Anasayfa İncelemelerBelgesel İncelemeleriYavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Yazar: Büşra Gül Ovalı
Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı
Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Geçtiğimiz ay Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde izleme fırsatı bulduğum Yavaş Ölüm belgeseli, önümüzdeki hafta Beyoğlu Sineması’nda özel bir gösterim ile izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Uzun zamandır yazmak isteyip, bir türlü fırsat bulamamışken, Beyoğlu Sineması’na geleceğini duymak açıkçası beni heyecanlandırdı. Yönetmenliğini, Eko Eko Eko belgesel dizisi ve Zamanın Kıyısında Sınav gibi etkili yapımlardan tanıdığımız İlkay Nişancı’nın üstlendiği bu çarpıcı yapım, Türkiye’nin en can alıcı çevre sorunlarından birini, Afşin Elbistan Termik Santrali’nin yöre halkı ve doğa üzerindeki “yavaş ölüm” etkisini mercek altına alıyor. Kaçırmamanız gereken bu önemli yapımı size biraz anlatmak istiyorum.

Nişancı’nın Yavaş Ölüm belgeseli, bizleri yalnızca Afşin Elbistan Termik Santrali’nin devasa ve tehditkâr bacalarının altına götürmekle kalmıyor; aynı zamanda o bacalardan çıkan dumanın yarattığı ekolojik felaketin anatomisini de sabırla gözler önüne seriyor. Belgeselin en etkileyici yanı, santralin sanayi tipi soğukluğu ile bir zamanlar verimli olan Elbistan Ovası’nın dramatik tezatını sürekli olarak yan yana getirmesi. İzlerken, linyit tozlarının ve kül kalıntılarının tarım arazilerinin üzerini örtüşünü, akarsuların yavaşça çekilişini görüyorsunuz. Yönetmen, burada kuru verilerden çok, tanıklıkların gücüne yaslanıyor. Kanser ve solunum yolu hastalıklarıyla boğuşan bölge halkının feryadı, sadece bir sağlık krizini değil, aynı zamanda hayat haklarının nasıl ellerinden alındığını da gösteriyor. Bu yavaş yıkım sürecinde, devletin enerji politikaları ile yerel halkın sağlığı arasındaki o ince çizginin nasıl koptuğuna bizzat şahit oluyoruz.

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Belgesel, adından da anlaşılacağı gibi, hızlı bir patlama yerine yıllara yayılan tahribatın yarattığı umutsuzluğu ustalıkla işliyor. TEMA Vakfı’nın da desteklediği bu yapım, bölgenin yaşadığı sorunları sadece yerel bir mesele olarak değil, tüm Türkiye’nin çevre adaleti meselesi olarak konumlandırıyor. İlkay Nişancı, kamerasıyla santralin bacasından çıkan dumanın ekonomik bir fayda değil, geleceğimizden çalınan bir bedel olduğunu vurguluyor. Bu, sadece bir termik santral hikayesi değil; aynı zamanda kalkınma adı altında göz ardı edilen insan ve doğa bedelinin ağır bir faturası. Belgesel, izleyiciyi zorlayıcı ve korkutucu bir gerçekle baş başa bırakıyor.

Nişancı’nın sinematografik tercihlerinde, konunun ağırlığına yakışır bir dürüstlük ve titiz bir kurgu göze çarpıyor. Belgeseldeki en vurucu anlar, belki de en sessiz olanlar. Yönetmen, kirliliğin görsel şokunu kullanmak yerine, yavaş ve sinsi bir yıkımın yarattığı atmosferi yakalamayı tercih etmiş. Bu, sadece bir çevresel felaket belgeseli değil, aynı zamanda hukuksal ve etik bir çaresizliğin portresi. Bize gösterilen; mücadele eden, toprağını kaybetme korkusuyla yaşayan ama yine de umudunu yitirmeyen yüzler. Bu yüzler, Afşin Elbistan Termik Santrali’nin ekonomik gerekçelerle nasıl bir insani maliyet yarattığını sorgulayan canlı kanıtlar. Bu noktada belgesel, izleyiciyi sadece bilgiyle donatmakla kalmıyor, vicdani bir muhasebeye davet ediyor. Santralin devasa gövdesi altındaki insan ölçeği, filmin duygusal yükünü taşıyan en güçlü unsur.

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Yavaş Ölüm belgeseli, özellikle Türkiye’deki enerji politikaları ve çevre adaleti kavramları üzerine zorlayıcı bir tartışma başlatıyor. Belgesel, kömürden enerji üretimi tercihimizin, yalnızca iklim krizi açısından değil, doğrudan insan sağlığı ve tarım ekonomisi üzerindeki yıkıcı etkileri açısından da ne kadar maliyetli olduğunu gösteriyor. Bir yanda “kalkınma” ve “istihdam” söylemleri varken, diğer yanda zehirlenen topraklar ve kronik hastalıklarla mücadele eden nesiller var. İlkay Nişancı’nın kamerası, bu iki söylem arasındaki derin uçurumu somut bir şekilde kayıt altına alıyor. Bu, aslında bir ulusal yüzleşme çağrısıdır; çünkü Elbistan’da yaşananlar, göz ardı edilen tüm çevresel ihlallerin bir prototipi niteliğinde. Sanat, bilime ve aktivizme destek olarak, bu yavaş ölüm sürecini hızla durdurmak için atılacak adımların önemini bir kez daha hatırlatıyor.

Altın Koza’dan sonra Altın Portakal Film Festivali’nde de hak ettiği alkışı alan Yavaş Ölüm belgeseli, Türkiye’nin en can yakıcı ekolojik dramlarından birine ışık tutuyor. Bu sadece bir film değil, hayatlarımız pahasına ödediğimiz bir enerji faturasının belgesel kaydıdır. Eğer sanatsal duyarlılığın toplumsal sorumlulukla nasıl kesiştiğini görmek istiyorsanız ve Afşin Elbistan Termik Santrali gerçeğiyle yüzleşmeye hazırsanız, Yavaş Ölüm gösterimini sakın kaçırmayın. 5 Aralık Cuma günü gerçekleşecek olan Beyoğlu Sineması gösterimi, bu sessiz çığlığa kulak vermek için bulunmaz bir fırsat. Yavaş Ölüm, izleyicisini sadece bilgilendirmiyor; harekete geçmeye ve bu büyük çevresel adaletsizlik karşısında taraf olmaya davet ediyor. Mutlaka izleyin, izlettirin ve bu hayati tartışmanın bir parçası olun. İyi seyirler!

Yavaş Ölüm: Bir Ekolojik Felaketin Sessiz Tanıklığı

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...