Vanished into the Night: Gerilim Mi?
Netflix’in yeni gerilim filmlerinden olan Vanished into the Night seyircisiyle buluştu. En çok izlenen filmlerden birisi olup haftayı kapattı. Gerilim seven bir izleyici olmama rağmen bütün bir akşam boyunca beni asla germeyen film aksine canhıraş bir halde sonunu getirmeme sebep oldu. Filmin yorumlarına baktığımda ise ikiye ayrılmış bir izleyici kitlesiyle karşı karşıya kaldım, bazıları başarılı ve gerilimli bulmuşken diğerleri yarım saat bile dayanamadıklarından bahsetmişlerdi. Aslında filmin böyle ağır akmasının sebebinin senaryodaki scoring eksikliğinden kaynaklı olduğunu düşünüyorum; akıştaki sorundan ve kurgusal olarak konuların karışık anlatılmasından dolayı filmin içerisine giremiyorsunuz.
Daha önce çekilmiş bir İspanyol filminden çevrilen filmin ana hatlarında “Kaybolma, İhanet ve Suç” yer almakta. Filmde, Peaky Blinders’dan ve daha birçok yapımdan tanıdığımız Annabelle Wallis yer almakta. Fakat kendisinin çok fazla sahnesi yok, biz erkek karakterimizi takip ediyoruz. Filmin konusuna gelirsek; Amerikalı bir psikiyatrist olan Elena kariyerini ve hayatını geride bırakarak aşık olduğu İtalyan Pietro için ülkesini terk ederek İtalya’ya yerleşir. Gayet mutlu bir birliktelikleri olan çiftimizin iki tane çocukları olur. Fakat her şey güllük gülistanlık gitmez, mutlu aile tablosu çatırdamaya başlamıştır. Boşanan çiftimiz arasındaki en büyük anlaşmazlık çocukların velayetinin kimde kalacağı olmuştur. Başrol karakterimizin çocukların kendisinde kaldığı bir gece çocuklar ortadan kaybolur. Karakterimiz, önce çocukların saklambaç oynadığını düşünür ancak öyle olmadığını anlayınca paniği artar ve çocukları borçlu olduğu mafyanın kaçırdığını düşünür. Bilinmedik bir adamdan telefon gelir ve 150.000 avro fidye parası ister. Karakterimiz Pietro eski arkadaşı Nicola’dan karısının zorlamasıyla yardım ister ve para karşılığında bir uyuşturucu teslimatına katılır. Pietro bu işi yaparken çok fazla zorlukla hatta yakalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalır, ucu ucuna parayı alıp yetiştiğinde ise çocukları karısının evinde sakin bir şekilde kahvaltı yaparken bulur. Şimdi ise Pietro’nun bu gizemi çözmesi gerekmektedir; Karısı oyun mu oynamıştır yoksa Pietro psikolojik olarak rahatsız mıdır?
Filmimiz aslında konusu itibariyle ilgi çekici bir noktaya değiniyor; farklı dünyalardan gelen iki insanın bir ilişkiyi nereye kadar devam ettireceği, ne kadar yara alacağı ve karşısındaki insana ne kadar güvenebileceği hakkında kendimizi sorgulamamıza neden olan mesajlar veriyor. Filme başladığınız anda sonuyla ilgili birkaç farklı tahminde bulunabiliyorsunuz; Akla gelen ilk ihtimal zaten mafyaların çocukları kaçırmış olabileceği, ikinci ihtimal karısının oyun oynadığı ve son olarak da Pietro’nun psikolojik bir rahatsızlığı olduğu… Hikayenin kurduğu çatışma aslında çok güçlü olmakla birlikte işlenişte eksiklikler olduğunu görmekteyiz en azından benim açımdan öyle… Örneğin; Çiftimizin ayrılık sebebinin daha derin işlenmemesi ya da Elena’nın başka ülkede yaşadığı problemlerin daha net bir şekilde seyirciye hissettirilmemesi. Özellikle bütün bir film boyunca olayları sadece Pietro’nun bakış açısıyla görüyoruz bu da bizleri hikayeden uzaklaştırıyor, diğer karakterle (Elena) bağ kuramıyoruz, ona hak vereceğimiz bir alan sağlanmıyor. Gerçi Pietro’yla da bağ kurmakta zorluk çekiyoruz ve bu yüzden de onu takip etmek istemeyip filmden çok çabuk sıkılıyoruz. Gerilim filmi olduğu için seyirciyi merak ettirmeli ve karakterin yaşadığı her duyguyu bize de yaşatmalı, filmde yer yer gizem kurulmuş fakat bunların altı tam olarak doldurulamamış yani her şey fazla açık bir şekilde verilmiş.
Sonuç olarak; hikayede her şey fazla açık bir şekilde verilmiş, filmin başından beri kimin kötü karakter olduğu ve kimin doğru motivasyonlara sahip olduğu belli. Karakterler derinlikten yoksun ve her şey filmin sonunda açıklanan “plot-twist” e varmak için zaman doldurmak amacıyla yapılmış sahneler gibi… Filmin büyük bir çoğunluğunu Pietro’nun uyuşturucu kaçırması oluşturuyor. Bu sahneler de genel olarak oldukça sakin ve gerilimsiz, filmde bizleri geren tek sahne Pietro’nun eve dönmek için zamanla yarıştığı sahne olduğunu söyleyebilirim. Oyuncular bile hikayeye o kadar inanmamış ki bitse de gitsek havasındalardı, özellikle Pietro’yu oynayan abimiz adına konuşursak karakter o kadar inandırmadı ki bizlere çocuklarının kaçırıldığını bu da ortaya maalesef ki her anlamda kötü bir film çıkardı. Bunun dışında filmi izleyip izlememek size kalmış ama bence listenize eklemenize bile gerek yok, zamanınızı bu filmle harcamayın derim! Daha başarılı yapımları izleyerek vaktinizi daha iyi değerlendirebilirsiniz.
Vanished into the Night: Gerilim Mi?