Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleriUrchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Yazar: Şeyda Taşkıner
Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan
Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Cannes Film Festivali’nin 2025 ana yarışmasında yer alan filmler arasında en çok ilgimi çekenlerin başında Harris Dickinson’ın yazıp yönettiği Urchin de geliyordu. Yarışmadan FIPRESCI ödülüyle ayrılan genç oyuncuyu daha önce pek çok filmde izleyip takdir eden biri olarak, açıkçası bu kez yönetmenlik koltuğunda ve senaryo tarafında neler yapabileceğini, vizyonunu epey merak ediyordum.

Kendisini Babygirl, Triangle of Sadness, The King’s Man ve Matthias & Maxime gibi filmlerde izlediğimiz oyuncunun kamera arkasındaki yeteneği de kamera önündekini aratmıyor. Öyle ki, sıraladığım filmlerden sonuncusunun yönetmeni olan ve kendisi de aktörlükle birlikte film yapımcılığına çok genç yaşta atılmış olan auteur yönetmen Xavier Dolan’a yeni bir rakip çıktığını bile söyleyebiliriz.

Bu yıl on beşincisi düzenlenen Suç ve Ceza Film Festivali’nde bu filmi izleme şansını elde ettim ve kesinlikle festival seçkisinde de favorim olduğunu söylemem gerek. “Herkes İçin Adalet” sloganıyla yola çıkan ve adaletin erişilebilirliği, toplumsal eşitsizlik, ahlaki sorumluluk, sisteme yabancılaşma, toplumsal vicdan gibi güçlü temel meseleleri odağına alan bu festival için Urchin, hem tematik hem de duygusal olarak neredeyse kusursuz bir eşleşme niteliği taşıyor.

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Hikâye, ana karakter Michael’ın (Frank Dillane) etrafında şekilleniyor. Bir evsiz ve madde bağımlısı olan Michael’ın hemen açılış sahnelerinde suç işlemesine ve ardından tutuklanmasına tanıklık ediyoruz. Takip eden sahnedeki zaman atlaması nedeniyle Mike’ın hapishanedeki birkaç ayını nasıl geçirdiğinden pek haberdar olmuyoruz. Anlatının asıl sorusu zaten Mike’ın yıllar boyu içinde savrulduğu öz-yıkım döngüsünden kurtulup kurtulamayacağı ve topluma yeniden entegre olup olamayacağı… Bu soruların cevapları da ideal olduğu düşünülürken aslında formaliteden ibaret kalan rehabilitasyon, sosyal hizmetler gibi toplumsal mekanizmaların yetersizliğini gözler önüne seren bir eleştiriler dizisini beraberinde getiriyor.

Mike’ın ait hissetme ve adapte olma arzusuyla beslenen hayata tutunma içgüdüsü aslında son derece kuvvetli; kendine ait küçücük ama sıcak bir alana ve temiz kıyafetlere sahip olduğunda, yanında kendisi gibi hissedebildiği birkaç insanla bir araya geldiğinde ne kadar mutlu olabildiğini ve aslında ne kadar sorumlu, sevecen biri olduğunu gördüğümüz sahneler içimizi ısıtan türden. Ancak konu en basit bir çatışmaya geldiğinde tetikleyicilerin devreye girmesi onun için ne yazık ki kaçınılmaz oluyor.

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

İçine sıkıştığı bu döngünün dışına çıkabilmek için verdiği samimi çaba ile eski alışkanlıklarının her an yeniden yakasına yapışabileceği ihtimali arasındaki kırılgan çekim, seyircinin anın tadını çıkarmasına sürekli engel olarak buruk bir gerilimin havada asılı kalmasına neden oluyor. Mike bir yandan “normal” kabul edilen hayata dönme arzusunu hissederken, diğer yandan kendisini istemeden yeniden kaosa sürüklenirken buluyor. Çünkü aşina olduğu tek gerçeklik bu.

Sistem tarafından sıkıştırılan, görünmez kılınan veya dışlanan; “düşmüş” sayılan bu karakteri Dillane olağanüstü, adeta eforsuz bir sempatiklik ve doğallıkla canlandırırken Dickinson’ın oluşturduğu atmosfer de seyirciyi bu hikâyenin organikliğine ikna etmekte son derece başarılı oluyor. Mike’ın ikinci bir şansa sahip olmak için yürüdüğü ince çizgiyi takip ederken hem umut hem de hüzün aynı anda karşımıza çıkıyor.

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

İlk yönetmenlik deneyimiyle olağanüstü güçlü bir ilk film ortaya çıkarmayı başaran Dickinson, şimdiden bağımsız sinemanın dev isimleri Mike Leigh, Sean Baker, Andrea Arnold ve Josh–Benny Safdie kardeşlerle kıyaslanıyor. Bana kalırsa bu hiç de abartılı bir karşılaştırma değil çünkü gerçekten birbirini tekrar eden Hollywood klişelerinin ötesine geçip gerçek hayatın karmaşasını, kırılganlığını cesurca yakalayabilen film yapımcılarının sayısı günümüzde çok az.

Kamerası yargılamak yerine anlamaya odaklanan bir mercek gibi çalışan Dickinson’ın yönetmenlik başarısını kanıtlarken bir yandan da filmde kısa süreli görünen ancak oldukça belirleyici bir figür olan Nathan’a hayat vermesi, anlatıya hem içerden hem dışardan yön veren çok yönlü bir yeteneğe sahip olduğunu göstererek kendi sinemasının erken dönemdeki olgunluğuna işaret ediyor.

Bertrand Bonello’nun sıkça çalıştığı, geçtiğimiz yıl The Beast ile izleyiciyi kendisine yeniden hayran bırakan görüntü yönetmeni Josée Deshaies ile çalışması da Harris Dickinson’ın ilk filmi Urchin ile kendisini kanıtlamak için eline geçen bu fırsatı ne kadar hevesle değerlendirdiğinin bir diğer göstergesi.

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Toparlamak gerekirse Urchin, teknik başarısının yanında sistem–insan çatışmasını kavrama biçimini olanca doğallığıyla seyirciye hissettiren, oldukça güçlü bir sinemasal vaat olarak parlıyor. İzleyiciye düşen ise yönetmenin sonraki filmlerini sabırsızlıkla beklemek.

Sonraki yazılarda görüşmek üzere!

Urchin: Sistemin Kör Noktasına Yakın Plan

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...