde çok daha verimli ve derinlikli bir karaktere hayat verebilirdi; The Book of Boba Fett’te bulamadığı fırsatı burada yakalayabilirdi. Ancak Chief of War, onu çizgi film karakteri gibi bir kötüye indirgemekle yetiniyor. Bu, daha fazlasını hak eden bir oyuncu ve karmaşık karakterler içerebilecek bir hikâye için kaçırılmış bir fırsat.
İlk sezon, görkemli bir kapanışla sona eriyor; hem bugünkü Hawaii’ye doğru uzanan süreci işaret ediyor hem de gelecek sezon için bolca malzeme bırakıyor. Her şeye rağmen bu hikâyeyi izlemeye devam etmek istiyorum; çünkü anlatılan dönem gerçekten büyüleyici. Chief of War, siyah-beyaz anlatım kalıplarını geride bırakıp karakterlerine daha fazla özgünlük tanıdığında, elinde çok güçlü bir temel olacak. Yaratıcıları, bu karakterlerin gerçekten kendi ayakları üzerinde durmasını sağladığında; dizinin mirası üzerine çok daha sağlam bir yapı kurabilecekler.

Chief of War: Kolonizatör Havai Dervişleri
Chief of War’un elinde pek çok güçlü unsur var: olağanüstü bir prodüksiyon tasarımı, kanlı ama derinlikli çatışmalara zemin hazırlayan zengin bir tarih ve güçlü bir oyuncu kadrosu. Ancak çoğu zaman dizinin kendi önemine fazla kapılması ve anlatıya nefes aldırmaması yüzünden hikâye kendini gösteremiyor. Sonuç olarak ortaya çıkan şey, potansiyeli çok yüksek ama şimdilik vasatı aşamayan bir epik. Ama bu potansiyel hâlâ orada; günün birinde gerçekten büyük bir yapıta dönüşebilir.
Letterboxd: 3.5