Apples: Unutamayan Bir Adam (İKSV Özel)
Bu filmiyle Yunan “tuhaf dalgası” akımı için yeni bir örneğe imza atıyor yönetmen Christos Nikou. İlk uzun metrajlısı olan Apples filmi distopik bir salgını konu alıyor. Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde gerçekleştirmiş film Yunanistan’da birçok dalda ödüle layık görülmüş, özellikle senaryosuyla oldukça beğeni toplamış. Başrolünde Yunan aktör Aris Servetalis’in yer aldığı 2020 yapımlı film aynı zamanda 2021 Yunanistan Oscar aday adayı gösterilmiş.
Film etkili oyunculuğuyla dikkat çeken başrolün başını duvara vurduğu sahneyle başlıyor ve elma yediği manidar bir sahneyle son buluyor. “Amnezi” hastalığının yaygınlaştığı bir salgında insanlar bir anda hafızasını kaybedebiliyor. Yunan halkı yayılan bu hastalığa alışmış, hafızasını kaybettiği fark edilen biri çevredeki insanlar tarafından ambulansa bildiriliyor ve hastanelere gönderiliyor. Ailesi veya sevdikleri hafızası kayıp kişiyi bulana kadar hastanede kalıyor veya “Nasıl Yaşayacağını Öğrenmek” programına katılıyorlar. Hafızanın geri kazanılmasına yönelik bir tedavi yöntemi bulunamamış, ancak bu programla “yeni kimlik” oluşturarak sıfırdan bir hayata başlangıç yapıyorlar. Anılarını polaroid kameralarla kaydediyorlar – polaroid kameralar filmin geçtiği dönem hakkında yaklaşık olarak bir ipucu veriyor – ve doktorlar tarafından kontrol ediliyorlar. Bir gün otobüste yolculuk ederken amneziye yakalanan Aris’in donuk, solgun ve dramatik öyküsünü izliyoruz.
Film son derece minimalist bir olay örgüsüne sahip. Zaten salgından veya olay örgüsünden çok başrolün duyguları, tepkileri, yeni kimliğine adapte olmaya çalışması ve ilginç hikâyesi odakta. Karaktere odaklanan yapımlarda sergilenen oyunculuk performansı önem arz ediyor takdir edersiniz ki. İşte tam da bu noktada Aris Servetalis’in doğal-gerçekçi ve inandırıcı oyunculuğu filmin anlatımına büyük bir katkı sağlıyor. İçinde bulunduğu bulanık ruh halini ve duygu karmaşasını çok iyi yansıtıyor. Bazen tüm dünyadan elini ayağını çekmiş tavırları bazen de duygularının ön plana çıktığı sekansları bu başarılı oyunculuk sayesinde dengede tutmayı başarıyor.
İçinde bulunduğu bulanık ruh hali ve duygu karmaşasını iyi yansıttığından söz ettim, burada takıldığım bir nokta var. Başarılı bir oyunculuktan söz ediyorum ancak karakter tasarımıyla bir problemim var. Filmin ilerleyen dakikalarında verilen ipuçlarıyla Aris’in hikâyesiyle ilgili bir tahminde bulunabiliyoruz ancak onunla film boyunca tam olarak empati kuramıyoruz. Özellikle karakter odaklı filmlerde karakterle empati kurmak beni filmin içine çekiyor, onunla beraber hissetmek seyir zevkimi yükseltiyor. Ancak bu filmde Aris’e yaklaşamadım.
Ne zaman böyle veya buna benzer bir eleştiride bulunsam direkt şu düşünceye kapılıyorum: belki de yönetmenin amacı karakterin içinde bulunduğu durumu son derece donuk ve bulanık yansıtarak onun ruh halinin ne kadar karanlık olduğunu bu şekilde bizlere hissettirmektir. Bu film özelinde buna ikna olamıyorum ve düşünceme yine bir antitez oluşturuyorum; belki de sorun olay örgüsündedir, olaylar da çok yüzeysel ilerliyordu çünkü. Özellikle insan içine çıktığı ve insanlarla diyalog kurduğu sekanslarda her ne kadar yakın plan çekimleriyle duygu durumlarını yansıtmak amaçlansa da yüzeysellikten ötürü başarılı olunamamış diye düşünüyorum.
Düşüncemi özetleyecek olursam benim için havada kalan ve tatmin etmeyen bazı noktalar vardı filmde; detaylandırılmış karakter tasarımıyla veya olay örgüsüyle aşılabilirdi bu durum. Ancak yönetmen bunu tercih etmemiş ve filmini “aceleye getirilmiş bir film” olarak nitelendirmeye müsaade etmiş. Özellikle Aris’in barda dans ettiği sekans muhteşemdi bence, yeni kimliğine adapte olmaya çalışırken giydiği kıyafetleri yadırgaması ve o anki çaresiz ifadesi, yatağında oturup yorganı kafasına çekmesi, tanıştığı kadına bir türlü yaklaşmaması… Aris’e en yakın olduğum, onu en iyi anladığım sahnelerdi; hatta bana göre filmi ayakta tuttu bu sahneler. Ancak bu sahneler daha da detaylandırılsaydı ve duygusal yönleri daha çok sunulsaydı film tadından yenmezdi.
Filmin sorgulatıcı bir etkisi vardı. Hafıza kaybına uğramak konusunda veya katlanamadığımız acıları hafıza kaybıyla atlatıp atlatamayacağımız konusunda düşünmeye yöneltiyordu. Polaroid kameralarla her anılarını belgelemeleri, günümüzde sosyal medyada insanların hayatlarını paylaşılmasına gönderme gibiydi. Ayrıca yönetmen filmin yakın geçmişe gönderme yapmak amacıyla 4:3 ekran formatında seyirciye sunulduğunu da belirtiyor. Filmde bir takım çelişkiler var, örneğin hikâyenin geçtiği dönemin teknolojisiyle DNA tespiti yapılarak hafızasını kaybedenlerin ailesini bulmak pek ala mümkün görünüyor. Ancak yönetmenin gerçekçilik gibi bir kaygısı zaten yok, distopik bir atmosfer içerisinde Aris’i gözlemlememizi istiyor bizden. Bu arada değinmeden geçmeyeyim; filmin giriş kısmında trafikte bir şoförün hafızasını kaybettiği sahne bana Körlük filminin giriş sahnesini anımsattı. Genel olarak unutkanlık salgınının körlük salgınıyla benzer noktaları olduğunu düşündüm; sebebinin bilinmemesi, çözümünün olmaması, aniden ortaya çıkması gibi…
Film boyunca eşlik eden elma figürü anlamlıydı, özellikle Aris’in evindeki masada oturup elma yediği sahneyle güzel bir finale imza atmış yönetmen. Sabit ve yakın plan kadrajlar, ‘tuhaf’ kamera hareketleri, ifadesiz bir karakter ve absürd sayılabilecek bazı komiklikler… Yunan “tuhaf dalgası” akımına başarılı bir örnek oluyor film. Özellikle kullanılan gri tonlarındaki soluk efekt ve çeşitli minimalistlikler filmin aurasını destekliyordu. Ayrıca filmin afişi de çok ilgi uyandırıcı ve filmi iyi temsil ediyor.
İzlemeden önce konusunu okuduğumda yükselen beklentim tam olarak karşılanmadı maalesef. Fazlasıyla ilgi çekici olan bu konu yüzeysellikten ötürü başarılı işlenmemişti bence. Ancak oyunculuk performansı, verilmek istenen bazı mesajlar ve çekim tercihleri filmin iyi yönleriydi. Beğendiğim ve beğenmediğim yönleriyle değerlendirdiğimde Oscar adaylığı için fazla iddialı olduğunu düşünüyorum. IMDB’de 6,7 olarak puanlanmış film, benim için 6/10 değerinde.
Apples: Unutamayan Bir Adam (İKSV Özel)
Zeynep Polat’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.
4 Yorumlar
akış biraz yavaştı ve birçok soru işareti de bıraktı ama genel olarak ben de beğendim. kaleminize sağlık
Cümleler büyük harfle başlar
ayrıca cümleler noktayla biter.
İncelemenizi okuyup izlediğim filmlerden ve izledigime pişman olmadım 👏