The Queens Gambit: Anna Taylor Joy ve Thomas Brodie Sansgter Röportajı
Anna Taylor-Joy ve Thomas Brodie-Sangster, The Queen’s Gambit dizisinde bir araya geldiler.
Rekabetçi yönünüzü ortaya çıkarmak için dünya çapında bir satranç dahisi rolünü üstlenmek gibisi yoktur. Anna Taylor’a sorun. “Ne kadar rekabetçi olduğumu fark etmemiştim.” diyerek gülüyor Netflix’in yedi bölümlük, Walter Tevis’in 1983 yılında yayımladığı romanının uyarlaması olan, Allan Scott ve yazar-yönetmen Scott Frank tarafından yaratılan The Queen’s Gambit dizisinde Beth Harmon rolünü canlandıran aktör.
“Kendimle rekabet ediyorum.” diye açıklıyor. “Yapabileceklerimin sınırlarını zorlamaya çalışıyorum.”
Taylor-Joy, eleştirmenlerce beğenilen ilk çıkışını 2015’te korku filmi The Witch ile yaptı ve daha yakın bir zamanda Autumn de Wilde’ın 2020 yılı uyarlaması Emma’da başrolü canlandırdı. Burada, 1950’lerin sonlarında Kentucky’deki bir yetimhanede yeteneğini test eden 15 yaşındaki satranç harikası Beth’i oynuyor. Karışıklıklarla dolu geçen hayatında 21 yaşına doğru ilerlerken Beth erkek egemen dünyada güç kazanıyor.
Çekimler boyunca Taylor-Joy birçok satranç sahnesi çekti. Oyunla daha önceden hiç ilgisi olmadığı düşünülünce bu çok etkileyiciydi. “Hiçbir şey bilmiyordum bu bana çok yardım etti.” diye açıklıyor. “Beth satranç dünyasını keşfediyor ve ben de bu hayranlık ve büyüyü ona yansıtabildim.”
Bu bölgede, başrolü paylaştığı; Game of Thrones, Wolf Hall ve Netflix’in Western draması Godless’taki rolleriyle bilinen; bu röportaj için onunla sohbete katılan Thomas Brodie-Sangster ile gezindi.
Beth’nin yetenekli rakibi ve dostu Benny Watts rolündeki Brodie-Sangster, oyun kurallarından fazlasını anladığını söylüyor: “Benim için bu, bu harika satranç oyuncularının olayları nasıl zihinlerinde işlediklerini görmekti. Hepsinin arasında Benny’ye de biraz katmaya çalıştığım bir bağ vardı.”
Her hareketlerinde -en azından oyun tahtasının üstündeki- oyunculara satranç danışmanları Bruce Pandolfini ve Garry Kasparov tarafından koçluk ve koreografi yapıldı. Taylor-Joy, “Onların etrafta olması insanları hayal kırıklığına uğratmayacağımızı hissettirdi.” diyor. “Bu tamamen farklı bir dünya ve insanlar buna çok önem veriyor. Hikayeyi doğru anlattığımızdan emin olmak istedim.”
Anlaşıldığı üzere, Brodie-Sangster’ın başlangıçta bir avantajı vardı. “Çocukken dama oynardım.” diye anlatıyor. “Annem bana aynı oyun tahtası üzerinde ilerleyen birkaç satranç parçası aldı ve ben hepsinin nasıl hareket ettiğini öğrendim. Bu, yüz adım sonrasını veya başka şeyleri düşünmek gibi değildi. İki adım ötesini düşünebiliyordum ki bundan oldukça etkilenmiştim.”
Taylor-Joy, The Queen’s Gambit üzerinde çalışırken aynı zamanda Emma ve Soho’daki Last Night’ta rol alarak kendisinin birkaç adım ötesinde olmak zorundaydı. “2019’da bir gün arayla üç farklı karakteri oynayacağımı bildiğim çok yoğun bir yılım vardı.” diye bahsediyor.
“Her şey satrançla alakalı değil! Onun kızıl saçlı olması gerekiyor!”
“Beth’i oynamayı nasıl istediğimi o kadar çabuk biliyordum ki içeri girip somutlaştırabilmek için onu yeterince uzaklaştırmak zorunda kaldım. Bir sanatçı olarak bu harikaydı çünkü hiçbir duyguya ulaşmadığım anlamına geliyordu ama aynı zamanda Beth kötü bir gün geçiriyorsa benim de kötü bir gün geçiriyor olmam anlamında da yorucuydu. Bunların benim duygularım olmadığını nasıl anlayacağımı öğrenmek zorunda kaldım.”
Bill Camp, Marielle Heller, Moses Ingram ve Harry Melling’i içeren bir oyuncu kadrosunun başını çeken Taylor-Joy, Beth Harmon’u oynayacaklar listesinin başında o kadar erken yer aldı ki senaryo henüz yazılmamıştı bile. Önemli değil. Scott Frank, ona Tevis’in kitabının bir kopyasını gönderdiğinde rol satılmıştı.
“Ben koşucu değilim ama Scott’la tanışmak için koştum.” diyor. “Hyde Park’ın sonundaydım ve onunla Mayfair’de buluşmak için koştum. Yürüyeceğimi ve sakin bir şekilde görüneceğimi düşündüm ama çok heyecanlandım. Karakter ve hikaye hakkında çok tutkuluydum. Restorana girdiğimde ‘Her şey satrançla alakalı değil! Onun kızıl saçlı olması gerekiyor!’ dedim ve o da ‘Katılıyorum! Hadi otur da bunu konuşalım!’ dedi.”
Dizinin satrançla olduğu kadar takıntıyla ve bağımlılıkla alakalı olduğu doğru. Utangaç ve sosyal açıdan garip Beth yetimhanedeki zamanlarında sakinleştiricilere karşı tehlikeli bir bağımlılık geliştiriyor ve bu onu içsel yıkım yoluna sokuyor.
“Bağımlının bir maddede aradığı her neyse, bir noktada işe yaradı, çünkü aksi takdirde yapmaya devam edemezlerdi.” Taylor-Joy açıklıyor, “Beth’in bu maddelerden ilk olarak ne çıkardığını keşfetmek benim için çok önemliydi ve başlı başına büyüleyiciydi. Yalnızlıktan kurtulmak için mi içiyordu? Ceza olarak mı içiyordu? Hapları uyuşmak için mi alıyordu?”
Bu, Taylor-Joy’un başından beri karakterle güçlü bir yakınlık hissetmesine yardımcı oldu. “İkimiz arasında birçok paralellik gördüm.” diyor. “Bence Beth doğuştan yalnız bir insan ve bu benim büyürken mücadele ettiğim bir şeydi. Umutsuzca uyum sağlayabileceği ve bir şeyler katıyormuş gibi hissedebileceği bir yer arıyor. Onun için bu satranç ve benim içinse oyunculuk. Bu yönden onunla çok bağlantılı hissediyorum.”
Brodie-Sangster için kendine güvenen, karizmatik Benny’yi oynamak ille de bir satranç oyuncusu olmakla ilgili değildi – Benny az da olsa büyük usta Bobby Fischer’e dayansa bile. Aktör bunun yerine “Kişi olarak nasıl biri olduğunu keşfetmekle ilgiliydi. Benny’de benim hangi parçamı gördüğümü anlamakla ilgiliydi. Ancak bu noktada bir karakteri gerçek ve inandırıcı yaparsınız. Ve sonra kendinizle ilgi bir şey öğrenerek sonlandırırsınız.”
Peki bu ders neydi? “Sanırım iyi olduğum şeyleri kucaklamam gerektiğini ve bunu yapmaktan korkmamam gerektiğini öğrendim.” ve devam ediyor, “Benny’nin pişmanlık duymayan benlik duygusunu sevdim. Evet, o çok kendini beğenmiş ve bencil ama bir şekilde bunda haklı. İnanılmaz derecede yetenekli ve neyde iyi olup neyde iyi olmadığını biliyor.”
Oyunculuğa iki yıl aradan sonra kendisine Godless’ta Vahşi Batı kanun adamı Whitey Winn rolünü veren Scott Frank ile yeniden bir araya gelmesi Brodie-Sangster için bir engel olmadı. “Doğrudan kadrodaydım.” diye açıklıyor. “Scott, ‘Satranç şampiyonu olmak ister misin?’ dedi ve bana kovboy şapkası giydirip saçımı tekrar uzatmamı söylemeye başladı –bence beni sadece bir kovboy olarak görüyor?”
“Bir Martini yudumluyordum…”
İngiltere’nin yükselen genç oyuncularından ikisi olan Taylor-Joy ve Brodie-Sangster rahat bir uyuma ve ekranda olduğu kadar ekran dışında da büyüleyici doğal bir kimyaya sahip. The Queen’s Gambit’in çekimlerinin başlangıcından yalnızca bir hafta önce Toronto’da tanıştılar. “Bir Martini yudumluyordum…” diye hatırlıyor Brodie-Sangster, Taylor-Joy söze karışmadan önce. “Aslında tam bir Benny girişiydi. Sadece barda oturuyordu ve ‘Bana katılmak ister misin?’ dedi.”
Çift hemen açıkladı. “Yüzeysel olarak hiçbir şeyden bahsetmedik. Tıpkı, ‘Öyleyse bana hayatının en karanlık dönemini anlat. Devam et, dene ve beni şok et!” diyor Taylor. “Scott bana benzer oyuncular olduğumuzu söylemişti ve o tamamen haklıydı. İkimiz de içgüdüsel olarak hareket ediyoruz. Beth ve Benny arasındaki ilişki çok eğlenceli çünkü eşitler; birbirlerini kızdırıyorlar ama aynı zamanda birbirlerini büyülüyorlar. “
Peki gerçek bir satranç maçında kim galip gelir? “Hiçbir fikrim yok.” diye itiraf ediyor Brodie-Sangster. “Çok fazla satranç oynamadık! Yöntemleri öğrenmek gibiydi, gerçekten.”
Taylor-Joy, “Aslında daha çok bir takım sporu gibi hissettirdi” diyor. “İkimiz de diğerinin gerçekten iyi oynamasını istedik çünkü bu sahnenin gerçekten iyi gittiği anlamına geliyordu. Bu, işin güzel bir yanıydı. Sonunda partnerinize bakarsınız ve dersiniz, ‘Aferin sana, aferin bana. İyi bir iş çıkardık. Hadi eve gidelim.'”
The Queens Gambit: Anna Taylor Joy ve Thomas Brodie Sansgter Röportajı
Liva Deren Dağdeviren’in Diğer Yazıları İçin Tıklayın.
3 Yorumlar
Harika bir çeviri. Emeğine sağlık.
Anna Taylor Joy harika bir insan.
Tanışma anılarını sevdim, ekran dışında da iyi bir kimyaya sahipler bence