Anasayfa İncelemelerFilm İncelemeleri The Seed of the Sacred Fig: Toplum Baskısının Temel Dinamikleri

The Seed of the Sacred Fig: Toplum Baskısının Temel Dinamikleri

Yazar: Tolga Taşan

The Seed of the Sacred Fig: Toplum Baskısının Temel Dinamikleri

2024’ün şüphesiz en sürprizli işlerinden biri, 18 Eylül 2024’te görücüye çıktı. Festivallerden olumlu dönüşler alan The Seed of the Sacred Fig, ülkemizde 10 Ocak’ta vizyona girecek. Geçtiğimiz senelerde dikkate değer olaylar yaşayan ve yükselişe geçen İran hareketlerinin sıcağında, film daha güçlü bir etkiyi arkasına almış. Bu yüzden olacak ki, özellikle ilk yarısında derdini ustaca bir tempoyla anlatabiliyor. Ancak, ikinci yarısında filmin temposunu ve anlatısını oturtamadığını düşünüyorum; fakat bu konuya birazdan döneriz.

Mohammad Rasoulof’un yönetmenliğini yaptığı filmin oyuncuları Soheila Golestani, Missagh Zareh, Mahsa Rostemi ve Setareh Maleki. Film, İran’da devletin yargı mekanizmasında güçlü bir konum bulan bir adamın ve ailesinin, değişen koşullarla birlikte dönüşümünü anlatıyor. Aile fertleri arasındaki bağlar ve hassas dengeler ile devlet ve otokratik toplumun dinamikleri arasında paralellikler kurarak etkileyici bir anlatı sunuyor.

Mohammad Rasoulof, politik sinemanın günümüzdeki en önemli yönetmenlerinden biri. “Sheytan Vojud Nadarad” adlı, İran rejiminde yaşanan idam cezalarını konu alan dört kısa filmiyle geçtiğimiz yıllarda gündeme gelmişti. Berlin’den Altın Ayı ile dönen filmin ardından, İslam hükümetine karşı propaganda yapmak suçlamasıyla hapis cezasına çarptırılmış ve filmleri kendi ülkesinde yasaklanmıştı. Bu filmin ardından da benzer bir nefretle, sekiz yıl hapis ve kırbaç cezasına çarptırıldığını belirtmek gerek.

Filme dönecek olursak, teokrasi ve otokrasi odaklı hükümet politikalarının toplumda yarattığı travmaları, merkezine bir aile alarak kurma fikri tam isabet olmuş. Örneğin; görünmese bile baba otoritesinin devlet otoritesinin varlığını beslemesi, annenin bu otoriteyi bir enstrüman olarak kullanması ve aile içinde devletle eşdeğer çalışan aygıtların, birbirlerini koruma amacıyla bile olsa baskı ve şiddet üretmesinin yarattığı yıkıcı gücü, filmin her noktasında görebiliyorsunuz.

Filmin oyuncuları çok başarılı. Anne ve baba arasındaki otorite paylaşımını, babanın yaşadığı yoğun baskının getirdiği paranoyayı, ev içindeki “erk” ve toplumdaki “erk” dinamiklerini, baskı toplumunda kadın olmayı, genç düşüncelerin yer bulma çabasını ve güvensizlik hissini, başta Soheila Golestani olmak üzere tüm oyuncular hakkıyla canlandırıyor.

Golestani’nin oynadığı Najmeh karakteri, inanılmaz başarılı yazılmış ve oynanmış. Sisteme inanan birinin motivasyonlarını görebilmek, dönüşümünü izlemek ve o kırılmayı takip etmek oldukça etkileyiciydi.

Özellikle, otokrasinin bir aparatı olmasa da otokratik hükümetlerin güçlü bir şekilde kullandığı medya gibi araçların hayatlarımıza etkisini tekrar etüt etmek bir miktar can sıkıcıydı; hele bu etütlerden bir ders çıkaramadığımızı düşününce.

2010’lar civarında, ülkece toplumsal olaylara yaklaşımımızın bu kadar soyut olmadığı dönemlerde birçok insanın yaşadığı ortak bir “kırılım” vardı. Ana akım medyanın artık o kadar da ortak bir paylaşım alanı olmadığını kavrayan insanlar ses çıkarmaya başlamıştı. “Gezi” gibi toplumsal olaylarla bu sesler, ortak bir zemine oturmuştu. O dönemde medya aracılığıyla, şehrin göbeğinde olan olayların bile bir “penguen belgeseli” ile örtbas edildiğini deneyimlemiş; yine aynı dönemde bir büyük şehrin merkezinde “esnaf” dayağı yiyen bir gencin hayatını kaybettiği ve olayın üstünün kapatılmaya çalışıldığı süreçlere tanık olmuştuk.

Artık medyaya güven iyiden iyiye azalmış, sosyal medya temel bir haber alma aracı hâline gelmişti. (Tabii bizim de aldığımız bilgileri teyit etme mekanizmamız uzun süre tam oturmadı ve spekülasyonlarla boğuştuk; fakat film bu taraflara hiç değinmediği için pas geçiyorum.)

İran’da ise, tartışmasız daha sert koşullarda verilen kadın hakları mücadelesi eksenindeki toplumsal olaylar; ne tür ambargolara maruz kaldığını, medyanın benzer bir suskunluk ve manipülasyon çabalarını, dikey format gerçek görüntülerle sık sık hatırlatıyor. Ardından, ailenin yaşadığı birtakım olaylarla bu durumları karakterlere deneyimletiyor.

Negatif taraflar hakkında konuşmak gerekirse, herhalde filmin bir noktasında senaryoya müdahale edilmiş: Ya çok uzadı diye kesilmiş ya da sonradan değiştirilmiş bir ikinci perde var ki, bu kısım evlere şenlik. Filmin temposu yavaşlıyor, karakter motivasyonları unutuluyor ve sadece finale ulaşmak için yapılan eylemler, ani değişimler ve mantık hatalarıyla film ağırlaşıyor. Son yarım saatini izlemeseniz bile filme dair benzer duygularla çıkabilirsiniz. Hatta belki daha kuvvetli hisler bile beslersiniz. “Toprak altında kalan devletin kudretli eli” fikri, filmin finali için güçlü bir mesaj olsa da bu mesajı kameraya çekebilmek için yapılan tercihler çok da olumlu değildi.

The Seed of The Sacred Fig, cesur, iyi oyunculara ve güçlü bir yönetmenliğe sahip, anlatacak bolca derdi olan bir film. Eminim, önümüzdeki yıl boyunca da üzerine birçok değerlendirme yapılacak, ödüller alacak ve sıkça konuşulacaktır. Sırf bu nedenlerle bile, 250 dakikanızı filme yatırmaya değer.

Korkusuzca sorunlarımızı konuşabildiğimiz, filmde anlatılan dünyanın bir “fiction” olarak kaldığı, güzel ve aydınlık günler temennisiyle.

Puan: 4.5/5

The Seed of the Sacred Fig: Toplum Baskısının Temel Dinamikleri

Bunlar da ilginizi çekebilir

Yorum Yap

Bu internet sitesinde, kullanıcı deneyimini geliştirmek ve internet sitesinin verimli çalışmasını sağlamak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Bu internet sitesini kullanarak bu çerezlerin kullanılmasını kabul etmiş olursunuz. Kabul Et Daha Fazlası...