Cenaze: Ölü Bedenin Dönüşümü
Orçun Behram’ın yazıp yönettiği Cenaze / The Funeral, 9 Ekim 2023’te ilk defa gösterime girmişti. Birkaç gün önce ise Mubi’de gösterime girdi. Ahmet Rıfat Şungar, Emrah Altıntoprak, Cansu Türedi gibi isimlerle zengin bir oyuncu kadrosuna sahip olan film, korku türünde bir yapım. Şimdi, hızlıca filmin başından sonuna bir bakış atalım.
Film, ilk sahnelerinden itibaren soğuk bir başlangıç yaparak, yağmurlu bir defin sahnesiyle açılıyor. Cemal, cenaze aracı şoförü; devletin resmi çalışanı. Yalnız, öylece belgesel izleyen, sürekli sigara içen, dağınık ve boş vermiş biri. Bir gece gelen telefonla hayatı değişiyor. Zeynep adında bir kızın kan davası sonucu öldürülmesiyle, cesedinin morgdan kaçırılarak kaybettirilmek ve arşivlerden silinmesi için uğraşıldığını öğreniyor. Ona verilen görev ise, bir ay boyunca cesetle beraber ortadan kaybolmak.

Cenaze: Ölü Bedenin Dönüşümü
Yanınızda bir cesedin olduğunu bilseydiniz, ölümle bir gece geçirmek size ne hissettirirdi? Bu otel sahnelerini ilk gördüğüm anda aklıma Bates Motel geldi diyebilirim; Norman Bates ile bir ilişki kurmalı mıyım diye düşündüm. Akrep ve yelkovanın tik takından geçişle Cemal’in zihnine girdiğimizde, şiddeti ve korkuyu rüya ortamında keşfediyoruz. Bu sahnelerin tasarımlarını çok beğendim. Özellikle paganizm ve ölümün bağlantısı… Göğüs kafesinin tam orta yerine kazınan sembol, özgürlüğün kadın bedenindeki son hali gibiydi. Cemal, cesedin nefes aldığını ve kalbinin çalıştığını fark edince bedenini silmeye başlıyor. Cemal ile Zeynep arasında değişik bir bağ gözlemlemeye başlıyoruz. Cemal, Zeynep’e bedenini ikram ediyor bir nevi. Bundan acı duysa da ve zamanla bitik hale düşüp hastalansa da devam ediyor.
İlk konuşmaları da Zeynep’in otel odasından kaçmasıyla, Cemal’in onu bulmasından sonra gerçekleşiyor. “Konuşma” demek de yersiz; Cemal’in ilk sözlü ifadesi bu. Ardından Cemal, Zeynep için bir kurban seçiyor ve çalışmalarına başlıyor. Tam bu esnada The Horror of Dolores Roach esintileri gördüm. Sahnelere çeşitlilik katması ve akışı ilginçleştirmesi adına, kurban-katil dönüşümünün etkisi var. Ara ara Zeynep’in özlemlerini de yüz ifadelerinden okumak mümkün; rüzgârı hissedişi, gökyüzüne bakması gibi.

Cenaze: Ölü Bedenin Dönüşümü
Sahnelerin genel itibarıyla en alıcı noktalarının, görsel ve ses tasarımının şekillendirmesi olduğunu düşünüyorum. Filme bambaşka bir perspektiften bakmamızı sağlıyor. Film, zombi yapımlarıyla klasik cinli filmler arasında gidip geliyor. Ölüm, ölümden dönmek ve insan etiyle beslenmek zombi özelliklerini gösterirken, diğer korku ögeleri ses tasarımıyla birleştiğinde büyü, cin ya da daha çok paganizm olgularına da işaret ediyor. Cemal’in film boyunca kayıtsızlığı ve soğukkanlı duruşu neredeyse hiç değişmiyor. Ara ara genizden konuşmak, sakin taneli telaffuzlar ve az ifadelerden sıkıldığımı söyleyebilirim. Oysa ki ilk öfke ve sinir halindeki güdüsel ilk ifade biçimi gayet etkileyiciydi ve devamını da beklerdim. Bu kadar soğukkanlı ve değişmez olan ifade, filme daha gergin bir atmosfer yaratsa da kalbimizi hoplatmıyor sonuçta. Zeynep’in, ablası tarafından yaralandığını gördüğü sahnede ise gayet iyi bir performans ve ifade vardı aslında. Daha fazlasını görmek, filmin içerisine seyirciyi daha fazla alacaktır.

Cenaze: Ölü Bedenin Dönüşümü
Ve işte sonra… Fragmanlarda gördüğümüz, o can alıcı, bembeyaz karın kırmızıya bulandığı sahne. Zeynep’in zihninde parça parça kesitlerini görmüştük: yüzü gözükmeyen adamlar, işkence, çiğ et parçaları… Ve evet, bu tamamen bir hayal ürünü. Fakat iyi bir okuma yapmak gerek. Film bir bütün değil; kaos aslında. İnsan, neye odaklanacağını ya da ne tarafından ele alacağını şaşırıyor. Burada senaryoya büyük bir pay düşüyor. Birçok anlamsal çıkarım yapılabilir, fakat öte yandan akış bunu bozuyordu. Filmin sonlarına doğru ise hüsrana uğradığımı söyleyebilirim. Cemal’in soğukkanlı, kayıtsız performanslarını özletecek türden performanslar izledim.

Cenaze: Ölü Bedenin Dönüşümü
Görüntüleriyle beklentileri karşılayabilecek bir film; makyaj ve set tasarımcılarına teşekkür ediyorum. Açılar ve kompozisyonlarla da iyi bir sinematografi gördüğüm, fakat işleyiş, akış ve anlatım anlamında kaostan çıkıp hüsranla biten bir film oldu. Son olarak ise bitişi, Cansu Türedi’nin paylaşımıyla yapmak istiyorum:
“ölümü unutturan sohbetler yapalım
göğüs kafesim daralıyor
dayayacak şefkatli bir göğsü olmayan kafalar
büyük kavgalar çıkarıyor
küçük avuçlarıyla devasa hayal gücü uzatışı vardı çocukluğun
dönüp dönüp çocukluk albümlerini kurcalamak bundan
bir fenerim olmamıştı
ama diyelim ki
şimdi yedi yaşındayım
başımın üstüne kaldırdığım bir fener tutuyorum
diyelim ki
tenimden yabancı
bir o kadar da tanıdık parmak izlerini silmek için deriler dökmüyorum”