Bardo: Sınır Kapısında
Alejandro González Iñárritu’nun Babel filminde sonlara doğru bir sahne var. Meksikalı bir adam ile teyzesi ve onun bakıcılığını yaptığı iki Amerikalı çocuk, sınırı arabayla geçerlerken durdurulup polisler tarafından uzun uzun sorguya tutuluyorlar. Gael García Bernal’in karakteri, alkollü olduğundan veya bambaşka bir sebepten ceza yiyeceğini fark ettiği an gaza basıyor ve çölün ortasına doğru sürmeye başlıyor. Teyzesiyle çocukları bir yol kenarında bırakıp polisleri atlattıktan sonra onları almak için geri döneceğini söylüyor ve filmde bir daha da görünmüyor.
Iñárritu’nun son filmi Bardo, False Chronicle of a Handful of Truths (Bir Avuç Doğrunun Yalan Yanlış Güncesi), Meksika dışında, sınırın diğer tarafında çektiği Birdman ve The Revenant’tan sonra yönetmenin topraklarına döndüğü sürreal bir deneyim. Kariyeri boyunca kesişen hayatlarla ve evrensel çıkmazlarla ilgilenen birinin ise ilk defa odağı kendisine çevirdiği, derdi küçük gözükmesine karşın devasa bir oto-biyografi. Meksikalı belgeselci Silverio Gama’nın Los Angeles’a bir ödül takdimi için davet edilmesinin ve yaşadığı iki buçuk saatlik kültürel karmaşanın ardında Iñárritu’nun kendisine, Amores Perros ile başlayan şöhret yolculuğuna dair büyük bir hesaplaşma var. El fenerini tutan polis de, arabadaki adam da yönetmenin kendisi bu kez. Sınırı geçerken geçmişinden korktuğu, ayağını pedalda beklettiği kadar sorgulayıcı davranıyor, her şeyin eksiksiz olduğundan emin olmak istiyor.
Iñárritu, bu özlemine rağmen memleketine 2000’lerin başındaki gerilla estetikli, sokağın içinden gelme ve stilize olmaktan uzak kamerasıyla dönmemeyi tercih ediyor. Broadway sahnelerinde devleşmeye başlayıp Kanada soğuklarına göğüs germiş, epik hikâyelerin ve en maksimalist fikirlerin yer bulabildiği Emmanuel Lubezki’den devralınan balık gözü lenslerle seyrediyor kendini. Alfonso Cuarón’un Roma’sı Meksika tarihine ne kadar saf, renksiz ve zarif bir yerden bakıyorsa Bardo bir o kadar bozuk, cafcaflı ve iddialı bir görsel anlatı sunuyor. Önceden sosyo-kültürel açılımlarını yakalamaya çalıştığı ülkesini bu kez başlı başına bir inceleme konusu ve bir deney alanı olarak görmeye çalışıyor Iñárritu. Kurgusal benliğini ise tüm kadrajlarda ortalıyor, en merkezinde hayal ediyor kendini bu zamanlar arası yolculuğun.
Bardo, uzun plan sekansların ve pahalı setlerin arasında süzülürken Meksika’nın Iñárritu için artık köpek dövüşlerinden daha büyük bir meseleye ev sahipliği yaptığını hatırlatıyor sanki. Bir çocuk gibi kendini kanıtlamaya çalışıyor yönetmen. Onulmaz seviyede bir özgüvenle hayat üzerine aforizmalar fırlatıyor, gerçekliğe kısa devre yaptırıyor durmadan. Iñárritu, ABD’yi ve ayrıcalıklarını terk edebileceğini bu kadar tekrarladıktan sonra filmdeki ödül konuşması esnasında belgeselcinin ayaklarına biri çivi çakıyor. O yerinden oynayamazken kızı Amerikalılara teşekkür metnini okuyup alkış talep ediyor ama salondan ses seda çıkmıyor. Yönetmen burada “tutsaklığını” ifade ediyor sözde. Öyle egosantrik, öyle ürkek bir kimlik arayışı ki bu, kendi zayıf argümanlarını yine kendi yalanlamaktan, onları “absürtlük” kılığı altında saklamaktan başka hiçbir çaresi yok. Hayır, Iñárritu Bardo’da Meksika’ya dönmüyor, onu kendi ayağına çağırabiliyor ancak. Sözde yalanlamalarının aksine ABD’yi geride bırakabildiği falan da yok, çatışması bu yüzden sürekli kurgusal, el yapımı hissettiriyor.
Büyük bütçeler bulduğu, en prestijli yıldızlarla çalıştığı hayaller ülkesine alttan alta sempati duymasına rağmen doğduğu toprakları da unutmamış çünkü. Hernán Cortés’e milliyetçiliğini savunmaya, havalimanında ABD’nin de evi olabileceğini bağırmaya ve Meksika-Amerika savaşını canlandırmaya kadar absürt, utanç verici ve bayağı yöntemleri ile bu gerçeği tekrarlamaktan geri durmuyor hiç. Silverio’nun babası “Başarıdan bir yudum al. Ağzının içinde döndür ve tükür. Yoksa seni zehirler.” diyor bir sahnede. Iñárritu çöle doğru son hızla ilerlerken sık sık arka koltuktaki çocuklara bakıyor kemerlerini kontrol etmek için. Ağzındakini döndürmeye devam ediyor ama çok istese de bir türlü yutkunamıyor. Yalnızca sürüyor, sürebiliyor. Sirenler yaklaşana, tekrar sınıra götürülene dek…
Bardo: Sınır Kapısında