Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri 43. İstanbul Film Festivali İzlenimleri: Saýara & Pet Shop Days

43. İstanbul Film Festivali İzlenimleri: Saýara & Pet Shop Days

Yazar: Tunahan İbiş

43. İstanbul Film Festivali İzlenimleri: Saýara & Pet Shop Days

Herkese merhaba! 43. İstanbul Film Festivali tüm hızıyla devam ederken arada kaynamış olabileceğini düşündüğüm, üzerlerine konuşmak istediğim filmler oldu. Bu seride bu tarz filmler ile ilgili izlenimlerimi aktarıyor olacağım. Bugünkü köşemize Can Evrenol’un “Mayınlı Bölge” bölümünde gösterilen kanlı intikam filmi Saýara ve Olmo Schnabel’ın uluslararası yarışmada yer alan suç komedisi Pet Shop Days eşlik ediyor. İyi okumalar dilerim.

Saýara

Yıllarca Amerikan sinemasının alt türlerine öykünen Can Evrenol, en sonunda istediğini başarmış ve sahiden akıl almaz bir film yapmış. Öyle ki, Saýara’yı izlerken birçok açıdan aklımı kaybetmemek için zor dayandım. Filmin çıkış noktası oldukça basit, Saýara adlı karakterin cinayete kurban giden kız kardeşinin intikamını almasını seyrediyoruz. Evrenol, bu fikri kullanarak eski dönem istismar filmlerinden esinlenen, vahşet (gore) seviyesi yüksek bir gerilime yelteniyor. Aslında filmin muhtemelen yıllarca konuşulacak olan utanç verici denemelerini bir noktada kabul etmek lazım, zira filmin ait olduğu alt türün kaliteli bir seyir sunmak gibi bir çabası asla yok. Belki yerli sinemada paranormal filmler haricinde neredeyse hiç göremediğimiz bir korku anlayışını benimsediği için de bağrına basanlar olacaktır. Ancak yine de, her türlü mazerete rağmen, yönetmen tarafından “bir dövüş filmi” olarak tanımlanan bir işin böylesine koreografiden yoksun, şiddet sekanslarının ise aynı oranda bayağı olmasına hiçbir gerekçe bulamıyorum. Hele de filmin ucuzluğu ile eğlenmek bile mümkün olmayınca.

Saýara’nın yapmaya çalıştığı ve -alternatifsizliğinden dolayı- kendi kendini onayladığı her türlü girişim, yerli sinemanın mevcut konumuyla da ister istemez alakalı. Yıllarca taşra sinemasını standart haline getirmiş, yeni bir ifade alanı oluşturmaktansa yalnızca öncülleri taklit etmek üzerine kurulu bir atmosferde Evrenol’un yaptığı işler ayrıksı durabiliyor. Ne kadar berbat bir yönetmenliğe, oyuncu yönetimine ve senaryo yazımına sahip olursa olsun durum nihayetinde bu. İşin kötüsü Evrenol da bunun farkında ve bu durum, Batı’nın yarım asır önce tükettiği fikirleri Türkiye’ye uyarlarken ona kendini “cesur” veya “yenilikçi” olarak tanımlama şansı veriyor. Saýara’yı izlediğim sıra filmin sözde cüretkârlığına karşı her kıkırdadığımda bu filmi üreten, dağıtan ve de nihayetinde festivale gönderen zihniyete ve onlara bunun değerli bir uğraş olduğunu hissettiren mevcut sinemamıza karşı buruk bir his doldu içime. Can Evrenol’un Saýara’sı yalnızca kötü bir film değil, ama aynı zamanda -ne yazık ki haklı olarak- iyi olduğuna inanan bir film.

Pet Shop Days

Geçtiğimiz sene Venedik’te açılan ama halen düzgün bir dağıtımcı bulamadığı için ortalıktan hızlıca kaybolan Pet Shop Days, esrarengiz havasına rağmen son derece tanıdık hissettiren bir film. Martin Scorsese’nin yürütücü yapımcılığını üstlendiği yapımın dinamik temposu ve bol grenli görüntü yönetimi, bilhassa 70’ler Amerikan bağımsız sinemasını bir hayli hatırlatıyor. Ancak Pet Shop Days’in birtakım referanslar eşliğinde tanımlanabilen rejisinin tek esin kaynağı yalnızca bu değil. Aileleri ile sorunlu ilişkilere sahip, durmadan başka yerlere karşı aidiyet hissetmeye çalışan iki pet shop çalışanını izliyoruz. New York sokaklarında dolanırken bu ikilinin aklına birden nakliyat yaptıkları müşterileri -tamamen keyfi bir şekilde- soymak geliyor. Suç dünyasına adım atan sağı solu belirsiz kuir ana karakterleri sebebiyle Pet Shop Days, 90’lardaki Gregg Araki filmlerinden de bir hayli beslenmiş gibi.

Her şeye rağmen maalesef ki Pet Shop Days’in seyri, güç aldığı kaynakları fark ettiğinizde ve üzerlerine herhangi bir katman eklenmediğinden onlardan sıkılmaya başladığınızda sekteye uğramaya başlıyor. Olmo Schnabel’ın karakterleri öyle dengesiz ve nevrotik ki, senaryo onları sabit bir düzlemde tutmadığında dağılıveriyor ve takip etmesi yorucu hale geliyorlar. Pet Shop Days’teki kendi başına buyruk, bencil ve sabırsız karakterlerdeki hareketliliğin böyle anlarda Schabel’ın da dikkatini dağıttığını fark etmemek güç. Ana karakterler oradan oraya savrulurken ise en akılda kalan anlar, harika oyuncular tarafından (Willem Dafoe, Peter Sarsgaard, Maribel Verdú…) canlandırılan yan karakterlerin yükseldiği sahneler oluyor. Ancak Schnabel’ın filmin süresini ve momentumunu savurgan bir şekilde kullanması sonucu onlar da bir süre sonra albenilerini yitiriyorlar. Film sona erdiğinde aklınızda güç dengeleri sıklıkla değişen, tahmin etmesi zor ilişki dinamikleri değil, sadece A24’ün açtığı “vibe” temelli görsel dile sahip bir showreel kalıyor.

43. İstanbul Film Festivali İzlenimleri’nin bir sonraki yazısında görüşmek üzere!

43. İstanbul Film Festivali İzlenimleri: Saýara & Pet Shop Days

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...