Some Rain Must Fall: Yağmur Varsa Hayatta, Umut Da Var Demektir
Yağmurlar, bazen depresifliğin, bazen de yenilenmenin havasıdır. Bazen çaresizliğe teslim olmanın, ama bazen ise içimize attığımız, bir fare gibi içimizi kemiren dertlerin dışavurumudur. Öyle bir histir ki bu, tıpkı Yunan mitolojisinde Afrodit’in gözyaşlarını dökmesi gibi bir histir.
Qui Yang’ın Berlin Film Festivali’nin Karşılaşmalar bölümünde Jüri Özel Ödülü kazandığı Some Rain Must Fall, vicdan azabımızın, kanayan yaralarımızın, çektiğimiz acıların bir dışavurumu gibi.
40 yaşındaki Cai (Yu Aier), hayatta sadece “yaşamak” gayesiyle var olan bir kadındır. Bir akşam kızı Lin’i (Di Shike) okuldan alırken, bir basketbol topu Cai’nin omzuna sertçe isabet eder. Cai’nin attığı basketbol topu, yaşlı bir kadına isabet eder ve o yaşlı kadın da yaralanır. İşte bu “küçük” olay, hayatın kontrolden çıkmasına neden olur. Dahası bir vicdan azabıyla geçmişin yaraları açılır ve yaraları kapatarak, kendini sorgulamasına da neden. Kavgaları, çekilen dertleri, ailelerin kötüye giden sağlığı ve sevgisizlikte sıkışmışlığı da cabası.
Anlatım tekniği her ne kadar lineer geçse de, filmin hikayesi, gerçekten son derece derinlikli ve incelikle yazılmış. Özellikle filmin diyalogları tam anlamıyla ince yazılmış ve filmin konuşmalarına bile bir şiir okur gibi büyüleniyorsunuz. O sahnelerde öylesine incelikle yazılmış ki, her sahnenin çok ama çok anlamı var. Anne ile kızın arasındaki sessiz diyaloğun, kocasıyla olan mutsuz ilişkisinin, ailesiyle yüzleşmelerinin altında bir alt metin görüyoruz. Filmin diyalogları da senaryo gibi ince ve olağanüstü işlenmiş. Dolayısıyla anlatılan hiçbir şey boş geçmiyor ve her sahnede daha fazla gerçek öğreniyorsunuz. Dolayısıyla da biz de Cai’nin dertlerine ortak oluyor ve Cai ile birlikte dertlerine çözüm, mutsuzluğun da sebebini bulmaya başlıyoruz.
Görsellik konusu zaten filmin en iyi unsuru. Sinematografisi, bu filmin fragmanında en çok övgü alan tarafı, ki eleştirmenler övmekle haklılar. Çünkü filmin kamerası, tıpkı senaryosu gibi boş değil, aksine filmde çizilen kompozisyonu, filmdeki oyuncuların bakışları ve 1.33 oranıyla, tam anlamıyla mutsuzluğun arasında sıkışmışlığı kesinlikle hissediyoruz. Bu da bizi bu filmde içine çekmeyi başarabiliyor ve nadiren söylediğim “Başyapıt” haline geliyor. Görsel açıdan gerçekten başyapıt diyebileceğimiz bir film var elimizde. Bu konuda Constanze Schmitt’in kamerasına şapka çıkarmak gerekir. Kurgu için de aynısı söylenebilir. Julien Lacheray ve Carlo Francisco Manatad’ın özellikle gerçek gibi yarattığı rüya sahneleri ise bambaşka bir hal alıyor.
Yinghao Shan’ın sanat yönetmenliği ve Yadi Zhang’ın kostüm tasarımcılığı hakkında da lafımı esirgeyemeyeceğim. Bir kere sanat yönetmenliği için söylemem gerekirse çekilen yerlerin hemen hepsinde koridorların darlığı, okuldaki çapraz merdivenleriyle hem aklımızı karıştırıyor, hem de tıpkı sinematografisi gibi az önce bahsettiğim sıkışmışlığı da hissettiriyor. Peki Yadi Zhang’ın kostüm tasarımına ne demeli? Kostüm tasarımı tam anlamıyla melankoli kokuyor, çünkü sırtına vicdan azabı gibi yapışan mantoları da söz konusu. Saç tasarımına da bayıldım, ki o da kafa karıştırıcı (olumlu anlamda) olm
Oyunculuklar hakkında da çok şey söylemek gerekiyor. Cai’yi oynayan Yu Aier ve kızını oynayan Di Shike’nin oyunculukları hakkında söyleyeceğim çok şey. İlk oyunculukları olmasına rağmen, günümüzün en popüler oyuncularının bile yapamadığını yapmayı başarıyorlar. Özellikle öyle sahnelerde bu kadar iyi oynamalarına şaşırdım. Kızı ile ilişkisindeki sessizlikte, dans etmeye çalışmasında ve kocasıyla olan mutsuz ilişkilerinin olduğu sahnelerde öylesine derinlikli ve öylesine incelikli bir performans çizmiş ki, siz bu filmi seyrederken kendinizi Cai’nin yerine koymaya başlıyorsunuz. Yani bu film size bir nevi empati kurmanıza da sağlıyor.
Filmin ses tasarımı ise gerçekten bir ağırlık gibi üzerimize çöküyor. Başlangıçta yaşlı kadının ve diğer görmediklerimizin bağırışları, rüya sahnelerde ise kalan yankılarıyla aklınızdan çıkaramayacaksınız.
Ben ilk filmi olmasına rağmen Qiu Yang’ın sinemasına aşık oldum. Görsel ve işitsel anlamda tam olarak doyurucu, oyunculuklar ise bir hayat gibi gerçek yani bizden biri. Some Rain Must Fall, izledikçe empati kurabileceğiniz ve dolayısıyla dertlerinize derman, bizi bir diş çürüten sevgisizliğin içerisinde sevgi bulabileceğiniz çarpıcı bir başyapıt. Bu film bugün Başka Sinema kapsamında sınırlı sayıda vizyona girdi, gidin bu filmi seyredin. Ama mutlaka seyredin.
Some Rain Must Fall: Yağmur Varsa Hayatta, Umut Da Var Demektir