Red, White & Royal Blue: Cinsel Yönelim, Siyaset, Kültür ve Aile
Casey McQuistuon’un aynı adlı romanından uyarlama olan Red, White & Royal Blue filmi Amazon Prime’da yayınlandı; ancak ne yazık ki film, konusu dolayısıyla Türkiye’de yayına giremedi. Filmin başrollerinde Nikolas Galitzine, Taylor Sakhar Perez ve Uma Thurman yer alıyor.
Amerika ile İngiltere’nin arasındaki güç ve rekabet göstergesinin bir klasiği gibi başlayan bu film kısa bir süre sonra bizi başka bir aleme çekiyor. Britanya, İngiltere kraliyet ailesi gibi sözcükler duyduğumda tarihin kasvetli ve tozlu sayfalarındaki Güneş Batmayan Ülke diye adlandırılan Britanya’nın ve kraliyet ailesinin gereksiz şaşalı yaşantısını konu alan dizi ve filmler aklıma gelmekte. Ancak ilk defa kraliyet ailesini içinde barındırmasına rağmen günümüzü anlatan, bu çağa hatta gelecek çağa uygun bir film izledim.
Filmin ana konusu eş cinsellik olarak görülüyor; ancak bu konu kapsadığı alt konular olmasaydı iyi bir şekilde yansıtılamazdı. Günümüzün paralel evreni gibi izleyebileceğimiz bu filmde Amerika Başkanı’nın oğlu İngiltere Kraliyet Ailesindeki bir düğüne davet ediliyor. Bir tarihçi olarak baktığımda bu sahnede ilk düşündüğüm şey İngiltere ve İngiltere’nin bir zamanlar yavrusu gibi gördüğü ancak sonrasında büyük bir rakibi olan Amerika’nın birbirleriyle ilişkilerini iyi tutmak için yapmacık bir şekilde çabalıyor oluşlarıydı. Fakat sonrasında olay siyasi ilişkilerden çok iki erkeğin aşkına, ebeveyn çocuk ilişkilerine, kültür farklılıklarına doğru kaymaya başladı.
İster iki yüz yıl öncesini, ister günümüzü anlatsın eğer bir filmin konusunun ucunda dahi İngiltere ve Amerika olursa bu iki ülke arasındaki kültürel farklar göz önüne sunulur. Britanya’nın soğuk, sert ve yapmacık mizaçlı kültürü, kraliyet ailesinin keskin kuralları ve Amerika’nın tam tersi nitelikte rahat davranışları…
Amerika’nın uzun yıllardan beri kültürel diplomasisine bakarsak İngiltere’nin daha da genellersek Avrupa’nın soylu kültürüne tezat daha yenilikçi güya daha halktan bir yönelimi vardır. Hele ki filmdeki Amerikan başkanı sosyal liberal bir kadın ise bu yönelim daha belirgin bir hale gelir, aynı Red, White & Royal Blue filmindeki gibi.
Bundan dolayıdır ki filmdeki baş karakterlerimizden İngiliz Prensi Henry kendi gerçekliğini, kimliğini çok daha fazla filtrelemek zorunda kalıyor. Öyleki diğer başrolümüz olan Alex sadece biseksüel olmasına rağmen daha rahat bir şekilde erkekler ile görüşüyor. Henry ise tamamen gay olduğunu örtbas edebilmek için sıkça kadınlarla buluşma ayarlayıp kendini kameralara gösteriyor. Kameralar gittiğinde ise gerçek Henry yavaş yavaş su yüzüne çıkıyor. Ayrıca filmde soylu sınıfın unvan takıntısına da alegorik bir dille yaklaşılıyor diyebiliriz. Prens Henry filmin birçok sahnesinde (cinsel sahneler de dahil olmak üzere) alaycı şekilde ‘Prens Henry diyeceksin.’ minvalinde cümleler kullanıyor.
Başrol karakterlerinden birisi doğduğundan beri soylu ve ayrıcalıklıyken diğeri normalde otorite karşıtı bir ailede büyümüş sonradan annesinin başkan olması ile otoritenin bir simgesi haline dönmüş birisidir. Tanıştıkları sırada her ikisi de tanınan kimseler olsa dahi aralarındaki bu fark birbirlerine karşı olan davranışlarında bazı değişikliklere neden olmaktadır. Alex kendi toplumuna Henry’i sevdiğini daha kolay bir şekilde itiraf edebiliyor, ancak Henry kraliyet ailesinin kültürel baskısını omuzlarında taşıyor. Bir gün bu iki adamın aşkı açığa çıktığında ise Prens Henry kralın karşısında kendini savunurken İngiltere sarayına Henry’nin cinsel yönelimini destekleyen halk, ellerinde lgbt bayrakları ile geliyor, filmin o sahnesinde Henry’nin bakışlarında minnet, şükran, umut ve sevinç okunuyor; çünkü Prens Henry ilk defa kendi gerçekliğini filtrelemedi ve ailesi tarafından yargılansa dahi birileri onu her şeye rağmen destekliyordu. Onu gerçek kendisi olarak sevenler de bulunmaktaydı.
Alex’in desteklenmesi ve Henry’nin yargılanması aracılığıyla aslında ebeveyn – çocuk ilişkilerine de değinildiği görmekteyiz. Alex çekinerek de olsa annesine Henry ile arasındaki aşktan bahsettiğinde annesi pizza sipariş edip oğluyla dertleşti. Bu Alex’in daha özgüvenli ne istediğini daha kolay ifade edebilen birisi olmasını sağlamıştır. Henry ise ailesinin bu aşkı anlamaması için bir nevi diken üzerinde durmuştur, bundan dolayı daha gergin, bir nevi daha korkak ve özgüvensiz görünmektedir. Filmde de bahsedildiği gibi her aile maalesef ki destekleyici olmamaktadır. Tabii bu film özelinde Henry’nin ailesi tarafından desteklenmemesinin bir bahanesi bulunmaktadır, o da Kral hazretlerinin ‘Toplum gay bir prens istemez.’ diye düşünmesidir. Bu cümleden de anlayacağınız üzere Henry’nin ailesi için Henry değil kraliyetin onuru ve kabulü öncelik halinde.
Benim film hakkındaki izlenimlerim bu kadar başka eserlerde görüşmek üzere…
Red, White & Royal Blue: Cinsel Yönelim, Siyaset, Kültür ve Aile