Andor: 1. Sezon : Nefes Kesici Bir Politik Drama
Andor, 2022 yılında Disney+ platformu için Tony Gilroy tarafından yaratılan bir drama dizisi olarak karşımıza çıktı. 22 Nisan’da yayınlanacak olan ikinci sezonunun yaklaştığı bu günlerde, izleyenler için ufak bir hatırlatma, izlemeyenler için de bir teşvik olması adına gelin, biraz dizinin derdine göz atalım. Dizi, Star Wars evreninde geçen ve orijinal üçlemenin öncesini anlatan, 2016 yapımı Rogue One: A Star Wars Story filminde tanıdığımız Cassian Andor karakterinin direniş saflarına katılışına odaklanıyor. Ancak Andor dizisinde bundan biraz daha fazlası var.
Oyuncu kadrosunda Diego Luna, Adria Arjona, Genevieve O’Reilly, Faye Marsay, Alex Lawther ve Ebon Moss-Bachrach gibi başarılı oyuncuların yanı sıra Stellan Skarsgård, Andy Serkis ve Fiona Shaw gibi usta isimler de yer alıyor. Dizinin yaratıcıları arasında House of Cards ve The Americans gibi politik açıdan farklı işler üretmiş isimler bulunuyor ki bu bilgi, dizinin kimliği hakkında bize çok şey anlatıyor. Tüm bunların yanında dizinin müzikleri, Succession dizisinin müziklerini de bestelemiş olan Nicholas Britell’e ait. Her bölümde jenerik müziği ve sesler, o bölümdeki olaylara ya da durumlara göre değişim gösteriyor. Bu yazıyı yazarken de bir yandan dinlediğim soundtrack albümü inanılmaz! Bu gibi referanslar sizde dizi hakkında genel bir portre çizdiyse gelin, biraz daha fazlasının ne olduğunu birlikte inceleyelim.
Star Wars külliyatı, başta orijinal üçleme olmak üzere, yıllarca üzerine eklenen birbirinden farklı hikâyelerle kuşakları etkilemiş bir yapı. Bu külliyat, içerdiği kimi zaman tartışmalı, kimi zaman sevilen eserlerle, son dönemde çekilen bazı filmler nedeniyle bir miktar hayranlarını küstürse de büyümeye devam ediyor. 2016 yılında ise Bourne serisinden tanıdığımız ve politik gerilim hikâyeleri konusunda rüştünü ispatlamış bir kalem olan Tony Gilroy’un yapımı Rogue One filmiyle karşılaştık. Rogue One, kısaca, ilk olarak Star Wars: A New Hope’da gördüğümüz, İmparatorluk tarafından üretilen Death Star isimli ölüm makinesinin yok edilmesine giden yolda, fedakâr bir grup insanın ölüm pahasına Death Star’ın planlarını çalmasını anlatıyordu.
Rogue One, tartışmalı eserlerden biri olarak, benim şahsen sevdiğim ancak sevilmemesinin nedenlerini de anladığım bir filmdi. Film, birkaç kez iptal edilmenin eşiğinden dönmüş, yapım sürecine dair müdahale haberleriyle gündeme gelmiş ve vizyona girdiği dönemde de vaat edilenin altında bir süreyle kırpılarak izleyiciyle buluşmuştu. Ancak bu kez, yaratıcısının işine karışılmadan vizyonunu aktarabildiği Andor’u izleyince, ne gibi bir fırsatın kaçtığını kendi gözlerimle gördüm diyebilirim.
Andor, genel olarak bir uzay macerası olsa da aslında kişilere ve yaptıklarına odaklanan bir drama dizisi. Bu da onu, Star Wars evrenine sıkı sıkıya bağlı olmasına rağmen hiç Star Wars izlemeye gerek kalmadan tüketmeye uygun bir hâle getiriyor. Çocukluk yıllarında yaşadığı yerden koparılmış olan Cassian Andor, yıllar sonra kız kardeşine dair bir iz peşinde koşarken yozlaşmış birkaç emniyet kuvvetiyle karşı karşıya geliyor. Beklenmedik bir şekilde güvenlik güçlerinden birinin ölümüyle sonuçlanan bu karşılaşma, Andor’u bir anda kaçak hayatı yaşamaya itiyor. Kahramanımızın içine düştüğü bu çaresizlik, onu paralı askerlikten hapis hayatına kadar birçok olaya sürüklerken, daha önce hiç sesini çıkarmadığı konulara ses çıkarmasına, bakıp da görmediği olaylarla yüzleşmesine neden oluyor.
Dizi boyunca Andor’un yolculuğunu takip ederken, hikâyenin genişlemesiyle birlikte evren de bizim için genişliyor ki dizinin alametifarikalarından biri kesinlikle bu. Daha önce “kötücül güçler iyilere savaş açıyor” anlayışının ötesinde çok fazla detayını görmediğimiz İmparatorluk düzenine dair; bürokrasi içindeki personellerin kapalı kapılar ardında aldıkları kararlardan, direnişin ekonomik arka planına; adalet sisteminin nasıl işlediğinden, dini ritüellere kadar birçok sosyal ve politik olayla tanışıyoruz. Sosyoloji, antropoloji, psikoloji ve politika gibi akademik konularla ilgilenenleri de etkileyeceğini düşündüğüm bu detaylar, incelikle işlenmiş ve hiçbir olay bir neden-sonuç ilişkisi kurulmadan geçiştirilmemiş. Karakterlerin motivasyonları gerçekçi olgulara dayandırıldığından, entrikalarla bezeli bu tekinsiz evrende kişiler; kendi hikâyeleri, fikirleri olan ve bu nedenle de gerçekten “karakter” özellikleri gösteren derinlikli figürler olarak karşımıza çıkıyor.
Çoğunluğunu İngiliz tiyatrosu kökenli oyuncuların oluşturduğu kadro oldukça kuvvetli. Dizinin temposu son derece başarılı. Çok fazla karakter ve olayı hızlı işlemelerine rağmen ne olaylardan kopuyorsunuz ne de karakterleri karıştırıyorsunuz. Merak unsurunu sürekli diri tutan anlatımı, izleyiciyi bir anda son bölüme götürecek kadar etkili. İç ve dış mekân tasarımlarına büyük özen gösterilmiş. Geniş kamera kadrajlarıyla, detayları göstermekten çekinmeyen sinematografisi de dizinin estetik anlayışını gözler önüne seriyor.
Son olarak, Andor’un Star Wars içerisindeki konumunu değerlendirerek bu yazıyı noktalayalım. İşlediği sert konular, reel dünyada karşılığı olan ciddi meselelere değinmesi ve güçlü politik altyapısıyla, Star Wars’un klasik ışıltılı dünyasından ayrışıyor. Space opera türüne katkı sunarken, Game of Thrones veya The Wire gibi dizileri sevenleri de içine çekebilecek kadar karanlık ve ciddi bir anlatıya sahip.
Andor, son dönemlerde çıkan yapımlar arasında parlayan nitelikli bir iş. Star Wars seven ya da sevmeyen herkese önerebileceğim bu dizinin ikinci sezonu yaklaşırken, ilk sezonu izlemenin tam zamanı. İkinci sezon fragmanını da buraya bırakıp yazımı sonlandırıyorum.
Puan: 4.5/5
Andor: 1. Sezon : Nefes Kesici Bir Politik Drama