The Assistant: Kıymeti Bilinmeyenler (İnceleme)
2020 Sundance Film Festivali’nin programında yer alan The Assistan, Kitty Green’nin yazıp yönettiği ilk kurmaca film. Zorba bir patron ve küçümseyici iş arkadaşlarıyla çalışarak, gereğinden fazla iş yükünü sırtlanmak zorunda kalan asistan rolünü Ozark ile Emmy Kazanan Julia Garner canlandırıyor.
Genelde özel sektörde çalışmayı düşünen henüz yeni mezun olmuş çaylaklara verilen “ne olursa olsun sakın pes etme, deli gibi çalış sonunda rahata ereceksin” vaatlerini kulağına küpe gibi takmış olan bir asistan kızımızın hikayesi. İş kıtlığı ve iş arayan bolluğunun aşırı yoğun olduğu sektörlerde işçisine köpek gibi davranmaktan rahatsızlık duymayan keyfine düşkün zorba yöneticilerin sayısı da bir hayli çok maalesef. Bilginin kutsallığının göz ardı edildiği bu devirde bilen insanların basamakları tırmanmak için gereğinden fazla şeye katlanmak zorunda kalması ve kendi hayatından ödün vermek zorunda kalması da bir o kadar içler acısı.
Filmde Jane’nin (Julia Garner) yaklaşık iki aydır asistan olarak çalıştığı firmada sabahtan akşama kadar geçirdiği bir günü izliyoruz. Henüz güneş doğmadan evinden çıkan Jane iş yerine ilk varan kişi oluyor ve hemen işine koyularak bilgisayarları tek tek açıyor. Jane patronun kişisel asistanlığını yaparken aynı zamanda da iş yerindeki insanlara tek tek programlarını dağıtıyor ve onların ihtiyacı olan fotokopilere ulaşmasını sağlıyor. Evrak işlerinin yanı sıra patronun özel hayatındaki şeylerle ilgilenmeli ve normalde temizlik görevlileri olmasına karşılık patronunun ofisinin temizliğiyle ve iş arkadaşlarının dağıttıklarını toplayıp temizlemeyle de uğraşıyor. Tabi ki işe ilk gelen kişi o olduğu gibi son çıkan kişi de o oluyor. Jane’i tüm o işleri mutsuz ama istikrarlı bir şekilde yapışını izliyoruz. Çok çalışmak belki de bu kız için henüz bir problem değil. Ama tüm bu işler arasında aynı zamanda da patronun yaptığı bazı etik olmayan şeylere şahit olarak susmak zorunda kalması onu daha çok zorluyor.
Filmin başından sonuna kadar zorba patronun sesini duyuyoruz ama hiç görmüyoruz. Jane ile iletişime genelde telefonla geçiyor ve çoğunda amacı azarlamak oluyor. Herkese bağır çağır davranma potansiyeli olduğundan çalışanlarda ondan bir miktar tırsıyor ve her şeyi onun isteğine göre yapmaya çalışıyor. Yaptığı etik dışı şeylerse yine herkes tarafından biliniyor ama kimse ses çıkarmaya cesaret edemiyor. Çalışanlarını kontrolü altına almış bu diktatörün altında en çok ezilen kişi maalesef Jane oluyor. Bu işi bir adım olarak gören Jane boynu bükük sorumluluklarını yerine getirmeye çalışıyor. İş arkadaşları tarafından da pek önemsenmiyor.
Görüntü yönetmenliğinin çok iyi olduğu film sade ama etkileyici sahneler barındırıyor. Filmin biraz daha realiteye yakın olması için müzik neredeyse hiç kullanılmamış tüm duyduğumuz hareketlerden ötürü nesnelerden çıkan sesler. Konumuz zaten toplumumuzda gayet yaygın ve işlenişi çok detaylı ve başarılı olmuş. Filmin türünde sadece dram yazması sizi korkutmasın çünkü bu film karakterin uzun uzun boşluklara dalarak bir şeyler hayal ettiği filmlerden değil. Karakter sürekli bir hareket halinde, yaptığı işleri başarı ve titizlikle hallediyor. Karakterin tek sıkıntısı konuşma esnasında çekingen durması.
Julia Garner film boyunca karakterin duygularını veya duygusuzluğunu bize başarılı bir şekilde aktarıyor. Karakter-oyuncu uyumunun çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. Yönetmenimiz de belgesel türlerinden bu türlere gayet başarılı bir ilk yapımla geçiş yapmış. Tebrikler doğrusu.
Bir yabancının tüm gerçekçiliğiyle rutin yaşamının bir gününü izlemek isterseniz bu film tam sizlik.
İyi seyirler.
The Assistant: Kıymeti Bilinmeyenler (İnceleme)
Senanur Pehlivan’ın Diğer Yazıları İçin Tıklayın.